Bayram Zilan: PKK yoz bir savaş nesli yetiştirdi

Bayram Zilan: PKK yoz bir savaş nesli yetiştirdi

Dünya Demokrasi Hareketi başkanı Bayram Zilan ile PKK'nın ideolojik etkisinde yetişen yeni nesil Kürt gençliği üzerine konuştuk. Zilan, 2015 Nevruz'unda Öcalan'ın barış mesajından tatmin olmadığını söylediği bu gençliği "savaş nesli" olarak tanımlıyor.

Dünya Demokrasi Hareketi başkanı ve gazeteci-gazar Bayram Zilan ile önümüzdeki yıllarda Güneydoğu’yu nelerin beklediğini ve yeni nesil Kürt gençliğinin şifrelerini konuştuk.

“Yeni Türkiye Üzerine Tezler” kitabının da yazarı olan Zilan, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki 5 aylık süreci "üç boyutlu bir gelecek simülasyonu" olarak tanımlıyor ve “Kürtler bu filmi bir daha izlemek istemeyecek” diyor.

PKK'nın etkisinde yetişen Kürt gençliğinin barış düşüncesinden tatmin olmadığını, savaşı ve ölümü kutsadığını dile getiren Zilan, bu gençliği "kendi kültürüne yabancılaşmış, medeniyetinden kopmuş, atasını tanımaz, geçmişini bilmez, yoz, karma ve kendisini hiçbir yere ait hissetmeyen bir nesil" olarak tanımlıyor.

AK Parti’nin "post-barış"a hazırlıksız yakalandığı eleştirisinde de bulunan Zilan, “Bölgede PKK ve HDP dışında onlarca sivil ve siyasal hareket var. Ancak Türk kamuoyu bunları bilmiyor” diyor.

15-11/13/b-1447408334
Dünya Demokrasi Hareketi Başkanı Bayram Zilan

PKK, kendi kültürüne yabancılaşmış bir "savaş nesli" yetiştirdi

Güneydoğu’yu çok iyi bilen bir gazeteci olarak, yeni nesil Kürt gençliği hakkındaki gözlemleriniz neler? 

2015 Newroz Bayramı’nda Diyarbakır’daydım. Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma kongresinin yapılması çağrısının okunacağı Newroz şüphesiz bütün gazetecilerin ilgisini çekmişti. Oradaki havayı soluduğumda ters bir şeyler olduğunu hissettim. İstanbul’a dönen gazeteci arkadaşlar, ekranlarda o gün Diyarbakır’da barış ve bayram havası olduğunu söylediler. Oysa benim gördüğüm başka bir şeydi. O gün Diyarbakır Newroz Meydanı’nda barış mesajının doyuramadığı bir gençlik vardı. O gençlik Öcalan’ın barış mesajı okunduğunda çok tutuk ve sessizken, Kobani’de ölenlerin isimleri okunurken müthiş bir coşku içindeydi. İşte bu tablo bize Kürt gençliğinin bugün içerisinde bulunduğu psikolojiyi çok net gösteriyor. Üzülerek belirtmeliyim ki bölgede kendi kültürüne yabancılaşmış, medeniyetinden kopmuş, atasını tanımaz, geçmişini bilmez, yoz, karma ve kendisini hiçbir yere ait hissetmeyen bir nesil yetişti. Bu nesle tam olarak bir “savaş nesli” diyebiliriz. 

Evladın babadan korktuğu bir nesilden, babanın evlattan korktuğu bir nesle…

Önümüzdeki süreç için çok tehlikeli bir şeyden söz ediyorsunuz…

Bu kuşak ölümden, “şehit” olmaktan, çatışmadan, olağan dışından ve gayrimeşrudan daha çok haz duyuyor. Onlara olağan olan değil, olağan üstü olan haz veriyor. Barış az geliyor bu gençlere. Barışın bir albenisi, bir aksiyoner tarafı yok çünkü. Kürtlerin en büyük özelliklerinden birisi güçlü aile bağları ve sürdürülebilir normlardı. Son nesilde bütün bu normlar sizlere ömür. Babaları eve girdiğinde ayağı kalkan nesil yok artık. Evlatların babalarından korktuğu bir dönemden, babaların evlatlarından korktuğu bir döneme geçtik. Ölenin kutsallaştırıldığı bir coğrafyada ölümden kaçan genç otomatikman ezik hisseder kendisini. Ölümün kendisi bir kahramanlık öyküsü gibi takdim edilmişse eğer yıllarca, artık siz yaşamın güzelliğinden söz edemez hale gelmişsinizdir. Çünkü o toplumda ideal olan mezardakilerdir. Haliyle her ideal aynı zamanda bir cazibedir. PKK 35 yıldır bu topraklarda. Bugün 18-35 yaş aralığında olan yüzbinlerce Kürt genci PKK’nın bu fabrikasyon idealinin eteklerinde yetişti. Kürt gençlerinin 35 yıldır zihinleri işgal altında. Tepeden indirgemeci sekülerleşme zorbalığı da bu sosyolojinin cabası. 

Yeni Türkiye eskiyle arasını açtıkça yenileşecek

Geçen sene “Yeni Türkiye Üzerine Tezler” adında bir kitabınız yayınlandı. Size göre yeni Türkiye ile eski Türkiye kıyaslandığında, değişen en önemli köşe taşları neler? 

Kitap ilk çıktığı dönemlerde hep su soruyla karşılaşmıştım. Nedir bu Yeni Türkiye? İşin özü şu ki yeniyi yeni yapan eskidir. Bir şeyin eskisi varsa yenisi de vardır. Eskisi olmayan hiçbir şey yeni değildir. Yeni Türkiye, eski Türkiye eskidikçe neşvü nemâ bulacak, ete kemiğe bürünecek bir idealdir. Bu açıdan henüz tam olarak ete kemiğe bürünmüş bir Yeni Türkiye olduğunu söyleyemeyiz. Yeni Türkiye, eskiyle mesafesini açtıkça yenileşecek. Şüphesiz önemli değişim ve yenilikler de var. Mesela, red ve inkar politikalarının sona ermesi, faili meçhul cinayetlerin bitmesi, işkence ile mücadele, AYM’ye bireysel başvuru hakkı, demokratikleşme paketleri, faklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda hakkı önemli reformlardan bazıları. Öte yandan siyaset kurumunun aktörleşmesi, askerlerin ve yargıçların kendi hukuki sınırlarına geri çekilmesi ve sözü siyaset kurumuna bırakmaları Türkiye için yapısal değişimleri ima ediyor. Dersim ve 1915’le yüzleşme cesareti de devlet paradigmasının tedricen de olsa değişmeye başladığını gösteriyor.

Kürt oylarının Ak Parti’ye geri dönmesi Ak Parti’den bağımsızdı

1 Kasım'da AK Partinin mucizevi oy yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geri kazanılan Kürt oyları sizce nasıl geri kazanıldı? 

Doğrusu bu oy yükselişini iki ayrı başlık halinde değerlendirmek gerekiyor. Bunlar Ak Parti’ye bağlı değişenler, Ak Parti’den bağımsız değişkenlerdir. 7 Haziran’da alışık olunmayan bir Ak Parti vardı sahnede. Daha çok muhalefetin vaatlerini kendi gündemine taşıyan, özne olma özelliğini kaybetmiş, geriden gelen, edilgen bir Ak Parti vardı. Bunun yanı sıra 13 yıllık iktidarın getirmiş olduğu yükler ve bu yüklerle yüzleşmeyi öteleme hali vardı. Öte yandan Ak Parti seçmeninde, bilhassa dar gelirli Ak Parti seçmeninde ekonomik metal yorgunluğu vardı. Bütün bunlar 7 Haziran’da Ak Parti’ye bir sarı kart olarak döndü. Ak Parti, 1 Kasım seçimlerine hazırlanırken bu hatalarından bazılarını telafi etti. Kampanyasını değiştirdi. Yeniden özne olmayı başardı. Kendi vaatlerini dolaşıma soktu. Dar gelirli seçmenlerini gördü. Kesenin ağzını açtı. Tüm bunlarla birlikte koalisyon görüşmeleri ve terörle mücadele hususlarında deyim yerindeyse Türkiye’nin yükünü tek başına omuzladı. Buraya kadar olanlar Ak Parti’ye bağlı değişkenlerdi. Bir de Ak Parti’den bağımsız değişkenler var. 

15-11/13/b1

Onlar neler?

Bu değişkenlerin mimarları da muhalefet partileri oldu. MHP’nin 7 Haziran gecesinden itibaren takındığı “hayırcı” tavrı, koalisyon görüşmelerindeki isteksizliği ve terörle mücadelede sorumluluktan kaçma görüntüsü Ak Parti’ye giden milliyetçi oyların geri dönmesini sağladı. Kürt oyların Ak Parti’ye geri dönmesini ise PKK ve HDP sağladı. 7 Haziran seçimlerinden sonra çatışmanın yeniden başlaması, şiddet sarmalına geri dönülmesi, gerilim ve kaos, Çözüm Süreci ile beraber huzur bulan bölge halkını ürküttü. Bu ruh hali, Kürt oylarının bir kısmının bir sigorta olarak görülen Ak Parti’ye geri dönmesini sağladı. Burada kaçırılmaması gereken önemli nokta şudur; Kürt oylarının geri dönmesi daha çok Ak Parti’den bağımsız gelişmiştir. Dolaysıyla Ak Parti’nin bu durumu fark edip bundan sonraki politikalarını bu gerçekliği gözeterek geliştirmesi ve Kürt oylarını arttırmak için yeni stratejiler bulması gerekiyor. 

Türkler PKK ve HDP dışındaki sivil hareketleri bilmiyor

Bölgede HDP ve PKK dışında muhatap alınabilecek, sivil hareketler neden yok?

PKK ve HDP dışında bölgede onlarca sivil ve siyasal hareket var. Ancak bu hareketleri Türkiye kamuoyu, daha doğrusu Türk kamuoyu bilmiyor, tanımıyor. Çünkü karşıda silahlı bir örgütten güç alan ve Kürt siyasası üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan bir yapı var. Bu yapı bölgede bir siyasi monopolleşme yarattı. Fakat bu monopolleşme aslında bir illüzyondan ibaret. Ortadoğu’da cetvelle çizilmiş bütün mühendislik projeleri eninde sonunda ilahi sosyolojiye yenilmeye mahkum. Kürt coğrafyasına biçilen siyasal yaşam, post-Kemalist bir siyasal yaşamdır. Bu ise doğası gereği tektipçidir. Bölgede son 30 yıldır karşısındakini yok ederek var olan bir siyaset anlayışı hakim. Bu siyasal hegemonya, bölgedeki tüm farklı düşünceleri, yapıları, kuruluşları ve partileri merdiven altına itti. Bugüne kadar sözünü saklamak zorunda kalmış, ama imkan ve zemin bulduğunda şiddeti bir araç olarak kullanmadan kendisini ifade edebilecek müthiş zenginlikler var bölgede.  Ancak Çözüm Süreci’nin yürütülmesindeki işleyiş hataları bu zenginliklerin ortaya çıkmasını engelledi. Maalesef Ak Parti, post-barışa hazırlıksız yakalandı. 

Öteki Kürtler masaya hiç oturtulmadı

Nasıl hazırlık yapabilirdi? Neleri gözden kaçırdı?

