Görüşler

Gevşek yapılanma

Gevşek yapılanma

“Anadolu İrfanı, din ve gelenek arasındaki karmaşık etkileşimlerden ziyade halkın kendi toplumsal gerçekliklerinin ürünüdür. Ülkedeki halk irfanı, arzulanabilir şeyleri 'soğuk', arzu edilmeyenleri 'ılık' olarak nitelemişti.”

Rahip, “bu aptal insanlara gerçeği söylemenin hiçbir yararı yok” diye söylendi. Kendisine büyü yapıldığı düşünülen bir kadın için “karşı büyü” yapması istenmişti. Yapacağı büyü, aynı zamanda çalışmasının da ödülü (!) olacaktı. Hile ve kurnazlıktaki performansı, halkın teveccüh ve hürmetinin bir fonksiyonuydu.
Tatlı zehirli sulara düşkün olan rahip, üç meslektaşıyla birlikte düzenlediği içki âlemi nedeniyle rezil olmaktan son anda kurtulmuştu: Köy halkını kandıran dört rahip, bir grup şeytanı zapt etmek için gerekli olduğunu söyleyerek içkili bir sofra hazırlatır.

Onları sarhoş halde gören köylülerden biri, durumu komşulara haber verir. Şeytanların adamı delirttiğini anlayan köylüler, onu iple bağlayıp üç gün hapsederler. Tanıklığında ısrar eden adam, tedavi için rahiplere teslim edilir. Başrahip, adamın yatırılmasını ve burun deliklerine acı biber sürülmesini emreder. Bayılmak üzereyken ikinci dozun hazırlandığını gören köylü, rahiplerin önünde saygıyla eğilir; kendisini gördüğü kâbustan kurtaran tanrıya şükrederek evine döner. Yine de kendini tutamayan köylü, karısına gördüğü şeyin doğru olduğunu söyler. Karısı ağlayarak babasına gelir ve “benimki yine saçmalamaya başladı” diye yakınır.

Zavallı köylü için yapacak bir şey kalmamıştır; koşulların ve statülerin ağırlık derecesini değerlendirmekte başarısız olmuştu. Evinden ayrılıp annesinin köyüne gider. Hikâyesini dinleyen anne, oğluna eski atasözleriyle cevap verir: “Küçük bir su büyük bir yangını söndüremez. Gözleri kapalı bir halkın arasında yaşıyorsan en iyisi senin de gözlerini kapatmandır.” Mesaj açıktı: Doğruyu söyleseniz bile egemen inançlara karşı konuşuyorsanız bunun ne konuşana ne de dinleyenlere faydası olacak; bilakis konuşan zarar görecektir.

Mesajın anlamını iyice kavrayan köylü, karısının kendisini aldattığını duyduğunda onu toplum önünde kınamakla yetindi. “Soğukkanlılık” bunu gerektiriyordu. Aksi takdirde kadını “utanmaz ve kötü kalpli” olarak işaretleyen etik kodlar, boynuzlanan erkekleri de “aptal ve kandırılması kolay” kimseler olarak tasvir edecektir. Ülkedeki halk irfanı, arzulanabilir şeyleri “soğuk”, arzu edilmeyenleri “ılık” olarak nitelemişti. Örneğin öfkelenmek ve tartışmak sizi ılık yaparken kaygısızlık soğuk yapar. Soğuk olmak, aynı zamanda ölçülü olmaktır. Keza, sosyal konumu yüksek biri, zina veya hırsızlık yaparken yakalandığında soğukkanlı hareket etmelidir. Yoksa hem iyi adını hem de konumunu kaybeder.

Bu gibi durumlarda sergilenen soğukkanlılığa “Choei” denir. Choei, “hayatı heyecansız, olduğu gibi alma yeteneği” anlamına gelir. Bu yeteneğin bir diğer boyutu, etik normların ihlal edildiği yerde “kendi işine bakmak”, mahalle yanarken saçını taramaktır. Örneğin bir adam, müdahale edilmeyeceğinden emin olarak herkesin gözü önünde karısını dövebilir veya birine saldırabilir. Keza, bir hırsız güpegündüz bir evi soyabilir ve ev sahibi çağrıda bulunmadıkça kimse tarafından durdurulmaz. Bu durum, sadece balkona asılan bir giysi için değil tapınak mülkleri için de geçerlidir. Her tapınak sunağı rahip yokken kilitlenmelidir. Özel ve kamusal mülkiyetin mutlak güvensizliğine karşılık, çelik kapı, kepenk, güvenlik kilidi vb. çözümler gelişmiştir.

Choei sıfatına layık özelliklerden biri de soğukkanlı şekilde yalan söylemektir. Yalan kınansa da bir başkasını kandırmak övgüye değer bir şeydir. Bununla birlikte, yalanın açığa çıkması o kadar övgüye değer sayılmaz ve söyleyen kişi cezayı hak eder. Halk hikâyelerinin çoğu, başkasını başarılı bir şekilde kandırabilen erkek veya kadına duyulan hayranlığı yansıtmaktadır. Yakalanmak utanç vericidir, ancak başarılı olmak zekicedir. Birçok hikâye ve atasözünden çıkarılacak ders, kişinin yalan söylerken dikkatli olması gerektiğidir.

Bu dikkate fazlasıyla sahip görünen diplomatlar sayesinde köylünün ülkesi, tüm komşuları sömürgeleşirken 20. Yüzyıla siyasi bağımsızlığını koruyarak girdi. Bölgede yoğunlaşan İngiliz-Fransız rekabetini değerlendiren diplomatlar, “çift anlamlı konuşma” becerileri sayesinde bu iki küresel gücün ülkeye karşı güçlerini birleştirmesini engellemeyi başardılar. Kelimeleri istedikleri anlamı verecek şekilde manipüle etme yetenekleriyle tanınan hükümet yetkilileri, Batılı ülkelerle olan kültürel farklılıkları ustaca değerlendirdiler. Onların kritik taleplerine karşı direnirken bir hesaplaşmaya girişmek ya da onları kesin bir yenilgiye zorlamak yerine gülümseyerek “evet, bakacağım” diyorlardı. Talebin nasıl yerine getirileceğini görmek için haftalar, aylar ve bazen yıllarca bekleyen yabancı, nihayet ya fikrini değiştiriyor ya da olumsuz cevap için hükümete fırsat veren -dış güçle desteklenmiş- yeni gelişmeler zuhur ediyordu.
Tayland A.Ş.

Kurnaz keşişleri ve çıkarcı köylüleriyle tanınan 1940-50’lerin Tayland toplumu (Thai), kültürel anlamda komşu Müslüman Malay halklarından ve Konfüçyüsçü Çin ve Vietnam halklarından belirgin şekilde ayrılmaktadır. Antropolog John F. Embree (1950), Thai toplumunda gözlediği yukarıdaki özelliklerin, “gevşek yapılanmış” (loosely structured) toplumları karakterize ettiğini ileri sürdü. Böyle bir toplumda, bireysel davranışlar önemli ölçüde çeşitlendirilmiştir. Buna karşılık, Japon toplumu gibi “sıkı yapılanmış” toplumlarda, karşılıklı haklar ve görevlerle davranış normlarına bağlılık esastır; ihlaller yaptırıma bağlanmıştır. Gevşek yapılanmış bir toplumda ise üyelerin hakları, görev ve yükümlülükleri karakteristik olarak sorgulamaya ve istisnalara açıktır.

Çoğunluğu (%95) Budist olan Thai toplumu, Buda’nın Beş Büyük Emri’ne (öldürmemek, çalmamak, şehvete boyun eğmemek, yalan söylememek, alkolden sakınmak) bağlı olmakla birlikte, bu emirlerin halk irfanı ile sentezlenmesinden “Theravada Budizmi” doğmuştur. Örneğin içki yasağı düğünlerde, kutlama ve ziyafetlerde geçerli değildir. Öldürme yasağı nedeniyle balık dışında et tüketilmez. Denizden ya da nehirden çıkarılan balıklar “doğal olarak” öldüğünden yasağın kapsamı dışındadır. Ancak yüksek sınıftan bir zengin, hizmetçisinden bir hayvan kesip etini pişirmesini isteyemezken onu zaten kesilmiş olan bir hayvanın etini almak üzere pazara gönderebilir. Keza, yakalanmamak şartıyla herhangi bir şeyi çalabilirsiniz. Antropolog Ruth Benedict’in (1943) aktardığı veriler, hırsızlığın ülkede yaygın bir fenomen olduğunu göstermektedir. 1903-4 yıllarında, sadece 750.000 nüfuslu Bangkok ilinde 5.570 hırsızlık vakası kaydedilmiştir. Etnografik çalışmalar, ortodoks Budizm’den sapmaların, onun Theravada versiyonu ile ifade edilen gevşek toplumsal yapılanmadan kaynaklandığını ortaya koymaktadır.

Theravada öğretisine göre, ancak keşişler Nirvana’ya (tutkuların esaretinden kurtuluş) ulaşma umuduna sahip olabilir. Geri kalanların böyle bir özlemle yanıp tutuşması beklenmez. Dahası, çok az keşiş Nirvana’yı erişilebilir bir hedef olarak görür. Keşişlerin çoğu, Buda ve onun ilk takipçilerinden birkaçı aydınlanmış olsa da bu kolaylığın artık mevcut olmadığını düşünmektedir. Özetle, Budist etik kodları Thai kültürünün düzeltmesine tabi olmakla, Budizm’in özgün formunu takip etmeden de Budist kalmak mümkündür.

Gevşek sosyal yapılanmanın önemli bir sonucu, büyük akrabalık gruplarının ve bütünleşmiş yerel toplulukların yokluğudur. Mevcut organizasyonlar (örneğin sulama birlikleri) tek bir amaca hizmet etmekle, sosyal yaşamın diğer alanlarına taşınmamıştır. Antropolog Jane Bunnag’ın (1971) tespitine göre, Thai köylerinde üretici güçlerin bulunduğu düzey bu tür oluşumların zuhurunu desteklemez.

Tayland’ın geçim kaynakları komşu ülkelere kıyasla bol ve verimlidir. Örneğin pirinç için artan dünya talebine yanıt olarak, son 100 yılda daha fazla arazi tarıma açılmış olmasına rağmen toplam ekilebilir alanın yaklaşık %11’inin işlendiği tahmin edilmektedir. Taylandlıların deyişiyle, “suda balık, tarlada pirinç” vardır (nai nam mi pla nai na mi khao).

Thai sosyal yapısının genel gevşekliği, siyasal yaşamda da kendini gösterir. Thai halkı, lidere sadakat yükümlülüğünün diğer şeylerin önüne geçmesine izin vermez. Dolayısıyla, bugün bir siyasi grupta öne çıkan birinin, yarın farklı bir grubun lideriyle güç birliği yaptığı görülebilir. Nitekim Başbakan Phibun’un 1947’deki muhaliflerinin çoğu, ertesi yıl onun müttefiki haline geldiğinde kimse şaşırmamıştı.

Thai toplumunun gevşek yapılanmasını hala sürdürüp sürdürmediğine dair güncel etnografik çalışmalar mevcut değildir. Bununla birlikte, 2001 yılında başbakanlık koltuğuna oturan işadamı Thaksin Shinawatra’nın kendisini “Tayland A.Ş.’nin ilk CEO’su” olarak tanıtması, koşulların pek değişmediğini düşündürmektedir. Tayland A.Ş. söylemi, devletin örgütleniş ve işleyişinin serbest piyasanın mantığına tabi kılınmasını öngörüyordu. Rakiplerinin kırsaldaki seçmenlere para dağıtmakla suçladığı Shinawatra, anayasal denge ve fren mekanizmalarını işlevsiz kılmak için seçimlerle ilgili yetkilerini kötüye kullanmaktan çekinmedi.

Shinawatra’nın otoriter yönetimini pekiştirme girişimleri, köylü kitlelerin üst üste kazandırdığı iki seçimle ödüllendirildi. 2006 yılında bir askeri darbe ile devrildiğinde kendisini İngiltere sürgünüyle ödüllendirdi. Bir süre “Manchester City’nin CEO’su” olarak tanınan Shinawatra, kurucusu olduğu partinin darbeci generallerle bağlantılı partilerle koalisyon kurduğu Ağustos 2023’te ülkeye döndü. Hakkındaki sekiz yıllık hapis cezasının altı ayını Bangkok’ta bir hastanede geçirdikten sonra kralın affına mazhar oldu.

Sonuç

Antropologların “gevşek” bulduğu toplumsal yapıları nedeniyle Thai halkını yargılayamayız. Gevşek entegrasyon da nihayet sosyal bir işleve sahiptir. Esasen toplum, sosyolog Vilfredo Pareto’nun (1935) tespitiyle, bir “birlik” gibi görünse de asla tam olarak bütünleşmiş değildir. Küresel dinlerin (İslam, Hristiyanlık, Budizm) yayılış serüvenleri de bunu doğrulamaktadır. Halkların bu dinlere katılımı, kutsal normlardan ziyade yerel koşullarla uyumlu bir çerçevede gerçekleşti. Dolayısıyla, örneğin İslam’ın “modern” yorumlarından sapan ritüel ve pratiklere “gerçek İslam bu değil” edasıyla yaklaşmak, gerçekliğin kendisinden uzaklaşmaktır. Toplumun gevşek ya da sıkı formlarda inşa ettiği gerçeklik, bireysel özlem ve ideallerimizden daha somut bir varlığa sahiptir.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir