“Bir Arada Yaşarız” araştırmasını paylaşan BAYETAV: Bir arada yaşamamız mümkün

“Bir Arada Yaşarız” araştırmasını paylaşan BAYETAV: Bir arada yaşamamız mümkün

BAYATEV Genel Koordinatörü Ferhat Kentel, geçtiğimiz yıl yaptıkları anket çalışmasının sonuçlarını açıkladı. Toplumun bir arada yaşaması için umut veren sonuçlar elde ettiklerini söyleyen Kentel, “Toplumun yüzde 71’i mega projeler yerine çevreyi önemsediğini söylüyor. Bu ciddi bir potansiyelin göstergesi” dedi. Kentel, ankete katılanların yüzde 47’sinin Kürtçe ve Türkçe anadilde eğitimi savunduğunu ve bu rakamın bir arada yaşamak için oldukça umut verici olduğunu ifade etti.

KARAR HABER MERKEZİ

Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV), KONDA ve SAM işbirliği ile hazırlanan “Türkiye’de Bir Arada Yaşarız” adlı araştırmasının sonuçlarını İzmir’de düzenlediği lansman ile duyurdu. BAYETAV’ın Bornova’daki genel merkezinde yapılan lansmana çok sayıda siyasetçi, akademisyen ve kanaat önderi katıldı.

Konuşmak için kürsüye ilk olarak BAYETAV Kurucu Başkanı iş insanı Ali Rıza Çelik çıktı ve vakıf fikrinin ortaya çıkış hikayesini anlattı. Çelik’in ardından kürsüye çıkan BAYETAV Genel Koordinatörü, Sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel ise, anket çalışmasının sonuçları hakkında bilgi verdi. Kentel, anket çalışmasının toplumsal sorunların çözümü için somut veriler ortaya koyduğunu ve tüm farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşamamızın mümkün olduğunu söyledi. Çalışmayı sahada bizzat yürüten araştırma şirketi KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın ise konuşmasına seçim anketleriyle ilgili tüyo vererek başlaması günün sürprizi oldu. Ağırdır'ın seçimlerle ilgili olarak, “Temkinli ve tedirgin bir iyimserlik içindeyiz” demesi dikkat çekti.

Vakfın Kurucu Başkanı Çelik konuşmasında, “Benim de başkaları gibi hayallerim var. BAYETAV aslında şu, ‘hayalden gerçeğe, kuvvadan fiile’ diyorlar ya tıpkı onun gibi. Çünkü hayal kurmanın dışında bir adım önde duralım’ dedik. Hayallerimiz için yapabileceğimiz şeyleri, kendi küçük çevremizle paylaştık. Hep beraber küçük bir yolculuğa çıktık. Zor ama çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bizden geriye kalabilecek kendimiz için, kentimiz için, ülkemiz için, dünya için iyi bir şeyler yapalım’ dedik. BAYETAV işte bunun adı. Herkesi bu vakıfla birlikte çalışmaya davet ediyorum” dedi.

whatsapp-image-2022-03-26-at-22-06-51.jpeg

BAYETAV Kurucu Başkanı Ali Rıza Çelik

“SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN BİR ŞEYLER YAPILABİLECEĞİNİ GÖSTERMEK ÜZERE YOLA ÇIKTIK”

Araştırmanın sonuçlarını açıklamadan önce vakıf fikrinin nasıl oluştuğuna dair bilgiler veren Ferhat Kentel, “BAYETAV Vakfı bir arada yürümeyle gelişen bir vakıf. Herkes bir şeyler yapabilir, biz de bununla ilgili bir örnek oluşturmaya çalıştık. Memlekette bir çok sorun var. Eğitim sorunu, sosyal eşitsizlik, adaletsizlik, bir arada yaşayamama ve kutuplaşma gibi problemler var. Peki bunlarla ilgili ne yapabileceğimizi düşündük. Şöyle bir şey dedik, ‘Kutuplaşmaların ötesinde acaba, başka bir şey var mı bu toplumda?’ Diyerek yola çıktık. Evet ülkemizde kutuplaşma var. Peki kutuplaşma tek ve asıl olan şey mi? ‘Altı-üstü, arkası-önü yok mu?’ Diyerek bunu hayal ettik. Araştırma bu şekilde hayal edildi.” ifadesinde bulundu.

“ÇALIŞMA TÜRKİYE’Yİ TEMSİL EDEN BİR RAKAMLA YAPILDI”

Geçen yıl haziran ve temmuz aylarında yapılan araştırma hakkında teknik bilgiler veren Kentel, “Araştırmayı, KONDA’nın ve SAM’ın desteği ile gerçekleştirdik. KONDA’nın nicel olarak anket usulüyle yaptığı çalışma, 67 il 286 ilçe ve 2 bin 132 görüşme ile yapıldı. Bu rakam Türkiye’yi temsil etmek açısından iyi bir rakam. Diğer taraftan SAM tarafından nitel araştırma yürütüldü. Orada da 62 tane derinlemesine görüşme 12 odak grup diye tabir edilen araştırmalar yaptık. Bir takım sonuçlar çıkardık bunlardan. Burada inanılmaz bir data var. Bunun içine daldıkça dünya kadar bilgi çıkabilir.” ifadesinde bulundu.

Ülkemizin çok farklı toplumlardan oluşan çeşitlilikler sunduğunu ve bunun çok kıymetli olduğunu vurgulayan Kentel, “Bütün bu çeşitlilik korku ve güvensizlik de yaratabiliyor. Nereden kaynaklanıyor bu? Korkuyla insanlar cemaatleşiyorlar. Kendilerini güvene almak istiyorlar. İsterseniz bunlara küresel sorunlar deyin, isterseniz Ukrayna veya Suriye sorunu deyin. Veya hükümetin ‘şu parti bu parti kötü’ diyerek yarattığı gerilimler olarak düşünün. Dolayısıyla çoğunluk haline rağmen içinize kapanıyorsunuz. Cemaatleşme sürdükçe, bir yere ait olmak süreci başlıyor.” dedi.

KARAMSARLIĞIN HAKİM OLDUĞU ORTAMLARDA EN BÜYÜK MAĞDURİYETİ AZINLIKLAR YAŞIYOR”

Toplumun geleceğe yönelik karamsar olduğuna dikkat çeken Kentel, “Bütün toplumsal korkulara rağmen bizim anketimiz şu sonucu çıkardı. Ankete katılanların büyük çoğunluğu insanlığın daha kötüye gittiği kanaatinde” dedi.

Ankete göre, “Her şeye rağmen insanlık daha iyiye gidiyor” diyenlerin yüzde 18 olduğunu söyleyen Kentel, “Toplumun yüzde 66’sının ise insanlığın iyiye gitmediğini düşündüğünü söyledi. Ankette ‘İnsanların büyük kısmının iyi ve güvenilir olduğunu düşünüyorum’ diyenlerin yüzde 23’te kaldığını söyleyen Kentel, ‘Hayır yanlış bu’ diyenlerin oranının ise yüzde 54 olmasına dikkat çekti. Bu rakamların oldukça kötü olduğunu belirten Kentel, “‘Bu çoğulluğun içinde bir arada yaşamak çok da mümkün görünmüyor’ diyen bir hal var” yorumunda bulundu.

Bu tip ortamlarda, etnik ve mezhepsel azınlıkların daha büyük problemler yaşadığını hatırlatan Kentel sözlerine şöyle devam etti:

“Bir takım insanlar günah keçisi haline geliyor. Tam da bu cemaatleşmeye bağlı olarak. Bu korkuların yansıtılabileceği gruplar günah keçisi haline geliyor. Örneğin Suriyeliler, Kürtler, başörtülüler, Aleviler günah keçisi olarak seçilebiliyor.”

a1.jpg

BAYETAV Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kentel

TOPLUMUN YÜZDE 40’I AYRIMCILIĞA UĞRADI

'Hayatınızda etnik, mezhepsel, dini veya cinsiyetiniz sebebiyle ayrımcılığa uğradınız mı?’ Sorusuna ankete katılanların yüzde 60’nın ‘hayır’, yüzde 40’nın ise ‘evet’ dediğini söyleyen Kentel, “Rakamın bir tanesinin daha çok görünmesi tek başına önemli değil. Bu ülkede kabaca 80 milyon insanın yüzde 40’ı ayrımcılığa uğradığını söylüyor. Bu çok ağır bir rakam. Burada yüzde 60’ın ‘ayrımcılığa uğramadık’ demesi çok önemli değil. Yüzde 40 çok önemli bir oran” dedi.

Yaşadığımız gündelik hayatın tamda bütün bunları aşmak için büyük bir potansiyel sunduğunu ileri süren Kentel sözlerine şöyle devam etti:

“‘Farklı grupların neler hissettiğini anlamaya çalışırım” diyenlerin yüzde 85. Bu aslında iyi niyet belirtisi. ‘Benden farklı olan, ötekilerden birisiyle iş ortaklığı yaparım’ diyenlerinin oranının yüzde 67 olduğunu ifade eden Kentel, “Yapmam diyenler var tabii ama yapabilirim diyenler çoğunlukta. Bunlar gündelik hayattaki potansiyele ilişkin güzel örnekler”

ANKET KUTUPLAŞMANIN NEDENİNİ ORTAYA KOYUYOR

Kentel, toplumsal kutuplaşmanın en önemli nedenlerinden birinin anket sonucundan çıktığını söyleyerek, “‘Başkalarına karşı duyduğumuz güvensizliklerin nedeni birileri tarafından tahrik edilmesidirdiyenler yüzde 88. Yani insanlar ‘birileri tarafından kutuplaştırılıyoruz’ diyor. Birileri size ‘Düşman bu’ diyor. Bu sürekli tekrarlandığında, reklam kampanyalarında olduğu gibi. Bir süreçten sonra gerçeğe dönüşüyor. O zaman bir arada yaşayabileceğiniz bir çok insanla aranıza mesafe koyuyorsunuz.” dedi.

Devletin tüm bireylere/gruplara eşit mesafede durması gerekir’ diyenlerin oranının yüzde 94 çıktığını açıklayan Kentel, “Daha önceki rakamlara göre bu oldukça yüksek bir rakam. Neredeyse herkes ‘bu devlet herkese eşit davransın’ diyor. Bu inanılmaz bir veri.” yorumunda bulundu.

“TOPLUMDAKİ TÜM UNSURLARIN DERTLERİ ORTAK”

‘Toplumda huzur içinde bir arada yaşayabilmemiz için aşağıdaki hangi konularda adaletin sağlanması önemlidir?’ sorusuna yüzde 82 ile gelir dağılımı adaletsizliğinin gidirilmesinin ön sırada yer almasının önemine vurgu yapan Kentel, sözlerine şöyle devam etti:

“Kürt’ü, Türk’ü, dindarı, laiki aslında hepsinin benzer dertleri var.
Kadın erkek gibi cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesini isteyenler yüzde 71.
Etnik eşitsizliğin gidirilmesi gerektiğini söyleyenler yüzde 62.
Mezhepsel gruplar arasındaki eşitsizliğin giderilmesi yüzde 62.
Genç, yaşlı gibi ayrımın ortadan kalkması yüzde 34.

Buradan da şöyle bir şey çıkıyor. ‘Bu meseleleri çözmek önemli’ ama bunları kim konuşacak? Nasıl konuşacak? Konuştuğunuz zaman başınıza bir şey gelecek mi? O zaman meselenin, ‘birlikte yaşayalım, kardeş olalım’ meselesinden öte siyasi bir mesele olduğu ortaya çıkıyor. O zaman konuşma korkumuzu yenecek demokratik teamüllerin oluşmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.”

15.jpg

“ARAŞTIRMA SORUNUN ÇÖZÜMÜNÜ DE ORTAYA KOYDU”

Kentel, KONDA ve SAM’ın ortaya çıkardığı çalışmanın, sorunların çözümüne dair fikirler sunduğunu ileri sürdü. “Bir takım insanlar yan yana geldiklerinde kutuplaşma meselesini aşıyorlar” diyen Kentel bunlara ön önemli örnek olarak kadınları gösterdi. “Özellikle kadınlar bir araya geldiğinde, bu meseleleri çok daha kolay aşıyorlar” diyen sözlerine şöyle devam etti:

“Gençler de çok rahat aşıyor bu meseleleri. Kimlikleri konuşmak diye bir dertleri yok. Soğuk savaştan kalma kimliklerle konuşma gibi bir dertleri yok. Çok daha başka meselelerde bir arada yaşamalarını gerektiren ortak konuları var.”

“TOPLUMUN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU ‘MEGA PROJELER’ YERİNE ÇEVRENİN KORUNMASINI ÖNEMSİYOR”

Bu araştırmanın ortaya çıkardığı bir başka önemli konunun da doğanın korunması olduğunu vurgulayan Kentel, “Çevre meselesinde, sağcı-solcu demeden inanılmaz ortak bir potansiyel var. Kokladığınız hava, içtiğiniz su herkesin ortak meselesi. ‘Siyasi kavgaları bir kenara bırakıp, soluduğumuz hava, içtiğimiz su ortak meselemiz olmalıdır” diyenler yüzde 91.” dedi.

‘Baraj veya yol yapmak için gerekiyorsa ormanların bir kısmı feda edilebilir’ diyenlerin yüzde 71 çıkmasını yorumlayan Kentel, “Burada biraz zorlanmaya başlıyor insanlar. ‘İyi de kardeşim fabrika lazım. Yol lazım’ diyorlar. Yüzde 71’lik bir kesim hiçbir surette doğadan vazgeçmiyor. Mega proje, büyük proje demeden doğanın daha önemli olduğunu düşünen büyük bir kesim var. Burada ciddi bir potansiyel olduğunu düşünüyorum” ifadesinde bulundu.

“BİR ARADA YAŞAMAMIZ MÜMKÜN”

“Bir arada yaşama kapasitemiz nedir?” sorusuna cevap için “Almanya’da Türk çocukları için Türkçe ana dil hakkı” ve “Türkiye’de Kürt çocukları için Kürtçe anadil hakkı” üzerine yaptıkları değerlendirmeyi aktaran Kentel, “Her iki durumda anadilde eğitim hakkını savunanların toplamı yüzde 47. Bir de yüzde 12’lik ‘Hayır ulus devlette kimse başka dilde eğitim alamaz’ diyen bir kesim var. Almanya’da Türk çocuklarının anadil hakkını kabul edip, Türkiye’de Kürt çocuklarının anadil hakkını reddeden kesim ise yüzde 16.” dedi.

Kentel, Türkiye’de bir arada yaşamak isteyen yüzde 47’lik bir kesim olmasının oldukça önemli olduğunu vurgulayarak, “Bu rakam toplumun farklılıklarıyla birlikte, bir arada yaşama arzusunu ve kapasitesini göstermek açısından çok güçlü bir veri” değerlendirmesinde bulundu.

“TEDİRGİN VE TEMKİNLİ İYİMSERLİK İÇİNDEYİZ”

Kentel’in sunumu ardından ise KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır yaptıkları saha çalışmasıyla ilgili bilgiler verdi. Ağırdır konuşmasına, “Burada beni görünce seçime dair beklenti içindesiniz. Buna dair bir şey söyleyeyim. Bu bahar akşamında. Tedirgin ve temkinli bir iyimserlik içindeyiz” diyerek başladı.

"Ukrayna diye bir mesele var karşımızda. Pandemi adında bir melanet var başımızda. Her gün 80-90 yurttaşımızı kaybediyoruz. Dehşet bir ekonomik buhranın göbeğinden geçiyoruz” diyen Ağırdır, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Başka bir iklimde konuşuyoruz. Hal böyleyken dün gündemde anadil meselesi yokken bile bunları konuşmak çok değerli. Çünkü konuştuğumuz meselelerin başında, seçimi de belirleyen en önemli meselelerden biri olarak; ekonomiden sonra, toplumsal kutuplaşma.

Benim kutuplaşmadan kastettiğim şu; Herhangi bir problemi kendi dinamikleri ve aktörleri üzerinden. Zamana bağlamadan kategorik olarak pozisyon almak.

Doğru veya yanlış bazı büyüklerimiz ne söylese hepimiz yalan diyecek. Kutuplaşma dediğimiz şey bu. Muhakeme yeteneğimizi başkalarına ipotek etmek.”

“TOPLUMSAL KUTUPLAŞMA 2008’DEN İTİBAREN DERİNLEŞTİ”

a2.jpg

KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır

Ağırdır konuşmasında, 2008’den itibaren toplumsal kutuplaşmanın arttığına dikkat çekti. Siyasi kutuplaşmanın, iktidar yandaşlığı veya karşıtlı üzerinden geliştiğini ileri süren Ağırdır sözlerine şöyle devam etti:

“Ama meselenin derinine indiğimizde, bu toprakların kadim problemlerinden olan ‘etnik aidiyet ve dini aidiyetleri görüyoruz. Bunlar yeni ortaya çıkmış şeyler değil elbette. Farklı olan şey, bu ayrı kümelerin giderek çatışmacı bir dile evriliyor olması.”

Toplumun yüzde 55’inin 11 büyük şehirde yaşadığını hatırlatan Ağırdır, “Aynı büyük metropollerde yaşamamıza rağmen; ayrı gettoları, ayrı hastaneleri, ayrı AVM’leri ayrı marketleri tercih ediyoruz.” dedi.

Ağırdır, bu durumun çatışmaya açık manipüle edilebilir bir iklim yarattığını öne sürerek, “Bu toplumun halletmesi gereken en önemli meselelerden biri.” yorumunda bulundu.

Bu meseleyi çözmek için zihni ve duygusal engeller olduğunu söyleyen Ağırdır, “Kürtlerin nasıl kendi kimlik talepleri varsa, Türklerin de Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana gelen güvenlik talebi var” diye konuştu.

“PANDEMİ BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ OLMADIĞINI GÖSTERDİ”

Toplumun önünde sorunları çözmek için büyük fırsatlar olduğunu ifade eden Ağırdır, “O fırsat alanlarından birincisi ne? Bir pandemi. İkincisi 5 yıldır yaşanan ekonomik kriz. Üçüncüsü de ülkenin siyaseten yönetilemeyen bir sorunlar yumağının önümüze yığılması. Ortada bugün bir sel yığınının oluşturduğu görüntü gibi bir durum var. Bunu bir risk olarak görebiliriz, ‘Vah vah selden her yer çamur olmuş’ diyebiliriz. Bunu bir fırsat olarak da görebiliriz çünkü, ‘Ne kadar sorunumuz varsa hepsi gözümüzün önünde. Ne olduğunu artık biliyoruz’ diyebiliriz.” dedi.

Pandeminin farklı kamplardaki insanların aslında birbirlerinden bir farklarının olmadığını gösterdiğini ileri süren Ağırdır, “Salgın gösterdi ki, koronavirüs dokunduğu her yeri yakıyor. Eğer garibansanız Kürt veya Türk olsanız farketmiyor. Hastalık herkesi eşit derecede etkiliyor. Türkiye iki yıldır komşularının aynı dertten muzdarip olduğunu deneyimliyor. Pandemi bir farkındalık oluşturdu her şeyden önce” ifadesinde bulundu.

“EKONOMİK KRİZİ REEL BİR GERÇEK”

5 yıldır devam eden ekonomik krizin sorunları çözümünde ikinci bir alternatif olduğunu ileri süren Ağırdır açıklamasına şöyle devam etti:

“Bizim araştırmalarımıza göre Türkiye’de yüz hanenin 40’ında gelir giderden eksik. İnsanlar geçinebilmek için ya bir öğün eksiltiyorlar, ya da kaloriferleri kapatıyorlar. Veya ‘Evladım sana bu kış ayakkabı alamayacağım’ diyorlar. Her zamanki yoksulluktan farklı bir durum bu. Hala bu buhran devam ediyor. Dolayısıyla bu ortamda herkes şunu gördü; ‘Bu dindarlar var ya. Bu Kürtler var ya’ diyerek belli kesimleri işaret edenler aslında soyut. Burada reel bir hayat var ve bu insanların midesine dokunuyor. Bu araştırmalardaki sayılar karından uydurulmuş şeyler değil. Bütün bunların bir temenni, bir feryat olduğunu düşünüyorum”

“İNSANLAR CEBİNDEKİ PARAYA BAKTIĞINDA DİĞER ANLATIMLAR SOYUT KALIYOR”

Bütün araştırmalarımızda gördüğümüz şey, bu engel dediğimiz sorunların şimdi bir fırsat alanı açmış olduğudur” diyen Ağırdır sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’de örneğin Kürtçe eğitim meselesi 5 yıldır gündemde yok. Ama toplumun 2010’dan bu yana bugüne biriktirdikleri ve gördükleri var. Her ay 600 binden fazla evden veri toplayıp bunlardan analiz yapan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, 2010’dan bu yana insanlar ortadaki reel problemi görüyor. Ve bu reel problem sizin soyut anlatımlarınız karşısında ağırlık kazanıyor. Siz ister ‘Ayasofya’ deyin. İster, ‘Ey Amerika’ deyin. Bütün anlattığınız soyut hikaye, insanlar evine giderken bakkala girip fiyatlar karşısında cebindeki parayı gördüğünde geride kalıyor. Dolayısıyla ortak yaşama alanı için bir umut ışığı oluşmuş durumda. Yeniden biz olabilmek için önümüzde bir fırsat alanı var. Toplumun önüne yeni bir hikaye koymamız lazım”

Ağırdır, Türkiye’de siyasetin ve medyanın çatışmacı bir dil kullanmasından muzdarip olduğunu söyleyerek, “Bu söylemler insanların doğru bildiklerinin önünde bir bariyer oluşturuyor” dedi.

“TOPLUMA UMUT VERMEZSEK ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMDE NE OLACAĞI BELLİ”

“Umudu inşa etmekle ilgili bir meselemiz var” diyen Ağırdır, “Yarın doğru bir başkan adayı çıktı diye ülkenin ve hiçbirimizin hayatının değişmeyeceğini bilmemiz lazım. Eğer memleketin hali için üzülüyorsak artık iş yapmanın peşinde olmamız gerekiyor” ifadesinde bulundu.

Ağırdır konuşmasını şöyle tamamladı:

“Elbirliği ile ve hep beraber ne yapacağımızı düşünmemiz lazım. Toplumda bunu bekliyor. Toplum böyle zamanlarda okumuş-yazmış insanlarına bakar. Biz de onlara umutsuzluk vaat ediyorsak. O zaman önümüzdeki seçimde ne olacağı bellidir. Onun için korkutan dil yerine umudu yeşertecek dile ihtiyacımız var. O nedenle işimiz hem kolay hem de zor.”

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN