Tahrik, polis şiddetine mazeret olabilir mi?

Salih Cenap Baydar
Dünyamız ısınıyor.

Birçok ülkede, çeşitli sebeplerle artan memnuniyetsizlikler, protesto gösterileri olarak görünürlük kazanıyor.

Bir bakıyorsunuz Fransa’da çiftçiler yollara dökülüyor, bir bakıyorsunuz Amerika’da zenciler eylemlere başlıyor, bir bakıyorsunuz dünyanın farklı ülkelerinde vicdan sahibi insanlar, İsrail’in zulmüne bilfiil ya da sessiz kalarak yardım eden hükumetlerini protesto etmek için meydanlara çıkıyorlar.

Bu protestolar karşısında kolluk kuvvetlerinin tavrı tartışma konusu oluyor.

Gerçek protestocular dünyanın hiçbir yerinde “majestelerinin muhalefeti” gibi hareket etmiyorlar. Slogan da atıyorlar, pankart da taşıyorlar. Herkesin, özellikle de devlet yetkililerinin hoşuna gitmeyecek şeyler de söylüyorlar. Beğenmedikleri politikalarını protesto etmek için sokağa çıktıkları siyasetçilere ağır eleştiriler de getiriyorlar. Seslerini bastırmaya çalışan polis aleyhine slogan da atıyorlar.

Demokratik ülkelerde devlet görevlileri, özellikle de kolluk güçleri bütün bunları hazmetmek zorunda.

Polisin görevi, kimsenin zarar görmemesini sağlamanın yanısıra, insanların demokratik itiraz haklarını özgürce ve korkusuzca kullanmalarını sağlamak.

Polise sövseler bile göstericilerin güvenliğini sağlamak yine polisin vazifesi!

Tahrik sebebiyle sinirlerine hakim olamamak polis şiddeti için asla bir mazeret değil!

Polislerle, sıradan insanlar arasında kendini kontrol edebilme noktasında bir fark olmak zorunda.

Profesyonel olarak polislik mesleğini icra edenlerin tahrik olma hakları yok!

Polislerin böyle durumlarda nasıl tepki vereceklerine dair eğitilmiş, psikolojik olarak bu tür tahriklere hazırlanmış olmaları gerekiyor. Polislerin sinirleri çelik gibi olmak zorunda.

Devletin beline silah, eline cop verdiği memur, zor kullanma yetkisini “tahrik oldum” bahanesiyle istismar edemez!

Devlet görevlilerin kişisel hislerini, psikolojilerini işlerine yansıtmaları “normal” karşılanırsa en başta polisler, savcılar, hakimler büyük adaletsizlikler yapmaya, zulmetmeye başlarlar.

Öfkesine ya da nefsine yenik düşüp yetkilerini istismar eden devlet görevlilerinin en sert şekilde cezalandırılması gerekir.

Evet, kolluk kuvvetlerine kanunla “zor kullanma” yetkisi verilmiştir. Ama zor kullanmanın bir ölçüsü, sınırı olmak zorundadır.

Mesela polis, küfretti diye çekip vuramaz bir protestocuyu! Gözaltına alınmaya direndi diye dövüp hastanelik edemez. Gözünü çıkaramaz. Bacaklarını kıramaz.

Bu zaten kanunen de böyledir.

Burada esas problem, halkımızın devleti kutsayarak orantısız güç kullanımına rıza göstermesi, devleti, istediğine istediğini yapabilen bir tanrı gibi görmesi.

Bazılarımızın neredeyse taptığı "devlet", 12 Eylül darbesinin ardından çok sayıda insanımızı hapishanelerde işkenceyle öldürdü.

"İşkence, kötü muamele varsa vatandaş açar davasını, normal prosedür işler" argümanı çalışmadı! Devlet adına zulmeden işkenceci katiller korundu, kollandılar.

Böyle oldu, çünkü vatandaşımız adeta kutsadığı “devletin”, kolaylıkla organize bir kötülüğün aracı olabileceğine dair bir bilinç geliştirememişti.

Demokrasi ve hukukun rafa kaldırıldığı dönemlerde devletin bizzat kendisinin bir terör aracına dönüştüğüne şahit olmak, halkımızda bir hak arama, hesap sorma şuuru oluşturmamış, tersine herkesi korkutup sindirmişti.

Doksanlarda, kendisine “devlet görevlisi” diyen adamların Güneydoğuda beyaz Toros’larla dehşet saldıklarını, sokakta yürüyen insanları kaçırıp gözaltında işkence ile öldürdüklerini öğrendik. Yine de devlet adına yapılan organize kötülüklere karşı bir toplumsal tepki oluşmadı.

Şu argümanları içselleştirmemiz gerekiyor:

- Devlet hata yapmaz bir tanrı değildir

- Devlet görevlileri yaptıklarından sorumludurlar, yanlış yaparlarsa hesabını verirler

Devleti, bazen merhamet gösteren bazen öfkelenen ama her şartta sorgusuz sualsiz kulluk etmemiz gereken bir tanrı gibi görmekten vazgeçmemiz lazım.

Şunu demeyi öğrenmemiz gerekiyor: Ey devleti yönetenler! Size verdiğimiz yetkileri istismar eder de, hukukun dışına çıkarsanız biz vatandaşlar olarak bunun hesabını sorarız!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (16)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.