Müslüman/muhafazakâr “çevre”nin ‘entelektüel alan’daki sorunları

Alaattin Karaca

Ak Parti iktidarından sonra çevre, -Bourdieu’nun kavramlarıyla konuşursak- ekonomik, kültürel, sosyal ve simgesel sermayeye hâkim olma taleplerini artırdı. Ama siyasi iktidarın da itiraf ettiği üzere, “kültürel sermaye”yi içeren “entelektüel alan”da zayıflar… Oysa çevrenin merkezde söz sahibi olabilmesi için “kültürel sermaye”ye de şiddetle ihtiyacı var… Bu ise tabiatıyla çevreyle merkezi, entelektüel alanda karşı karşıya getiriyor. Böyle bir çatışmada taraflar genelde şu üç stratejiden birini benimser: Hâkim konumdakiler (merkez), egemenlik ve imtiyazlarını koruma refleksiyle “muhafaza” stratejisini, alana yeni katılanlar hâkim konumdakileri “izleme”yi, hâkim konumdakilerden beklentisi olmayanlar (çevre) ise “bozgun” stratejisini (bkz. Davıd Swarts, “Kültür ve İktidar, Pierre Bourdieu’nün Sosyolojisi”, s. 176-177). Bourdieu’nun tasnifine göre muhafazakâr/dindar çevre, “bozgun” stratejisini benimseyerek “entelektüel alan”da söz sahibi olmak istemekte. İşin özü bu!..

***

Ama görünen o ki “çevre”, entelektüel alanda pek başarılı değil! Peki neden? Bunun birçok sebebi var. Evvelâ, muhafazakâr çevre de kültürel açıdan kendi içinde çeşitli katmanlara ayrılıyor. Kanaatimce tabana dinî cemaatler hâkim… Bu katmandakilerin kültürel kaynakları, Kur’an, tefsir, hadis vb. dinî kitaplar, “kültür üreticileri” ise cemaat liderleri, vaizler, popüler tarihçiler, yeşil pop sanatçıları vs… Genelde faaliyetlerini dinî vakıf/dernekler aracılığıyla yapıyorlar, ev sohbetlerinden, dinî yayınlardan, “popüler tarihçiler”den ve “popüler dinî sanatkârlar”ın ürettiği kültürden besleniyorlar. Doğrusu, kendine has “simgesel sermaye”ye sahip, bilgi, beğeni ve donanım itibarıyla daha alt seviyede, nispeten “kapalı bir kültür” bu… Ama kitle olarak büyük ve daha canlı! Ak Parti de siyasetin doğasına uygun olarak bu kitlenin talep ettiği popülist kültür faaliyetlerini destekliyor. Bunlar olağan! Peki mesele ne? Kanaatimce, Ak- Parti’nin en büyük yanlışı, bu geniş alt kitlenin “popüler kültür”ünü ve bu kültürün üreticilerini, çeşitli devlet aygıtları aracılığıyla –meselâ üniversiteler, gençlik merkezleri, yurtlar, belediyeler, eğitim-öğretim kurumları ve medya araçları vs.- üst kesime de arz etmesi; tabiri caizse “entelektüel alan”a, bu alt/ popüler kültürle hâkim olmaya çalışması, belki de bu “kültür”ü yeterli görmesi. Oysa böyle kapalı bir çevrede, popüler; hatta arabesk/ eski form ve söylemler içinde üretilen kültürün, bilgi, birikim ve estetik düzeyi yüksek “entelektüel zümre”de (meselâ üniversite öğrencileri, akademisyenler ve sanatçılar) itibar görmesi mümkün değil; aksine menfi tesirlere sebep olur, oluyor da zaten! Bu “popüler kültür” tercihinin bir başka olumsuz sonucu da; çevrenin üst katmanında bulunan ve sağlam/rafine bir kültür üretmeye niyetli “Müslüman/ muhafazakâr entelektüel”leri pasifize etmesi; hatta yer yer bu “kültür”e de dinî gerekçelerle karşı çıkılması (meselâ, Itrî’ye bid’at diyorlar). Bu da sonuçta, hem üstte üretilmeye çalışılan –ne kadar üretildiği tartışılır tabi- sağlam/rafine “Müslüman/ muhafazakâr kültür”ün alt tabaka ile buluşmasına engel oluyor, hem de bilgi ve beğeni düzeyinin alt seviyede seyretmesine yol açıyor. Bir tür “aşağı çekme” bu! Oysa tersine, üstteki rafine Müslüman-muhafazakâr kültürün güçlendirilmesi ve alt katmanlara arz edilmesi lâzım.

***

O hâlde şunu kabul etmeliyiz; alt katmanda üretilen ve bu katmana hitap eden popüler kültürün, bilgi ve estetik itibarıyla daha donanımlı, güçlü “entelektüel alan”a arzı ve küresel kültürle tahkim olunmuş “merkez”e bu “kültür”le karşı çıkılması, usulen yanlış.

İlk sözüm bu!..

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.