CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, AİHM’in Osman Kavala ile ilgili kararında ‘siyasi amaç var’ ithamında bulunmasına ilişkin “Bu karar Türkiye tarihi açısından kara bir leke” diyor.
ÇAĞLA ÇAĞLAR
Yunus Bey, bu hafta Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Strazburg’daki görüşmelerine katıldınız. Katıldığınız birleşimde Osman Kavala’nın tutukluluğu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik kesinleşmiş kararına rağmen Türkiye’nin bu karara uymaması konusunda birtakım görüşmeler yapıldı.
AİHM’nin kararı neydi ve AKPM’de neler konuşuldu?
AİHM’nin kararı çok önemli bir karar, zira Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinden mahkûm ediyor ve Osman Kavala’nın uzun süre hapishanede tutulmasının arkasında “Türkiye’de insan hakları konusunda çalışan kişi ve kurumları caydırmak” gibi bir siyasi amaç olduğunu tespit ediyor.
Bu karar ne yazık ki Türkiye’nin tarihi açısından kara bir leke, çünkü biz Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biriyiz, çok uzun bir süredir AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini tanımış bir ülkeyiz. Böylesine önemli bir uluslararası mahkemenin Türkiye’nin Kavala’yı siyasi amaçlarla hapiste tuttuğunu söylemesi önemli bir durum.
Hükümet çevreleri bu kararın uygulandığını savunsa da, AİHM’nin aldığı kararların uygulanıp uygulanmadığını takip eden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu konuyu AİHM’ye sordu ve sonuç olarak Türkiye’nin bu kararı uygulamadığı tespit edildi.
Mahkemenin aldığı karar Kavala’nın hemen salınmasını öngörüyor. Bu durumun bir insan hakları ihlali olduğuna karar veriyor ve bu ihlalin bütün sonuçlarının ortadan kaldırılmasını istiyor. Ne yazık ki bu karar uygulanmadığı için Avrupa Konseyi’nin bütün organlarında bu konu gündeme geldi. Avrupa Konseyi’nin önemli kurumlarından olan AKPM’de de bu konu ile ilgili geçmişte görüşmeler yapılmıştı, ama artık belli bir çizginin aşıldığı görülüyor. Çıkan son karar metninde AİHM kararı uygulanmazsa neler olacağına ilişkin birtakım açıklamalar yer alıyor.
Avrupa Konseyi, AKPM ve AİHM nedir ve Türkiye için neden önemlidir?
Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği (AB) karıştırılabiliyor. AB ile Avrupa Konseyi iki farklı uluslararası örgüt. Türkiye Avrupa Konseyi’nin ilk üyelerinden birisi. Ayrıca Avrupa Konseyi’nin en temel metinlerinden birisi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) de ilk imzacılarından. Avrupa Konseyi insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konularında çalışan ve çeşitli uluslararası anlaşmalarla bunları garanti altına alan bir örgüt. Bu oluşumun arkasında bir fikir var: İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü koruyabilecek bir sistem kurarsak savaş ve soykırımları engelleyebiliriz düşüncesi. Avrupalı olmak böylece artık coğrafi, etnik ya da dini bir şey değil; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi belli idealleri benimsemekle tanımlanan bir şey olarak görülmeye başlandı. O sebeple Avrupalı olmanın kayıt altına alındığı yer Avrupa Konseyi ve bu değerlere bağlı olmak ve sahiplenmek önemli. Avrupalıysanız eğer, Avrupa Konseyi’nin içindesinizdir ve hukuk, insan hakları ve demokrasi gibi ilkelere önem verirsiniz. Türkiye 1950’den beri Avrupa Konseyi’nin içinde hep önemli bir yere sahip olmuştur. Bugün Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin değerlerinden bu kadar uzaklaşmış olması Türkiye’nin Avrupalı değerlerini yitirmekte olduğu anlamına da geliyor.
Avrupa Konseyi için kırmızı çizgi olan ve tartışmaya açık olmayan birkaç konu var. Bunlar arasında en önemlilerden bir tanesi de AİHM kararlarının uygulanması. Bu kararların hepsi uygulanmak zorunda, aynı zamanda bu bizim anayasamızın da bir gerekçesi. Türkiye AİHM kararlarını uygulamadığı zaman maalesef hem kendi anayasasını ihlal etmiş oluyor, hem de altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmeyi ihlal edip sözüne sadık kalmayan bir ülke haline getirilmiş oluyor.
Osman Kavala’ya AKPM tarafından verilen ‘Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’nün nasıl bir önem ve anlamı var?
Bu ödülün onuncu yılıydı bu yıl. Üç aday içinden Osman Kavala bu ödüle layık görüldü ve bu özel bir şey. Bu ödül önemli bir sembol tabii ki. Çek Cumhuriyeti’nin totaliter dönemdeki insan hakları mücadelesinin sembol ismi Vaclav Havel. Bu ödül, gerçekten insan hakları için mücadele etmiş ve bu konuda katkılarda bulunmuş insanlara veriliyor. AKPM’nin sonbahar genel kurulunda bütün AKPM üyelerinin bulunduğu bir seremoni ile takdim ediliyor. 47 üye ülkeden yüzlerce milletvekilinin katıldığı açılış oturumunda verilmesi de bütün Avrupa’da bu ödüle ne kadar önem verildiğini gösteriyor. Bu sebeple Kavala’nın bu ödülü almış olması çok önemli. Bütün dünya ve Türkiye için de şöyle bir mesajı içinde barındırıyor o da Osman Kavala’nın haksızlığa uğramış birisi olmasının ötesinde, insan haklarına sunduğu katkılardan dolayı bu ödülü aldığı.
Bundan sonraki süreçte ne olacak, bu karara uyulmaması Türkiye açısından nasıl sorunlara sebep olabilir, ilerde bu kararla alakalı olarak Türkiye’yi ne bekliyor?
12 Ekim Perşembe günü AKPM’de kabul edilen karar bunlardan bahsediyor. Konsey AB’ye bir çağrıda bulunuyor ve AB’nin Türkiye’ye yaptığı mali desteği kesmesini talep ediyor. Bu hem Türkiye-AB ilişkileri için çok kritik hem de bu finansal destek Türkiye için önemli.
Konsey, bu kararında, 2024’e kadar AİHM kararı uygulanıp Kavala serbest bırakılmazsa, Türk delegasyonu üyelerinin yetki belgelerinin onaylanmayabileceğini söylüyor. Türk milletvekillerinin yetkilerinin askıya alınması en son 12 Eylül’de olmuştu. Türkiye bugün bu kararı uygulamayarak kendisini 12 Eylül Türkiye’si durumuna düşürmüş oluyor.
Bu karar Magnitsky kanununun uygulanmasını öngörüyor. Bu, Kavala’yı haksız bir şekilde içerde tutma işine bir şekilde karışmış olan kişilere karşı Avrupa Konseyi üyesi ülkeler tarafından çeşitli yaptırımlarda bulunulmasını öngörüyor.
Son olarak bunların en önemlisi, “Müşterek Tamamlayıcı Prosedür” denilen ve Avrupa Konseyi’nden tamamen çıkarılmakla sonuçlanacak bir sürecin başlatılması ihtimali. Bu durum çok üzücü, çünkü Avrupa Konseyi üyesi olmak, işeyen bir hukuk düzeninin göstergesi. Avrupa Konseyi’nden atılmak ülkenizde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının olmadığının tescil edilmesi demek oluyor. Biz bunun olmasını istemiyoruz.
Bizi şu anda Batı ile bağlayan en önemli siyasi köprü Avrupa Konseyi’dir. Türkiye buradan çıkarsa AB macerası tamamen biter ve Türkiye’nin Avrupalılığı da bir tartışma konusu olur. Bizi Batı’ya bağlayan şey sadece NATO ile olan askeri bağlarımız olur ve Batı sisteminin dışına çıkmış oluruz. Bunu hiç dilemiyoruz. Başta Kıbrıs sorunu olmak üzere, bölgemizde karşı karşıya geldiğimiz bütün meselelerde ve güvelik sorunlarında yapayalnız kalmış oluruz. Bu yüzden benim dileğim iktidarda aklı selimin galip gelmesi ve AİHM kararının bir an önce uygulanarak bu risklerin ortadan kaldırılmasıdır.
Osman Kavala’nın cezaevinde olmasının hükümet için nasıl bir getirisi olabilir?
Sebebini bilemiyorum ama sonucunu biliyorum: Türkiye’nin Batı’dan koparılması. Bir süredir Türkiye’nin Batı’dan koparılmasına yönelik gayretlerin hem dışardan hem de bu kimi iktidar çevrelerinden geldiğini biliyoruz. Bu Türkiye için çok ağır bir maliyet oluşturacaktır. Türkiye bölgesinde güçlü ve etkili olabilmek için Batı ittifakının içinde olmalıdır. O nedenle burada iktidara bir fayda yok ama Türkiye’ye büyük bir zarar var. O sebeple iktidarın aklı-selim ile bu konuya yaklaşmasını umuyorum. Tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunuyorlar. Cumhur ittifakına oy veren vatandaşlarımız da olayı doğru şekilde öğrenebilirlerse bu hadisenin ne kadar yanlış olduğunu göreceklerdir. Çünkü Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı, ancak kendisi hakkında dosyada hiçbir somut delil bulunmuyor. Geçmişte zaten beraat ettiği bir yargılama süreci gerçekleşmişti, ancak beraat ettiği gün daha önce tahliye edildiği bir dosyadan tekrar tutuklandı. Tutuklu yargılandığı dosyadan beraat etti, daha önce tahliye edilmiş olduğu dosyadan ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bütün bu durumlar göz önüne alındığında ve AİHM’nin “tutuklanması için yeterli delil bulunmuyor” görüşü de hatırlandığında bu yargılama sürecinde çok ciddi problemlerin olduğu görülüyor. Sadece Kavala konusunda değil, genel olarak AİHM kararlarının uygulanması Türkiye için büyük önem taşıyor.
Peki siz CHP olarak Kavala konusunda adaletin sağlanması için ne yapıyorsunuz ve bu konuda Türkiye’de muhalefet daha fazla ne yapabilir?
Gezi davasından dolayı hukuksuz yere içerde bulunan sadece Kavala değil pek çok değerli insan var. Bunlardan birisi de Hatay Milletvekili Sayın Can Atalay. Biz bütün bu yargılamaları takip ettik, kamuoyuyla detayları paylaştık, uluslararası platformlarda bu konuların gündeme gelmesi için gerekli çakışmaları yaptık. Burada temel mesele şu; Keşke Türkiye’de vatandaşlarımız adalete ulaşabiliyor olsalar. Bir Türk vatandaşının Türkiye’deki mahkemelerde adalete ulaşamaması ve AİHM üzerinden hakkını araması Türkiye için sevinilecek bir durum değil. AİHM önündeki dosya sayısında Türkiye uzak ara birinci sırada. Maalesef biz kendi ülkemizde adaletin tecellisi bakımından çok ciddi problemlerle karşı karşıyayız. CHP olarak Osman Kavala ile ilgili sürdürdüğümüz gayretin yanında bütün Türkiye’ye adaletin gelmesi için bir mücadele yürütüyoruz.