Bir savaş daha çıkmadan...

Türkiye’nin gündemi yoğun. Bir yanda depremin yaraları sarılmaya çalışılırken öbür yanda seçim tartışmaları sürüyor. Millet İttifak’ındaki çatlak, Meral Akşener’in beklenmedik çıkışı şu an toplumsal ilginin odak noktasını oluşturuyor. Dünya siyasetine merakı olanlar belki biraz Ukrayna’daki savaşı, biraz daha fazla olanlarsa Hindistan’daki G20 toplantısını takip ediyordur.

Ama çok azımız Körfez Bölgesinin, daha doğrusu Ortadoğu’nun yeni bir savaşa doğru sürüklenmekte olduğunun farkındadır. Oysa İran nükleer zenginleştirme programını sürdürürken İsrail Amerika’nın desteğiyle İran’a açıktan müdahale etmeyi, bu kez dronları, casusları veya virüs yazılımlarıyla değil doğrudan hava kuvvetleriyle bu ülkeyi vurmayı planlıyor.

Foreign Policy’e geçtiğimiz günlerde katkıda bulunan İran uzmanı Julien Barnes-Dacey ve Ellie Geranmayeh’e göre İsrail’in önünde aşılamayacak bir engel de yok. Çünkü İran içindeki sosyal patlama, dışında Rusya’ya verdiği destekle her zamankinden daha izole durumda. Başörtüsü ile sembolleşen kadınların başkaldırısı tüm polisiye önlemlere ve verilen idam cezalarına rağmen sürüyor.

Rejimin açık ve tabii ki sistematik insan hakları ihlalleri Avrupa’nın en stratejik vizyona sahip ülkelerini bile İsrail’le yaşayacağı çatışmayı önleyecek diplomatik müdahalede bulunmasını zorlaştırıyor. Kimse İran konusuna dokunmak istemiyor. Son iki ay içinde İran’ın 96 idam cezasını infaz ettiği düşünüldüğünde AB’nin ve üyelerinin haksız olduğunu söylemek imkansız.

İran’ın Rusya’ya desteği de soruna kayıtsızlığın bir başka nedeni. Amerika’daki Washington Institute gibi düşünce kuruluşları ise İran’ın hem caydırılması hem de cezalandırılması gereğine ilişkin raporlar yayınlıyor. Tahran Rusya’nın kullandığı insansız hava araçlarını 2021’de sattığını söylese de muhataplarını belli ki ikna edemiyor.

AB, İran’ın devlet organlarından birini terörist addedip yaptırım uygulamaya hazırlanırken, Almanya bu yılki Münih Güvenlik Konferansı’da İran’lı yetkililere davetini geri çekip muhalifleri ağırlıyor. İran ise 2015 yılında imzaladığı ambargoların kalkmasına karşılık uranyum zenginleştirmesinin sınırlanmasını içeren mutabakatın Trump Yönetimi tarafından askıya alınmasının ardından nükleerleşme çabalarına devam ediyor.

Barnes-Dacey ve Geranmayeh’in dediğine göre İran henüz bomba yapıp yapmama kararını vermemiş ancak uranyumunu en az yüzde 60 zenginleştirmiş. Hatta Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı İran’da bir yerlerde yüzde 84 zenginleştirilmiş kalıntılar bulmuş. İran isterse her an nükleer silah yapmaya başlayabilirmiş. Üstelik de Pakistan modeli, yani güçlüğe göğüs gerip silah sahibi olmak Tahran’a cazip geliyormuş.

Tüm bunların ötesinde Biden Yönetiminin İsrail’le benzer şekilde düşündüğü İran’a yönelik bir saldırıyı engellemek için Kudüs’teki muhataplarına telkin ya da baskıda bulunmayacağı da bilinen bir gerçek. Amerika’nın önceliği İsrail’i korumak, onun güvenliği sağlamak adına verdiği kararlara askeri ve diplomatik destek vermek. Birlikte yaptıkları tatbikatlar, Ukrayna Savaşı sırasında basına yansıyan İsrail’deki askeri yığınaklar da bunun en bariz göstergesi.

İsrail böylesi bir maceraya kalkışır mı bilinmez ama kalkışabileceği varsayımından hareket etmekte yarar olabilir. Bu nedenle Türkiye’nin savaştan en fazla zarar görecek Körfez ülkeleriyle birlikte İran’ın nükleerleşme sorununu çözecek Amerika kilidini açmak için Almanya, Fransa ile görüşüp siyasi ağırlık oluşturmayı deneyebilir. Bir kaç hafta önce Washington’da bu konuyu gündeme getiren Katar’la ortak hareket edebilir.

Eğer taraflar 2015 mutabakatına yeni revizyonlarıyla birlikte geri dönebilirse sorun çözülmüş, nükleer silah eşiği aşılmadan durdurulmuş, İsrail’in müdahale gerekçesinin meşruiyet temeli ortadan kaldırılmış, enerji fiyatlarının sadece bizi değil dünya ekonomisini bir kez daha altüst etmesinin önüne geçilmiş, İran’ın Rusya’ya daha da fazla yakınlaşması durdurulmuş olur.

Biz de nükleer silaha sahip bir komşumuzun daha olması mı yoksa savaşla, askeri müdahaleyle ikna edilmesi mi daha iyi diye düşünmek zorunda kalmayız. Ben düşünmek zorunda kalmayacağımıza, sağduyulu uyarıların işe yarayacağına, üçüncü tarafların Türkiyeli ya da Türkiyesiz sorunun seyrine müdahil olacağına inanmak istiyorum.

Ayrıca devletlerin en sevmedikleriyle dahi güvenliklerini tehdit altında hissettiklerinde müzakereye açık olduklarını biliyorum. Yine de işlerin ters gidebileceği gerçeğini görmemiz, en azından makul fiyattan uzun süreli enerji tedariki amacıyla gerekli tedbirleri almamız şart. Sorunlarımıza sorun katmamak için tetikte olmakta, tıpkı deprem uzmanları gibi bölge uzmanlarının uyarılarını dolaylı da olsa dikkate almakta fayda var…

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum