Gelecek Partili Özcan'dan enflasyon rakamları yorumu

Son dakika haberi... Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Gelecek Partisi Sözcüsü Özcan, TÜİK'in bugün açıkladığı enflasyon rakamlarıyla ilgili, "Enflasyonda yüzde 15 ile Zambiya ve Sierra Lione ligine geriledi ülke" dedi.

Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. TÜİK'in açıkladığı Şubat ayı enflasyonuna ilişkin konuşan Özcan, "Az önce TÜİK Şubat ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, aylık TÜFE artışı %0.9 oldu. Bu sonuçla yıllık TÜFE enflasyonu %16’ya yükseldi. Üretici fiyatları ise aylık bazda %1.2 artarken yıllık gerçekleşme %27 düzeyine ulaştı. Daha açık söylemek gerekirse enflasyon bırakın yavaşlamayı, gümbür gümbür gelmeye devam ediyor" dedi.

"GELİŞMİŞ ÜLKELERİN 15 KATI ENFLASYONA MARUZ KALIYORUZ"

Özcan, enflasyon ile ilgili açıklamalara şöyle devam etti: "Milletimiz, ilk günden bu yana yaptığımız tüm uyarılara rağmen, gelişmiş ülkelerin 15 katı enflasyona, hayat pahalılığına maruz kalmaya devam ediyor. Yüksek petrol fiyatları, küresel navlun fiyatlarındaki artış ama belki hepsinden önemlisi, dövizin eski bakanın adının ortaya çıkması ile tekrar yükselişe geçmesi, yaz aylarına kadar enflasyonun daha da artmasına neden olacak temel sebepler olarak sayılıyor.

"RİSKLERİ DAHA DA ARTIRIYOR"

Nisan ayında enflasyonun %17'li seviyeleri aşması mümkün görülüyor. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan, dünya da örneği kalmamış, milleti her geçen gün fakirleştiren çift haneli enflasyon ile mücadele etmek yerine, hala eski bakanın ne kadar başarılı olduğu üzerine açılan kampanyalara destek vererek, enflasyon üzerindeki yukarı yönlü riskleri daha da arttırıyor."

Özcan'ın konuşmasından satır başları şöyle: 

"RAKAMLARI BAŞARI OLARAK YORUMLAMAYI TERCİH ETTİ"

"Geçtiğimiz pazartesi günü, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan 2020 yılı büyüme rakamlarına göre ise, Türk ekonomisi 2020 yılını %1,8’lik büyüme oranıyla tamamladı. Tahmin edebileceğiniz üzere sayıları yönetmeyi ülkeyi yönetmek zanneden, siyaseti illüzyon mantığıyla idare eden iktidar bu rakamları hiç fırsat kaybetmeden büyük bir başarı olarak yorumlamayı tercih etti.

Ancak bu büyüme elde edilirken neler feda edildi veya ileride bu feda ettiklerimiz ülkede nelere yol açacak kısaca bakalım. Eminim sizler de bunları görünce “keşke %1,8 büyüyeceğimize %2-3 küçülseydik de bunlar olmasaydı” diyeceksiniz.

"ÜLKE ENFLASYONDA ZAMBİYA LİGİNE GERİLEDİ"

Büyümenin maliyeti ne yazık ki çok yüksek oldu. Enflasyonda %15 ile Zambiya ve Sierra Lione ligine geriledi ülke, TL öylesine değer kaybetti ki 2001 yılının bile gerisinde bir reel kur değerine düştü maalesef,

Millet sırf küçük çaplı bir büyüme sevdası için ağır faizli kredilere mahkûm edildi, geçtiğimiz yıl kredi büyümesi nerdeyse %35 oldu. Cari açık hızla genişleyerek 37 milyar dolara başka bir deyişle milli gelirimizin %5’ine ulaştı. Kişi başına düşen gelir bize benzeyen birçok ülkeden çok daha hızlı bir biçimde düştü millet fakirleşti yoksullaştı,

Ülkenin 128 milyar dolarlık döviz rezervleri bir hiç uğruna ve cahilce buharlaştırıldı. Gelir dağılımı daha da bozuldu, zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bir ekonomik sistem oluştu. Başka bir deyişle bu ufacık büyümenin, astarı yüzünden daha pahalıya geldi.

Yıllardır milletin gözünün içine baka baka sözüm ona faizci olmadığını anlatan bu iktidarın övündüğü bu %1.8’lik büyümede en büyük katkı nerden geldi biliyor musunuz? İktidarın sözüm ona düşman olduğu finans kesiminden geldi.

2020 yılında hizmetler %4,3, İnşaat %3,5 küçülürken tarım ve sanayi sektörleri sırasıyla sadece ama sadece %4,8 ve %2 büyüyebilmişken, iktidarın eski düşmanı yeni yol arkadaşı olan finans kesimi %21.4 oranında büyüdü.

"FAİZ LOBİSİ KESİMİ TARİHİ BÜYÜME YAŞADI"

Emeğin milli gelirden aldığı pay düşerken, esnafın aldığı pay düşerken, çiftçinin aldığı pay düşerken Sn. Cumhurbaşkanı’nın bizzat faiz lobisi olarak adlandırdığı kesim tarihi bir büyüme yaşadı.

İşte tam da bu nedenle elinde parası olup faize yatıran, parasını dövize veya altına çeviren, hükümete olan yakınlığıyla iş bitirenler dışında hiç kimse hissetmedi büyüdüğümüzü.

"'EFSANE GERİ DÖNÜYOR' SENARYOLARI YAZIYORLAR"

Sessizce büyüdüler, derinden, hiç ses çıkarmadan, millete hissettirmeden, kendi kendilerine büyüdüler. Bugünlerde ise ekonomiyi iflasa sürükleyen, milletin alın teriyle biriktirdiği 128 milyar doları buharlaştıran damat için “Efsane geri dönüyor” senaryoları yazıyorlar.

Size “efsanenin” karnesini açıklayayım o halde, lütfen zahmet buyurup dinleyin. Sn. Albayrak’ın göreve geldiği 2018 yılı 3.çeyrek ile 2020 yılı 4.çeyrek arasında Türkiye’nin 10 çeyreklik büyüme performansı sadece yıllık %1’dir. Daha önceki 3 yılda yani 2014-2017 döneminde ise bu rakam %5,62 düzeyindedir. Türkiye’nin potansiyel büyümesi %4,7’dir. Bunun altındaki her büyüme fakirleştiricidir.

Türkiye’nin dışında gelişen ülkelerin birçoğu bu 3 yıllık dönemde pandemiye rağmen Türkiye’den daha fazla büyümüşlerdir. Türkiye’nin dolar bazında milli gelirde nereden nereye geldiğine bakarsanız durumun vahametini çok daha net görürüsünüz.

Ülkemizde dolar cinsinden kişi başı milli gelir 2016 yılındaki 11 000 dolar seviyesinden 8600 dolar seviyesine gerilemiştir.

"2007 YILINDAN DAHA FAKİR BİR ÜLKE HALİNE GELDİ"

Türkiye Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve Albayrak ekonomi yönetimi sebebiyle bugün 2007 yılından daha fakir bir ülke haline gelmiştir.

Hatta ABD Enflasyonundan arındırılmış olarak bakılırsa Türkiye 2004’e geri dönmüştür. Siz daha hala ‘efsane geri dönüyor’ hikayelerini anlatın durun. Madem efsane geri dönüyor; kendilerine “TCMB’nin 128 milyar dolarlık rezervi ne oldu diye soruyoruz?” Hesap vereceklerine, soru soranlara “üst aklın maşası” diyorlar! Utanmayıp “müptezeller” diye de ekliyorlar. Bu nasıl bir pişkinlik, bu nasıl bir aymazlıktır böyle ?! Onların tabiriyle soralım “Bu nasıl bir müptezelliktir” böyle?

"O AHLAK TAM DA SİZİN AHLAKINIZ"

Ülkenin döviz rezervlerinin şeffaf olmayan, arka kapı yöntemleriyle satılmasının hesabını sormak mı üst aklın maşası olmak? O akıl tam da sizin aklınız oysa! O ahlak tam da sizin ahlakınız! Yabancıya ucuz döviz satacaksın.

Garantili yol, köprü projelerinde vatandaşın parasını müteahhitlere peşkeş çekeceksin. O müteahhitler sıkışınca borç affına gideceksin. Kiralarını yarıya indireceksin. Vatandaşa bol faizli kredi, yandaş müteahhite kıyak politikası uygulayacaksın. Vatandaşın 3 aylık doğalgaz faturası birikince utanmadan kesmeye gidip, yandaş müteahhittin vergilerini, kiralarını hokus pokus yapıp yok edeceksin.