Barış sonrası silahlarını bırakıp siyasallaşacak PKK’nın bölgenin tek hakimi olmak isteyeceğini hesaplayamadı. Eğer hesaplasaydı, Çözüm Süreci’ni başlatmadan önce bir eylem planı hazırlar, bölgenin çoğulculaşmasının ve yeni nüveleri ortaya çıkaracak sınıf değişiminin önünü açardı. HDP/PKK çizgisi dışında kalan bütün siyasi ve sivil çevreleri destekler, onları daha görünür hale getirirdi. Fakat tam tersi oldu. Ak Parti, masanın bir tarafında kendisi oturdu, diğer tarafına HDP’yi oturttu. Yani zımnen HDP’ye “Kürtlerin temsilcisi sizsiniz” dedi. Oysa en az HDP kadar kendisi de Kürtlerin temsilcisiydi. Öte yandan o masada olması gereken ama o masaya hiçbir zaman oturtulmayan onlarca “öteki Kürt” vardı. Eğer bir gün süreç dondurucudan tekrar çıkartılırsa tüm bu hatalardan ders çıkartılacak ve bu defa doğrudan halk muhatap alınarak süreç yürütülecek diye düşünüyorum. Bunu da “halkla müzakere, PKK ile mücadele” şeklinde formülize ediyorum.

Sizce Ortadoğu'da görece daha hakim olacak Kürt siyaseti hangisi olacaktır ve neden? 

1 Kasım seçim sonuçlarının bir kırılma yaratacağını düşünüyorum. Bu kırılmalardan ilki bölgede yaşanacak. Kandil, HDP ve İmralı üçgeninde bir ayrışma bekliyorum. Bu ayrışmanın ana dinamiği savaş ve barış olacak. Savaşmak isteyenler ile barışmak isteyenler birbirinden ayrılacak. Çünkü artık ortada savaşa çok açık bir biçimde hayır diyen Kürt halkı var. Düşünebiliyor musunuz? Günde üç öğün serhildan, devrimci halk savaşı çağrısı yapıyorsunuz ama sokağa çıkacak on kişiyi bulamıyorsunuz. Çağrınız havada kalıyor. Kimse size destek vermiyor. İşte ayrışma yaratacak esas gerçeklik burada. Tabi öte yandan, Kemalist despotizme 90 yıl boyunca direnmiş bir halk var karşımızda. O yüzden son kertede Kürtlerin Kürt-tektipçiliğine de direneceğini ve nihayetinde bölgede çoğulculuğun hakim olacağını, şiddetle arasına mesafe koymuş siyasi yapıların güçlenerek söz sahibi olacağını düşünüyorum.

15-11/13/image1-1447418756

Coğrafya kaderdir

Kürt Türk İşbirliği sağlandığında sizce Ortadoğu ve Dünya ne kazanır ne kaybeder?

Ortadoğu’nun son 100 yılda başına gelen en iyi şey Türkiye’de başlayan Çözüm Süreci’ydi. Çünkü karşımızda 100 yıllık bir sorun var. Bu sorun bölgesel bir sorun, yani Ortadoğu sorunu. 100 yıl önce cetvelle sınır çizmiş Sykes Picot’çu zihniyetin iflasını ima ediyor Çözüm Süreci. Bu sürecin aktörleri Türk ve Kürt halkıdır. Sürecin evrilmesi gereken nokta da Kürt ve Türk ittifakıdır. Yavuz ile İdris-i Bitlis-i ittifakına bakın, Hamidiye alayları ile Osmanlı ilişkisine bakın, hatta 1071’de Orta Asya’dan bu topraklara gelen Türklerin Kürtlerden gördüğü misafirperverliğe, kadirşinaslığa ve kardeşliğe bakın içinden hep bir başarı öyküsü çıktığını görürsünüz. İşte bu başarının kaynağını Hans ve Peter gördüğü için 100 yıl önce bu büyüyü mavi kanlı ittihatçılar marifetiyle bozdular. İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” der. 100 yıl önce Ortadoğu’ya suni sınırlar çizerek kaderimizle oynadılar. Şimdi tekrar o coğrafyaya dönme zamanı. Bu geri dönüşü, bir başka ifadeyle özümüze dönüşü gerçekleştirebilecek tek güç Türk-Kürt ittifakıdır. Eğer bunu başarabilirsek Ortadoğu halkları özgürleşecek. Tarihsel ırmak yeniden 100 yıl sonra kendi yatağında akmaya başlayacak. Bazı odaklar ve klikler istemese de barışın ve huzurun hakim olduğu bir Ortadoğu havzası miras bırakacağız. Her şeyden önemlisi bizden sonraki Ortadoğulu kuşaklara kan ve gözyaşının yeşerdiği değil, barış ve kardeşliğin yeşerdiği toprakları hediye edeceğiz.

Kendini eşit hisseden Kürt devletin ismini önemsemez

Muhtemel bir özerklik, bir federasyon Kürtlerin mutlu olmasını sağlar mı? 

Kürtlerin yüzde 80’inden fazlası özerklik istemiyor. Kürtlerin tek isteği, bu topraklarda eşit bir biçimde Türklerle birlikte yaşamaktır. Bunun adının ne olacağı ile kimse ilgilenmiyor. Burada esas olan eşit olmaktır, herkes gibi olmaktır. Türkiye’de bu hususta çok adım atıldı. Öyle zannediyorum ki sivil anayasayla beraber bu süreç tamamlanacak. Tam demokratikleşmiş, eşit ve özgür bir Türkiye hem Kürtlerin hem de Türklerin Türkiye’sidir. Böyle bir devlet hem Kürtlerin hem de Türklerin devletidir. Ama öte yandan Türkiye’de bir rejim ve sistem sorunu da var. Parlamenter sistem krizi var. Bu kriz hem Cumhurbaşkanının hem de Başbakanın aynı partiden olması hasebiyle fazla hissedilmiyor. Oysa ortada bariz bir iki başlılık var. Bu iki başlılığın Davutoğlu ve Erdoğan ikilisi ile hiçbir ilgisi yok. Tamamen sistemsel sorun. Çünkü Cumhurbaşkanı da Başbakan da halkoyuyla seçiliyor. Her ikisinin de güçlü yetkileri ve güçlü meşruiyeti var. Bu, sürdürülebilir bir sistem değil ve değişmeye gebedir. Federasyon, bölgeleşme, yerelleşme, özerklik gibi sistemler başkanlık sistemi tartışmalarında gündeme gelecek. Ama en nihayetinde Kürtleri mutlu edecek olan federasyon veya özerklik değil, anayasal eşitliktir. Kendini eşit ve ait hisseden Kürt, devletin isminin ne olacağına veya federasyona, konfederasyona bakmaz.

5 aylık süreç 3 boyutlu bir gelecek simülasyonuydu

7 Haziran-1 Kasım arasındaki 5 aylık süreç bölge halkı için nasıl geçti? 

7 Haziran’da Kürtler ilk kez Ak Parti olmadan bölgede yetkiyi tek başına HDP’ye verdi. Böylece HDP’li veya PKK’lı bir bölgenin nasıl bir bölge olacağını görme şansı elde etti. Öte yandan adına Demokratik Özerlik denilen zımbırtının da ne olduğunu öğrenme fırsatı yakaladı. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar olan süre, Kürtler için kısa metrajlı bir film niteliğindeydi. Kürtler 7 Haziran’da 3 boyutlu gözlüklerini taktı ve “gelecek simülasyonunda” HDP’nin yönettiği bölgeyi izledi. Gelecekte kan ve gözyaşından başka bir şey yoktu. Finali mezarlıkta biten filmin en güzel tarafı ise kısa sürmesiydi. Ayrıca Kürtler, Demokratik Özerkliğin aslında demokratik molotof, demokratik hendek, demokratik roketatar hatta demokratik kaos, demokratik gözyaşı ve demokratik ölüm olduğunu da gördü. 1 Kasım’da simülasyondan çıkıp bir sigorta olarak Ak Parti’yi yeniden yanlarında istediler. Öyle zannediyorum ki, bundan sonra kısa da olsa bu filmi bir daha asla izlemek istemeyecekler. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN