Yalnız ardıç Cahit Zarifoğlu

Alaattin Karaca

1950 sonrası Türk edebiyatının en dikkate değer gelişmelerinden biri, İslâmî duyarlığa sahip bir şair ve yazar kuşağının ortaya çıkmasıdır. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alâeddin Özdenören, M. Âkif İnan ve Cahit Zarifoğlu, bu kuşağın öncüleriydi.

Fikrî/ideolojik bakımdan Büyük Doğu’dan beslenmekle beraber, edebî dil, uslûp ve teknik itibariyle yeni bir tarzı benimsediler. 1960’tan sonra Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergilerinde kendi mecralarını bularak, çağdaş Türk edebiyatının ‘Müslüman sesi’ oldular. Bu sesin sahiplerinin hemen hepsi, bir şekilde aynı coğrafî kaderi paylaştı; ortaokul veya lise yıllarını Maraş’ta geçirdiler. O nedenle Maraş, bir şekilde dili, kültürü ve sosyal hayatıyla eserlerine yansıdı. 7 Haziran 1987’de ölen Zarifoğlu, işte bu edebî kümenin ‘yalnız ardıcı’ydı.

Maraşlılar bilir yalnız ardıcı, bozkırda tek ü tenha bir ağaç, yalnız, kendi hâlinde, kendi başına, ayrı… Tıpkı Zarifoğlu gibi, ‘artist’, kıyıda, uçta, yalnız, kayıtsız ve serazad! Yaşamak’ta ve bir konuşmasında bahseder bu yalnız ardıç’tan. O ağacın ‘Müslüman yalnızlığı’nı; bir bakıma kendilerini simgelediğini söyler. Zarifoğlu da tıpkı ‘o dağda tek başına kalmış ağaç’ gibiydi…

***

Neden yalnız ardıç’a benzettim onu? Çünkü Zarifoğlu, gerek Âkif İnan’ın, gerekse Rasim Özdenören’in belirttiği üzere hem mizaç, hem de edebî tarz bakımından farklıydı, deyiş yerindeyse tek başına ve serazad. Âkif İnan’ın; ‘Sanat itibariyle bizim yabancısı olduğumuz bir ses taşıyordu’ sözü aslında bu farklılığa işaret eder; içinde bulunduğu edebî/fikî çevrede de ‘uç’ bir şair olduğuna.

Bir kere alışılmış, verili dilin dışında, yadırganan, kapalı bulunan, zor anlaşılan, kurallardan azade bir dil, alışılmamış bir imge kuruluşu, bir teknik vardı şiirlerinde. Kullandığı şiir dili ve tekniğiyle İkinci Yeni ile ‘akraba’ sayılabilirse de bu, onun tabii diliydi, bir aykırılık, bir başkaldırı, bir yıkma niyeti, sürrealizm eğilimi yoktu onda.

İlhan Berk, Cemal Süreya ve Ece Ayhan’ın da vurguladığı üzere, şiirin bir dil işi olduğunu kavramıştı, şiirinin kendine özgü bir dili ve yapısı vardı. Nitekim Berk, onun şiirleri için ‘tekniği ve dili kullanışıyla’ beni şaşırtmıştır der, Ece Ayhan da ‘şiirinde yapı sorununu en iyi kavramış’ şairlerden biri olduğunu söyler. Onca kapalılığına ve muhkemliğine karşın, tüm eserlerine İslâmî bir duyarlık ve sorumluluk hâkimdir; bu bağlamda şiirlerinin dip sularında âyetler, hadisler ve menkıbeler yer alır. Ama bağırmaz, kaba bir ideolojik söyleme feda etmez şiirini. Menziller ve Korku ve Yakarış’ta giderek daha vazıh bir şiire ulaşmış, tasavvufun engin/dingin denizine akmıştır.

***

Mavera’da binlerce edebiyat heveslisine bıkmadan mektuplar yazdı. Çoğu edebiyat heveslisinin boşa kürek sallamasını önledi net terazisiyle, pek çok yeteneği de edebiyatımıza kazandırdı. Afganistan’a, Hama’ya, Filistin’e açıldı. Çocuklar için kitaplar yazdı; ama pek çok ‘büyük okur’ dahi sevdi Serçekuş’u, Katıraslan’ı, Küçük Şehzade’yi, Motorlu Kuş’u… İçinde bulunduğu cemaatin, emin, rahat ve konforlu dairesinde kalarak şiir yazmayı tercih etmedi. Risk aldı, mensup olduğu çevrenin yadırgadığı bir tarzı benimsedi, hatta rahatsız etti. Çünkü sanatta bu tür bir dayanışmaya, ‘sığınma’ya ve ‘konfor’a karşıydı. Yeni bir dil ve teknikle, ama ‘yerli’ ve ‘İslâmî’ eserler verdi, ‘özgün’ ve avangart ‘Müslüman bir şair’di.

***

Yarın, ölüm yıldönümü Yalnız Ardıç’ın. Rahmet’le yâd ediyoruz. Kahraman Maraş Belediyesi 2-4 Haziran’da anısına bir sempozyum düzenledi, vefakâr hemşehrilerine, emeği geçenlere selâm olsun!..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.