Bilim-başarı-saygınlık-deprem

Mustafa Çağrıcı

Eski çağlarda devletler ve liderler güçlerini savaşarak gösterdikleri için, içte ve dışta saygınlıklarını da askerî savaşlardaki başarıları belirliyordu. Ama çağımızda askerî savaşlar ve işgaller, aktörleri için giderek itibar artıran değil, itibar kaybettiren bir işlev görüyor. 20. ve 21. yüzyılın savaşçı liderlerine karşı duyulan küresel nefret bunun açık kanıtıdır.

Aslında normal insan tabiatı öldürmeyi, o nedenle de savaşı sevmez; zulmü, dolayısıyla işgal ve yağmaları da sevmez. Kitleler böyle şeyleri eskiden de sevmiyorlardı. Fakat zenginliğin tarım, hayvancılık ve beden gücüne bağlı olduğu eski toplumlarda insanlar, –görünüşte farklı ve sıklıkla kutsal gerekçeleri olsa da- gerçekte çoğu zaman başka milletlerin topraklarına ve mallarına göz dikiyor, özgür insanları köleleştirmek istiyor, bu amaçlarına da ancak savaşla ulaşabiliyorlardı.

Ama bilindiği kadarıyla insanlık tarihinde ilk defa son üç-dört asırdan itibaren durum değişti. Son yüzyıllarda felsefeyle birlikte bilim ve teknolojide kaydedilen benzersiz gelişmeler sayesinde savaşlar çıkarıp can ve mal kayıplarına sebep olmadan da zenginleşmek mümkün hale geldi. Gerçi teknolojinin ürettiği silahlarla son yüzyıllarda daha büyük savaşlarda daha çok ölümler oldu. Ama bunun nedeni, kültür ve ahlak dönüşümünün bilim ve teknolojilerdeki gelişmelerden daha yavaş ilerlemesidir.

***

Şundan kuşku duyulmasın ki, savaş çağlarındaki pazı gücünün yerini modern zamanlarda beyin gücü aldıkça savaşın ve savaş çığırtkanlığının değeri daha da düşecek, barışın ve barışçılığın değeri yükselecektir. Beyin gücünün önem kazandığı süreç, gelişmiş dünyada çoktan başladı; bu da erkekle aynı beyin gücüne sahip olan kadınların değerini yükseltti. Böylece felsefe ve bilimde gelişme sürecini yakalamış toplumlar beyin potansiyellerini ve verimliliklerini ikiye katladılar; bilimin ürünü olan ve giderek yükselen teknoloji sayesinde zenginliklerini artırdılar, artırıyorlar.

Öte yandan, bütün bu gelişmeler kadınıyla erkeğiyle toplumun ve bireyin değerini yükseltti. Bu da başta yaşama hakkı olmak üzere, insan hakları, hukukun üstünlüğü, adalet ve özgürlükler gibi ideallere ve değerlere ilişkin alanlarda güçlü ve ileri olan devletlere, toplumlara ve onları bu alanlarda daha ilerilere taşıyan düşünürlere, bilginlere ve yöneticilere daha çok prestij kazandırdı ve kazandırıyor. Ülkelerin ve toplumların saygınlıkları da artık savaş meydanlarındaki cengâverlikleriyle değil, mesela her yıl tescil ettirdikleri patent sayılarıyla ölçülmektedir. Şimdi tarih yazıcıları tarihi, tarihî şahsiyetleri ve toplumları –bizdeki kimi tarihçilerin, özellikle Siyer yazıcılarının yaptıkları gibi- sadece savaşlar üzerinden değil, aynı zamanda maddi ve manevi uygarlık unsurlarına, evrensel insani değerlere katkıları açısından da okuyor, anlıyor, anlatıyorlar.

***

Bütün bu anlattıklarım bazıları için hiçbir değer ifade etmiyor; hatta onları kızdırıyor olabilir. Böyleleri ezberlerinin bozulmasını istemezler. Çünkü onlar kendilerini “kutsal geçmiş”e kapatmışlardır. Böyle bir kapanmışlığın hâkim olduğu toplumlarda beyin üretimi olan felsefe ve bilim gelişmediği için zihinsel gelişme de olmuyor. Onlar dini de dünyayı da tarihi de hâlâ sonucu bilek gücünün belirlediği savaş çağlarındaki gibi anlıyor, anlatıyor ve yazıyorlar. Erkeklere ve kadınlara o çağların aklıyla bakıyorlar.
Sahihliği şüpheli olsa da, Müslüman dünyanın tefekkürde, ilimde ve hayatın türlü alanlarında altın çağını yaşadığı devirlerde tedavülde olan bir hadiste Paygamberimizin şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Dünyayı isteyen ilme sarılsın; ahireti isteyen ilme sarılsın; ikisini de isteyen ilme sarılsın.” Ona sormuşlar: “Ey Allah’ın elçisi! İlimle meşgul olmak Kur’an ile meşgul olmaktan daha mı önemli?” Buyurmuşlar ki, “Öyledir; çünkü Kur’an ile meşgul olmak da ancak ilimle fayda verir.”

Böyle mesajlar içeren zengin kültürümüzdeki düşünce, bilim, din ve dünya anlayışını bugünlere taşısaydık, bir doğal afette on binlerce canımızı kaybeder; geride kalan yüz binlerce insanımızı, onca yakınlarını ve varlıklarını kaybetmenin kederine boğar mıydık?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (54)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.