Eski AİHM Yargıcı'ndan 'Sansür Yasası' uyarısı: 'Enflasyon rakamlarının yanlış olduğunu söylemek artık suç'

"Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi" olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Meclis'te kabulüyle birlikte “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu” düzenleyen 29’uncu madde ile ilgili de endişeler arttı. Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen 29. Madde için, “Herkes içeri girebilir bu kanunla. Ve İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikle birlikte. Yaptığınız, söylediğiniz her şey bir suç teşkil edebilir” açıklamasını yaptı.

AK Parti ve MHP’nin ortak hazırladığı; getirdiği hapis cezası ve yaptırımlar nedeniyle kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak nitelenen 7418 sayılı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Sansür yasasının en çok tartışma yaratan 29. Maddesi ile ilgili konuşan uzmanlar "Değişiklikle yeni bir suç oluşturmakla kalmıyor aynı zamanda bu suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesinde kullanılagelen mevcut içtihat da çöpe atılarak yeni kriterler getiriliyor" diyerek hukuksuzluğa dikkat çekti.

Toplam 40 maddeden oluşan 7418 sayılı Yasa’nın, 29. maddesi kamuoyunda en çok tartışma yaratan düzenleme oldu. Bu madde, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığı altında yeni bir suç türü oluşturarak bu suçu işleyenler hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, “Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde” verilen cezanın yarı oranında artırılmasını düzenliyor. Böylece 4,5 yıla kadar çıkabilecek bu ceza, 2 yılın üstünde olduğu için yargılanan kişinin cezaevine konulması da gündeme gelecek.

"İTİRAZ HAKKI ORTADAN KALKTI"

Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurcan Törenli, yasanın geneli ve özellikle bu madde ile ilgili soruları yanıtladı. Türmen, 29. madde için şunları söyledi:

“İktidarın hakikat dışı söylemlerini korumak için, onlara karşı itiraz edilmesini önlemek için yazılmış bir madde. Çünkü Türkiye’de bugün hakikat ötesi söylemlerle Türkiye yönetiliyor. Bunlara itiraz hakkını ortadan kaldırılmak için yapılmış gibi baktığım zaman.

“ BÜYÜK BELİRSİZLİKLER VAR”

Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından baktığımızda o kadar çok söylenilecek şey var ki… Burada biliyorsunuz, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların birinci şartı, yasadan kaynaklanması. Ama aynı zamanda bu yasanın açık, belirli ve öngörülebilir olması. Bu kanuna baktığımız zaman, o kadar büyük belirsizlikler var ki. Yani mesela ‘aleni’ ne demek? Bir retweet yaptığınız zaman ya da bir e-mail attığınız zaman o aleni midir? Buna kim karar verecek?

“TÜİK’İN ENFLASYON RAKAMLARININ YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEMEK, BİR SUÇ TEŞKİL EDİYOR”

Bir suç oluşturuluyor burada. Yeni bir suç oluşturuluyor. Suçun oluşup oluşmadığına kim karar verecek? Bir yığın böyle belirsizlikler var. İktidarın en ufak bir söylemine, TÜİK’in enflasyon rakamlarının yanlış olduğunu söylemek, pekala bu kanuna aykırı davranmak, bir suç teşkil ediyor. Mesela bir protesto yürüyüşü yapmak, bu bir tehlike oluşturmasa bile kamu düzeni bakımından ‘tepki oluşturma saikiyle yapıldı’ diye suç teşkil edebilecek.

"BİR GÜN HAPİS CEZASI BİLE ÇEKTİRİLECEK"

Tabii bunu bir de İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikle birlikte okumak lazım. Bu İnfaz Kanunu’nda getirilecek değişiklikle artık cezası iki yıldan aşağı olan suçların ertelenmesi kaldırılacak. Yani Adalet Bakanı’nın dediği gibi bir gün hapis cezası bile çektirilecek. Orada kalacaksınız. Bu kanun da o İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklik kapsamına girecek şimdi. Çıkarılan yasa, 29. madde. Bunun ikisini bir görmek lazım.

“TOPLUMA BÜYÜK BİR GÖZDAĞI VERİLMİŞ OLACAK”

Türkiye’de seçime giderken oluyor bunlar bir de. Unutmamak lazım, seçime giden yolda yapılan bir şeydir. Onun için büsbütün vahimdir. Bunun ne kadar, nasıl uygulanacağını göreceğiz tabii. Ama amaç burada insanlara gözdağı vermek tabii, bir caydırıcı etki yaratmak. Çünkü, burada ne yapacak şimdi? Herkes içeri girebilir bu kanunla. Ve İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikle birlikte. Yaptığınız, söylediğiniz her şey bir suç teşkil edebilir. Bunu böyle uygulayınca ki böyle uygulanılacağını düşündürecek bir yığın sebep var. Böyle uygulandığında tabii topluma büyük bir gözdağı verilmiş olacak.

“HALKIN BİLGİLENDİRİLME HAKKINI ELİNDEN ALIYOR”

Basın bakımından da tabii çok büyük caydırıcı bir etki yaratacak. Yani insanlar haber yapmaktan korkacaklar. İnsanlar bir bilgi alıp yayınlamaktan korkacaklar. Bu, seçime giderken halkın elinden bilgilendirilme hakkını elinden alan bir kanun. Sadece, ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran bir kanun değil aynı zamanda bunun bir parçası olan halkın bilgilendirilme hakkını elinden alıyor. Seçimde tabii halk, ancak bildiği kadarıyla değerlendirebilir. Yani, karanlıkta bir seçime gidilecek. Bilmediğini değerlendiremezsin. Bildiğin kadarıyla değerlendirebilirsin.