Soru sorunca da yok “üst akıl”, yok “ahlaksızlar” falan, Öyle mi? Yahu halkın parasıyla ilgili soru soruyoruz. Denetim görevimizi yerine getiriyoruz. Sorulmayacak mı? Herkesi kendiniz gibi hesapsız kitapsız mı zannediyorsunuz?

"NEDEN KİMSEYE HERHANGİ BİR BİLGİ AÇIKLANMADI?"

Vatandaşın hakkını hukukunu, “dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diye gülenlere yedireceğimizi mi zannediyorsunuz? Oysa basit soru şu değerli vatandaşlar: Döviz satışı Merkez Bankası eliyle değil, arka kapı operasyonlarıyla Kamu Bankaları eliyle yapıldı. Peki neden kimseye herhangi bir bilgi açıklanmadı?

Halkımız ve bizler bu döviz satışlarının ne saatini, ne tutarını, ne koşullarını, ne de yöntemini neden bilmiyoruz? Hadi çıkıp bunları açıklayın. Öyle uzun raporlara falan ihtiyaç yok, bakkal defterine de razıyız. Merkez Bankası’nın sitesinde en son veri 2014 yılına ait. Hani nerede son dönemde yaptığınız operasyonların bilgileri?

"SIRRA KADEM BASAN DAMADI ŞİMDİ SAVUNMANIN MANASI NEDİR?"

Soruyoruz, sormayalım mı? “Neden Albayrak’ı yeniden allayıp pulluyor, yeniden bu millete pazarlamaya çalışıyorlar? Ne oldu? Ne değişti? Hastaydı, iyileşti mi? O değil miydi; "At izi it izine karıştı, Hak ile batılı ayırmak zorlaştı, Mevla sonumuzu hayreylesin" diyen. O değil miydi sayın Cumhurbaşkanı’nı kandıran? O değil miydi? Eksi 48 milyar dolar rezervi bırakıp kaçan? Ne değişti de affolundu! At izi it izinden mi ayrıldı. Hak batıla üstün falan mı geldi? Yoksa onun sistemde yarattığı boşluk sayın cumhurbaşkanını iyiden iyiye yalnızlaştırdı mı? Sırra kadem basan damadı şimdi savunmanın manası nedir?

"İNADINA KANAL İSTANBUL DİYECEĞİNİZE İNADINA ESNAF DEYİN"

Sayın Cumhurbaşkanı şimdi de çıkmış “İnadına Kanal İstanbul” diyor. Yani “inadına gerginlik”, “inadına rant” diyor. Hadi gelin şeffaf biçimde açıklayın o zaman Kanal çevresindeki arsaları kimler aldı? Açıklayın; Ardından da gelin halka soralım, referanduma gidelim. Artık sürekli gerginlik yaratan bu inat siyasetini lütfen bırakın Sn.Cumhurbaşkanı 'İnadına Kanal İstanbul” diyeceğinize inadına esnaf deyin. İnadına üretim deyin, İnadına çiftçinin yüzünü güldürün mesela.

Sağlık çalışanlarımız 36 saat aralıksız çalışırken, ailelerine hasret kalırken, mesailerde can verirken, inat ve ısrarla yaptığınız lebalep kongrelere son verin! Bakın siz en riskli illerde esprili kongreler düzenleyince, gençleriniz de “sürü bağışıklığı” kampanyası başladı zannedip halaylar çekiyorlar.

Şairin dediği gibi; Bir ülke ki bir yanı kavururken sıcak, diğer yanı dondurur ayaz

"ÖNCE REFORM DİYORDUNUZ ŞİMDİ DOKUNULMAZLIKLARA GÖZ DİKİYOR"

Sayın cumhurbaşkanı hepsinden önemlisi ve önceliklisi artık kendinizle inatlaşmayı bırakın! 3 ay önce “reform” diyordunuz, 3 ay sonra dokunulmazlıklara göz dikiyor, bir partinin içini boşaltmaya çalışıyorsunuz!

Atadığınız kayyumlar yetmiyormuş gibi, şimdi de Kürt seçmenle iyiden iyiye inatlaşıyorsunuz. Bir yandan yabancı yatırımcıyı çekmek için paketler hazırlıyorsunuz. Diğer yandan hukuku tırpanlamak için elinizden geleni yapıyorsunuz.

Başta Sn.Cumhurbaşkanı olmak üzere herkes bir ağızdan efsane geri dönüyor der de hükümet medyası durur mu? Hükümet medyasındaki son parodiyi izlemişsinizdir. Meğer Sn.Albayrak, Merkez Bankasını 10 kat kâra geçirmiş. Sanki Merkez Bankası kar amaçlı bir ticari kuruluşmuş gibi. Bunların hali, deprem ve sel felaketleri varken Kızılay’ın kâr etmesine sevinmeye benziyor!

Bakın size bilimsel birkaç hatırlatma yapayım: Merkez bankaları tek elden para basma imtiyazına sahiptir. Yani teorik olarak kârlılıklarının bir sınırı yoktur. Merkez bankasının kârı, piyasadan çıkar. Merkez Bankası çok kar ediyorsa vatandaş kaybediyordur. Başka bir deyişle bu “sıfır toplamlı” bir bilançodur. Bu yüzden MB’ları en çok ‘kriz dönemlerinde’ kâr ederler.

Utanmasanız Sn.Albayrak’ın dönüşüne yol yapmak için, hakkında neredeyse destan yazacaksınız! Yahu siz milleti bu kadar basiretsiz mi sanıyorsunuz? Madem efsaneydi herşey, “affımı istiyorum, at izi it izine karıştı” dediği akşam neden yapmadınız bu yayınları medyanızda? O akşam 8 şiddetinde deprem olup, devlet krizi yaşanırken neden çalıştırmadınız o koca ekranları!

"NEDEN 26 SAAT SUSPUS OLDUNUZ?"

Neden 26 saat boyunca suspus oldunuz! Neden dolar 8 buçuk lirayı bulduğunda bu muhteşem tabloyu milletin gözünün içine sokmadınız? Propaganda karın doyurmuyor bilesiniz, boşa kürek çekmeyin! Merkez Bankası 10 kat kâr etmiş ama çiftçinin traktörüne haciz geliyor. Esnafın dükkanı tam takır. Sandalyeler ters dönmüş.

Kredi borçları şiştikçe şişmiş, beş sıfırlı rakamlar havada uçuşuyor. Vatandaş sormaz mı size “madem 10 kat kâr ettiniz az paylaşsak ya, bize de onda bir düşmez mi” diye? Bunların en sevdikleri özlü söz “yalandan kim ölmüş” Bunlara sadece 128 Milyarın hesabını sormakla kalmayın değerli arkadaşlar!

Dolarla yapılan bütün anlaşmaların, bütün kara deliklerin hesabını sorun! Havalimanlarından devletin feragat ettiği 2 milyar 600 milyon euro’nun, yani 23 milyar 400 milyon TL’nin hesabını sorun. Başka sektörlere de bu kadar bonkör davranıp davranmayacaklarını sorun.

Mesela dükkanı kapanan esnafın vergi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğini, kiralarını, kredilerinin faizlerini, faturalarını sorun! Hazine garantili işleri sorun. Mesela, Kütahya-Uşak-Afyon'a hizmet veren Zafer Havalimanını sorun. Bakın, Havaalanını yapan müteahhitlere 2044 yılına kadar, yılda 1 milyon 279 bin yolcu garantisi verilmiş. Onlara bu akıl ve mantık dışı hesabı kimin yaptığını sorun?

"EVDEKİ HESAP HER ZAMANKİ GİBİ TUTMAMIŞ"

Belli ki “İllerin nüfuslarını toplayıp herkesi yılda 2-3 kez uçağa bindirdin mi tamamdır” diye bir bakkal hesabı yapmışlar. Ama evdeki hesap her zamanki gibi tutmamış!

O havalimanını bu yıl sadece 7 bin 235 kişinin kullandığını biliyor muydunuz? Ha hemen diyecekler ki “Salgın vardı!” Peki, bakalım o zaman salgının olmadığı 2019 yılına. Kullanan yolcu sayısı 82 bin, verilen garanti 1 milyon 279 bin. Bir taraftan "cebimizden beş kuruş çıkmayacak" derken, öte taraftan müteahhitlere milyarlarca lirayı aktarmaya devam ediyor olmalarını sorun.

"HER ŞEYİ İÇİNE KATIP TORBA YASALAR ÇIKARIYORLAR"

Şimdi daha iyi anlıyor musunuz bizim neden Siyasi Ahlak Reformu ve Temiz Siyaset Belgesi hazırladığımızı? Şimdi anlıyor musunuz, bunların imar rantı yasasını neden sevmediklerini? Bunların bir torbası var biliyorsunuz. Her şeyi içine katıp torba yasalar çıkarıyorlar.

Hah işte, o torbaya her şeyi katıyorlar ama zinhar siyasetin finansmanı yasasını koymuyorlar. O torbaya yasakları koyuyorlar ama şeffaflık yasasını koymuyorlar. O torbalarda her şey var ama yolsuzluk ve yasaklarla mücadele yok!

O torba bunların kara torbası. O torbadan her şey çıkabilir ama dürüstlük çıkmaz, şeffaflık çıkmaz, rantla mücadele çıkmaz, yolsuzlukla mücadele çıkmaz! Bunların insan hakları karneleri de böyle değerli vatandaşlar. İftira ve yalanlarla dolu. Birileri cezaevindekilere iftira atar. Diğerleri insan hakları savunucularına "terörist" der. Biri çıkıp halka bela okur, lanet okur. Bir de utanmadan halkı korkutmaya çalışıyorlar "biz gidersek bunlar gelir" diye.

Öyle ya; maazallah ya gelip de medeniyet mahsulümüz Şehir üniversitesini falan kapatır, derneklerimize kayyum falan atarlarsa halimiz nice olur? Şimdi tam da bu uyduruk gerekçenin, korku pompalamasının üzerinde düşünme vaktidir değerli arkadaşlar. Sözde gelecek olanla korkuta korkuta getirdikleri düzene bakın. Yahu gelen gelmiş zaten, daha ne bela ne musibet gelebilir bu milletin başına.

"BİR TARAFTA TALAN EKONOMİSİ, DİĞER TARAFTA YALAN EKONOMİSİ"

Bir tarafta talan ekonomisi, diğer tarafta yalan ekonomisi. Bir tarafta cezaevlerini dolduruyorlar. Diğer tarafta ne kadar beli silahlı adam varsa “dava arkadaşım” diye salıveriyorlar. Tweet atana ceza; “adaletsizlik yapma” diyene ceza; topluma karşı suç işleyene de özgürlük!

28 Şubat’ın yıldönümünü idrak ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Her tarafta 28 Şubat anmaları yapılıyor, unutulmasın ve bir daha o günler yaşanmasın diye. Ancak “çok şükür 28 Şubat günleri bitti, bin yıl sürmedi” diyebiliyor muyuz acaba?”.

Ya da hukuk karnemize şunları yazabilir muyuz? Saçma sapan düzmece iddianamelerle kimse mağdur olmuyor. Adamı olan yargının keskin kılıcından sıyrılırken, garibanlar öksüz kalmıyor. Yargı vesayet altında brifing almıyor. İnsanlar haksız yere işlerinden ihraç edilmiyor. Kamu malı çarçur edilmiyor, diye not düşebiliyor muyuz?

Artık ne televizyonlar, radyolar, dernekler, vakıflar kapatılıyor, ne de sendikalara üye olanlar suçlu ilan ediliyor, diye yazabiliyor muyuz o hukuk karnesine? “Militarist güvenlikçi anlayışın özgürlükleri yok etmeye ant içtiği o günleri geri getirmek her baba yiğidin harcı değil artık” diye göğsümüzü gere gere dolaşabiliyor muyuz?

“Evrensel hukuk ilkelerinin siyaseti, medyası, toplumuyla ezberlenmeye başlandığı dönemlerden bugünlere çok yol katettik. Başımıza gelenler, aklımızı da vicdanımızı da geri döndürülmez şekilde eğitti.

Hukukun, adaletin, merhametin, evrensel normların, liyakat ve ehliyetin, emaneti ehline vermenin, şeffaflığın, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelenin tadına vardık bir kere. Tillahı gelse döndüremez bizi bu yoldan.” diye gönül rahatlığıyla haykırabiliyor muyuz?

"SİZİN GETİRDİĞİNİZ GÜNLERİN 28 ŞUBAT'TAN FARKI KALDI MI?"

“Az gittik uz gittik, dere tepe tecrübelerle donandık. Çok şükür bitti 28 Şubat. Geçti kâbus, sürmedi bin yıl. Ne kadar şükretsek az, diyebiliyor musunuz değerli kardeşlerim? Sizleri “ya bu geçmiş günler geri gelirse” diye kandırmaya devam edenlere bir sorun lütfen “sizin getirdiğiniz günlerin 28 Şubat’tan bir farkı kaldı mı?”.

"BOŞUNA DEMİYORUZ BUNLAR YERLİ MİLLİ ÇİNLİ DİYE"

Boşuna demiyoruz bunlar Yerli-Milli-Çinli diye. Rehberlerinin kim olduğunu iyi biliyorsunuz. Miloseviç gibi kasapların, Esad gibi katillerin dostu, Uygurlara “terörist” diyen zat, kılavuz kaptan rolünü her daim tekrarlıyor.

28 Şubat’ı idrak ediyoruz, zalimlerini lanetleyip mazlumlarını anıyoruz ama zalimleriyle mazlumlarının ortaklığına da kahrolmadan edemiyoruz! Artık örnekleri İsrail’den veriyorlar, Çin’den veriyorlar.

Biri “çıplak arama İsrail’de de var” derken; diğeri “kalkınmak için demokrasiye gerek yok” diyerek Çin’i işaret ediyor. Cezaevlerinde hala 28 Şubat’ın kurbanları yatıyor ama bunlar 28 Şubat mimarlarıyla “gelecek vizyonu” açıklamalarını yapmaya devam ediyorlar!

Birileri yaptıkları haberler yüzünden devlete operasyon çekmekten yargılanıp hüküm giyerken, o haberleri ilk önce kendi gazetesinde yapan buçuk ortak aradan sıvışmakla kalmıyor, bunlara kılavuzluk da yapıyor. Bunlar, “28 Şubat bitti, bin yıl falan sürmedi” diyedursun, toplumun geniş kesimleri yeni bir 28 Şubat iklimine maruz bırakılıyor!

"İNSANLAR FİKİRLERİNİ AÇIKLADIKLARI İÇİN OPERASYONLARA MARUZ KALIYORLAR"

Hangi kesimden olursa olsun insanlar sırf fikirlerini açıkladıkları için sabaha karşı operasyonlara maruz kalmaya devam ediyorlar. Cebir ve şiddete asla bulaşmamış insanlar, bugünün ve geleceğin potansiyel suçluları olarak gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.

"TERÖRLE MÜCADELE ADI ALTINDA SİYASETİN CANINA OKUNUYOR"

Terörle mücadele adı altında siyasetin canına okunuyor, seçmenlere hakaret ediliyor, Kürtlere lanetler yağdırılıyor bizzat Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı tarafından. 28 Şubat’ta çok zulüm gördük ama seçmene lanet edecek cesareti gösterememişlerdi. Daha düne kadar ayaklarına gidip kırk takla attıkları insanlar şimdi bela okuma seanslarının hedefi kılınıyor.

Seçim kaybedince “nankörlükle” itham ettikleri bölge halkına şimdi de lanetler yağdırıyorlar. Terörle mücadeleye bundan ala nasıl sekte vurulur?

Ne işlediğiniz günahlardan vazgeçiyorsunuz, ne de uyaranlara tahammülünüz var! Hukukun sizin elinizde siyasal bir araç olmaktan başka bir işlev görmediğini cümle âlem ezberledi artık!

Bakın tam da İnsan Hakları Eylem Planının açıklanmasından 1-2 saat evvel, küçük ortak çıkıp sadece parti kapatmaktan değil, üzerine beton da dökmekten bahsetti. Hem de “eğer Türkiye’de insan hakları diye bir şey varsa” süslü cümlesinin ardından. Yani ortağı az sonra tam da insan hakları ve hukuktan bahsedecekken!

"BİZLER NASIL İNANACAĞIZ?"

Sayın Erdoğan ülkeye ve dünyaya mesajlar vereceği bir konuşma yapacak, koalisyon ortağının hali bu! Daha aralarında anlaşamamış bunlar. Daha oturup hukuk-siyaset ilişkisini konuşmamışlar peki, şimdi bizler nasıl inanacağız o bildiride ilan edilen mesajlara, insan hakları eylem planınıza?

“Yahu siz yoksa umutlandınız mı?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız. Biz de zaten o açıklamaları bir itirafname olarak algıladık. Zira İnsan Hakları aynı zamanda bütüncül bir sistem meselesidir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle isteseniz de o seviyeyi yakalayamazsınız. Ama işte bir de mağdurlar tarafından bakın meseleye. Göstermelik de olsa bazı açılımlar olur diye umutlananların gözünden okuyun meseleyi. Umut fakirin ekmeği değil midir? Maalesef ülkeyi bu hale getirdiler!

"GÜLER MİSİNİZ AĞLAR MISINIZ?"

Meğer o açıklanan plan için bir buçuk yıldır gece gündüz çalışıyorlarmış. Güler misiniz ağlar mısınız?Tam 5 çalıştay, 53 toplantı yapmış beyefendiler. Tam bir kara-mizah. Beyefendiler onlarca kez toplanıp dağılırken ülke daha da yaşanmaz hale geldi. Ülkeyi bu hale getirmek için bunca çalıştaya toplantıya ne gerek vardı? Sorsalardı anlatırdık!

Çığlıklara kulak verip eldeki hukuk sistemine uysalardı inanın bu kadar yorulmazlardı! Bir yeni ve sivil Anayasa ile bu süreci taçlandıracaklarmış. Darbe artığı anayasadan kurtulacaklarmış. Darbe kalıntılarını sileceklermiş.

"AÇIKÇA SÖYLEYİN"

Buradan Sayın Cumhurbaşkanına sormak isteriz. Gerçekten siz darbe artığı deyince neyi kast ediyorsunuz? Darbe kalıntıları nereler? Bunları açıkça söyleyin. Ortağınız açık bir şekilde anayasanın darbe artıklarına değil darbe kırıntılarına bile dokundurtmam diye haykırıyor.

Gerçekten siz neyi kast ediyorsunuz darbe kalıntısı anayasa demekle? Mesela 28 Şubat zulümlerine gerekçe yapılan, milletin diline, dinine, yaşam tarzına musallat olmanın gerekçesi yapılan maddeler mi darbe artığı?

Darbecilerin yazdığı kısımların nerelerine karşınız? Darbecilerin millete zorla dayattıklarına gerçekten ve tamamen karşı mısınız? Siz sivil anayasa deyince ne kast ediyorsunuz? Söyleyin de bilelim.

Bir danışmanınız darbecilerin yazdığı kısımların tamamını ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değiştirilmesinin dahi teklif edilmeyeceğini ilan ederek demokrasiye olan derin saygısını gösterdi.

Ortağınız da aynısını tekrarlıyor. Peki siz ne söylüyorsunuz?

"KÜRT VATANDAŞLARIN HAKKINI FİİLEN ELLERİNDEN ALDINIZ"

Milyonlarca Kürt vatandaşın seçme ve seçilme hakkını fiilen ellerinden aldınız. Mesela Kürt vatandaşlarımızın aidiyetini tam anlamıyla sağlayacak darbecilerden farklı ne yapacaksınız?

Devlet-vatandaş, devlet-din, devlet-kurumlar ilişkilerini darbecilerden farklı nasıl düzenleyeceksiniz Darbecilerin vatandaşa kimlik, yaşam tarzı, ideoloji dayatan yaklaşımlarının tamamına karşı çıkacak demokratik cesaretiniz var mı?

"PSİKOLOJİLERİNİ MAHVETTİNİZ"

Her fırsatta söylüyoruz, bu bir tek kişinin iki dudağı arasına sıkışmış yönetim anlayışı, bu siyasal sistem ülkeyi yönetilemez hale getirdi diye. Bakın bu sistem eğitim sistemimizi de allak bullak etti. Bir aydır yüz yüze eğitime hazırlanan velilerin, öğretmenlerin hazırlıklarını tarumar ettiniz, psikolojilerini mahvettiniz.

Devlet hiyerarşisi derseniz, her konuda olduğu gibi yine altüst halde. 1 Şubat’ta “okullar Mart’ta açılacak” diye karar alıyorsunuz, üstelik Milli Eğitim Bakanı 4-5 gün kala “açılacak” diye açıklama yapıyor. 3 gün kala iptal ediyorsunuz ama açıklamada Milli Eğitim Bakanlığı bypass ediliyor. Konu eğitim ama eğitimin Bakanlığı karar zincirinde nerede belli değil! Veliler kızgın, öğretmenler şaşkın, çocuklar yine ayazda.

İroni şu ki, bu işin tek faydalı yönü; çocuklarımıza uygulamalı olarak bir tek kişinin iki dudağı arasına sıkışmış yönetim anlayışının kötülüklerini göstermiş oldunuz. Çocuklara; “Hayata ilişkin boşuna hiçbir planlama yapmayın!” demiş oldunuz. “Siz siz olun, alınan hiçbir karara güvenmeyin! Çünkü her an her şey olabilir.

"ANI YAŞA" SİSTEMİ

Neyin ne olacağı belli değil; İyisi mi akışına bırakın.” demiş oldunuz. Evet, çocuklarımızın anlayabileceği şekilde söylersek sistemin adı: “Akışına Bırak Sistemi!” Sevgili çocuklar, işte yaşadığımız sistem tam olarak bu; yani: “Anı Yaşa!” sistemi. Sizi yöneten büyüklerinizin de tam olarak yaptığı bu!

Onlar her konuda anı yaşıyor! Etki analizi, planlama, gelecek vizyonu, ortak akıl hak getire!

Sayın Cumhurbaşkanının açıkladığı “Normalleşme” Planını hep birlikte dinledik. Adı normalleşme ama kendisi arapsaçı adeta. Başından bu yana, bir türlü gömlek üzerimize oturmuyor. Yanlış iliklenen düğmelerin ceremesini çekmeye devam ediyoruz.

Her zaman söylediğimiz gibi, en önemli sorunumuz güven unsuru! Lebaleb kongrelerin en büyük zararı, sadece arkasından gelebilecek muhtemel virüs yayılımı değil; mevcut sisteme olan güveni ve inandırıcılığı da zedelemesidir.

Şimdi de memleket adeta, Lebaleb parti kongrelerinden “sürü bağışıklığı”na geçmekte. Testleri hala yaygın yapamadık. Aşılamada yavaş gidiyoruz. 2-3 haftalık tam kapanmayı hiç denemedik.

O yüzden el yordamıyla karmaşık, başı sonu belirsiz bir anormal süreçte debelenip duruyoruz. Oysa vaka sayılarındaki artış yeni bir dalganın habercisi. Günlük test sayısı hala gereken seviyeye ulaşmadı.

"GÜNEY AFRİKA'DA ÖLDÜRÜCÜ AMA BİZDE HAYALET"

Yapılan test sayıları düşerken yeni vaka sayısı 6000’lerden 12 binlere çıktı. Aşılama ve mutant virüse yönelik veriler şeffaf biçimde açıklanmadı. Ama “Mutant virüs vakalarının giderek arttığı” sözleri karabasan gibi dolaşıyor. Lakin buna yönelik bilimsel çalışma var mı tam olarak hiç kimse bilmiyor. Mutant İngiltere’de yaygın, Güney Afrika’da öldürücü ama bizde adeta hayalet!

"ESKİ NORMALE DÖNME KOŞULLARINI GÖREMİYORUZ"

Bakın bir kez daha uyarıyoruz! Toplumsal bağışıklık için aşılama oranları ve hızı derhal artırılmalı. Vatandaşlara yeni sosyal ve ekonomik tedbir paketleri açıklanmalı. Eski normale dönme koşullarını göremiyoruz.

Çocuklar internet çekmediği için dağda, derede, tepede, ilkel koşullarda ders yapmaya itilmekte. Halbuki kırsalda yüz yüze eğitimi başlatabilirdik. Birçok Batı ülkesinde olduğu gibi şehir bazında değil, okul bazında uygulamalara geçilebilirdi.

İşin gerçeği; esnafa gerekli destekler sunulamadığı için, hakkedilmemiş bir “normalleşme” kumarı oynamaktayız. Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Bilim Kurulunun baskılandığı güvenilir olmayan bir sistemde el yordamıyla ilerlemeye çalışıyoruz ne yazık ki.

Hazine garantili işlerde, müteahhitlere tanınan kıyaklarda kafası gayet net ve tereddütsüz olan hükümet, hala sistemli bir salgın siyaseti ve rotası belirleyemedi.

Bütün bunları; topluma reva görenlere artık katlanmayalım diye var Gelecek Partisi, yeni bir hikaye yazmak için var, o yeni hikayeyi sizlerle birlikte yazmak için var.

"SİZLER KARAR VERECEKSİNİZ"

İşçinin, çalışanın hakkı alınteri kurumadan verilsin diye var, İnsanca bir yaşamı birlikte inşa edelim diye var. Kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar, emekliler huzurlu bir ülkede güven ve refah içerisinde yaşasınlar diye var. Gençlerimiz ülkelerini terk etmesin, umutlarını doğdukları topraklarda yeşertsinler diye var,

O günlerin gelip gelmeyeceğine sizler karar vereceksiniz! Geleceğin bu ülkenin ufkunda gökkuşağı gibi aydınlanması sizlerin katkılarıyla olacak."

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

İlgili Haberler

Ankara'da ekmek zammına iptal
Normalleşme sonrası Bilim Kurulu'ndan ilk toplantı

Güncel Haberleri