“OTORİTER BİR REJİMİN RESMİ BELGESİDİR"

Burada en önemli şey tabii bu kanun aslında otoriter bir rejimin resmi belgesidir. Rejimin ne olduğunu gösteren resmi bir belgedir. Çünkü ifade özgürlüğü, demokrasiyle çok yakından ilgilidir. İfade özgürlüğünü kaldırırsanız, o rejim demokrasi olmaktan çıkar. Bu işte bunun resmi belgesi olmuştur. Buna mutlaka bir toplumsal tepki göstermek lazım, toplumsal bir itiraz sesi yükseltmek lazım. Sadece muhalefet partilerinin sesi yeterli değildir. Buna çok geniş kitleler, halkın bir tepki göstermesi lazım. Bence bu çok önemli.”

SİYASAL İHTİYACIN ACİLEN KARŞILANMASINI AMAÇLIYOR

Öte yandan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Anabilim Dalı Başkanlığı da yapmış ve hukukçu Prof. Dr. Nurcan Törenli, 29. madde’ye ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:

“Öncelikle ‘sosyal medya yasası’ ya da ‘dezenformasyon yasası’ ayrı bir kanun değil. Basın Kanunu’nda değişiklik yoluna gidilerek, uzun zaman alacak ve en geniş toplumsal tartışma sonucunu doğuracak klasik kanun yapma pratiği bypass edilmiş durumda. Aynı yönteme 6112 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile (29A maddesi) tanık olmuştuk. Bu yöntem hukuk ekonomisini amaçlamıyor aksine siyasal ihtiyacın (acilen) karşılanmasını amaçlıyor.

5651 sayılı Kanun’da BTK gibi yürütme erki içindeki bir kuruluşun kendini yargı erki içindeki bir makamın yerine koyarak resen hareket ediyor olması bu kanun değişikliğinde de bir görev ve yetki aşımı anlamına geliyor.

“ MEVCUT İÇTİHAT ÇÖPE ATILIYOR”

Madde bağlamında sözü edilecek birçok husus var, ancak bir bakışta gözüme çarpan husus Basın Kanunu’nda bir haberin ‘gerçek dışı’ olup olmadığı içtihat niteliğindeki dört kritere göre belirlenmekte olmasına karşı ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu altında beş ‘yeni’ koşul aranıyor. Yani bu değişiklikle yeni bir suç oluşturmakla kalmıyor aynı zamanda bu suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesinde kullanılagelen mevcut içtihat da çöpe atılarak yeni kriterler getiriliyor. Kısacası süreç içerisinde aynı sorunun farklı tezahürleri altında sınanmış, denenmiş, geçerliliği test edilerek yapılageliş kuralı niteliğindeki ölçütler devre dışı bırakılmıştır. Hem esas hem de usul yönünden bu hukuk dışılığın nedeni yukarıda değindiğim acil siyasal ihtiyaçtır.

“İNTERNET ORTAMINDAKİ HER İÇERİK POTANSİYEL OLARAK ‘YANILTICI BİLGİ’ OLARAK TANIMLANMIŞ”

Madde bağlamında ilginç bir çarpıklık da ‘alenen yayma’ ifadesi. İnternet mimarisi gereği kamusal erişime açıktır. Dolayısıyla bir içeriği internet ortamına koyduğunuzda kendiliğinden alenileşmiş olur. Yukarıda değindiğim beş yeni kriterden birisi de ‘aleni ise (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilecekse)’ şeklinde düzenlenmiş. Yani bu bir ölçüt değil tanım... İnternet ortamındaki her içerik potansiyel olarak ‘halkı yanıltıcı bilgi’ olarak tanımlanmış.

Suçun kapsamını genişletmenin bir yolu da değerlendirme ölçütlerini tanıma dönüştürmektir. 29. maddede olduğu gibi... Bu durumda sosyal medyayı haber amaçlı kullanan gazeteciler anayasal haklarını kullanmalarının başlarına bela olacağı korkusuna kapılarak haber yapamaz hale gelirler. Bu iş burada da kalmaz... Bu haberi paylaşan TCK'ya yeni bir suç sokulduğu için ‘suça iştiraktan’ hürriyeti bağlayıcı ceza alma korkusuyla yine anayasal haklarını kullanmaktan korkar hale gelirler. Bu iletişim kopukluğu siyasal ihtiyaca yanıt verir. Kutuplaşma (polarizasyon)... Yani tabandaki kaymayı durdurmak için suskunluk sarmalına ihtiyaç vardır.

Bu arada maddeyle doğrudan ilgili değil ama İletişim Başkanlığı’nın haftalık yayınlanacağı açıklanan ‘dezenformasyon bülteni’ de değerlendirilmeye muhtaç. Yasa Meclis’ten geçmeden önce yayınlanan bülten yürütmenin yasamaya siparişi gibi duruyor... Başka bir deyişle yasa koyucuya ‘bu işin acilen çözülmesi gereken toplumsal bir sorun haline geldiğini’ göstermek istemişler herhalde. Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmıyor...”

SANSÜR YASASI’NIN 29.MADDESİ NEYİ İÇERİYOR?

Muhalefet milletvekilleri, gazeteciler, sosyal medya kullanıcıları tarafından eleştirilen yasanın 29. Maddesi şöyle:

“Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Failin, suçu gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

İlgili Haberler

Uganda'nın da artık sansür yasası oldu
DEVA Partisi'nden 'sansür yasası' tepkisi: Tarih kitapları sansürcü olduğunuzu yazacak
CHP İstanbul İl Başkanlığı: Sansür yasasını kabul etmiyoruz

Güncel Haberleri