Eski bakanlar ve akademisyenlerden ortak deklarasyon: Hukuk devleti askıda

Eski bakanlar ve akademisyenlerden ortak deklarasyon: Hukuk devleti askıda

Aralarında eski bakalar, milletvekilleri, akademisyenler ve hukukçuların da bulunduğu 19 kişilik grup, "hukukun üstünlüğü askıda, adalet yara alıyor" diyerek kamuoyuna ortak bir çağrı metni yayınladı. Metinde yargı bağımsızlığından ifade özgürlüğüne kadar birçok temel hak için reform talep ediliyor.

Türkiye'de hukuk devleti, adalet ve kuvvetler ayrılığı gibi konuların kamuoyunda yoğun biçimde tartışıldığı bir dönemde, aralarında eski bakanlar, milletvekilleri, akademisyenler ve hukukçuların da bulunduğu bir grup tanınmış isim, “Adalet Çağrısı” başlıklı ortak bir deklarasyon yayınladı. Metinde, hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi, yargı bağımsızlığının sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi çeşitli başlıklarda öneri ve taleplere yer verildi. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının bağlayıcılığına vurgu yapılırken, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü ve cezaevleri koşulları gibi konular da gündeme taşındı.

Metinde, “Adalet, hukukun üstünlüğüyle, devlet yönetiminin hukuka bağlı ve hukuk önünde herkesin eşit olmasıyla sağlanır. Hukukun üstünlüğü yoksa adalet yoktur" denilirken; hukukun taraflı ve ayrımcı uygulanmasının devletin meşruiyetini ve yurttaşların devlete olan güvenini sarstığı vurgulandı.

"HUKUK DEVLETİ ASKIDA, ADALET YARA ALDI"

Deklarasyonda, 2017 Anayasa değişikliğiyle birlikte yürütmenin kişiselleştiği ve yasama ile yargının yürütmenin kontrolü altına girdiği ifade edildi. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hukukun bağımsızlığını zedelediği belirtildi. İltisak ve irtibat gibi kavramlarla yeni suç tanımlarının yaratıldığı, gizli tanık beyanlarıyla tutuklamalar yapıldığı, mahkeme kararı olmaksızın mal varlıklarına el konulduğu gibi uygulamaların insan haklarını ihlal ettiği savunuldu.

Çağrıda, “adalet halkın ekmeğidir" ifadesiyle Bertolt Brecht'e atıfta bulunularak, hukukun olmadığı yerde barış, huzur ve kalkınmanın da mümkün olamayacağı dile getirildi.

ÇÖZÜMLER VE TALEPLER

Deklarasyonda adalet sisteminin yeniden tesisi için şu talepler sıralandı:

  • Yargı reformu: Hukuk eğitiminden yüksek yargının yapılandırılmasına kadar bağımsızlığı sağlayacak bir reform
  • AYM ve AľHM kararlarına tam uyum
  • Gizli tanık ve "iltisak" gibi istismara açık uygulamalara son verilmesi
  • İfade özgürlüğü alanının genişletilmesi
  • Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yeniden hayata geçirilmesi
  • Temel hakları kısıtlayan keyfi uygulamalara son verilmesi
  • Cezaevlerinde koşulların iyileştirilmesi, yaşlı ve hasta tutukluların tahliyesi
  • Sulh ceza hakimliklerinin kaldırılması, tutuklamanın cezalandırma aracı olmaktan çıkarılması
  • Bazı suçlar hariç kısmi genel af çağrısı ve siyasi tutukluların serbest bırakılması

İŞTE METNİN TAMAMI:

Ülkemizin hukuk devletine, eksiksiz, gerçek demokrasiye kavuşması; herkesin barış içinde, özgür, onurlu ve müreffeh bir yaşam sürmesi için, iktidarı, tüm yöneticileri ve hukuk uygulayıcılarını hukukun üstünlüğü ilkesine uymaya ve adaletli olmaya çağırıyoruz. Mevcut gidişe seyirci kalmamak, her duyarlı yurttaşın görevi; insani ve vicdani sorumluluğudur. Çağrımız bu sorumluluğun gereğidir. Antik çağın ünlü bilginlerinden Herakleitos'un söylediği gibi "adaletsizliği, bir yangından daha çabuk önlemek gerekir." Bu nedenle, yöneticileri ve yetkilileri uyarmayı ertelenemez bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

Tüm sorunlarımızın temeli adaletsizliktir. Adalet, hukukun üstünlüğüyle, devlet yönetiminin hukuka bağlı ve hukuk önünde herkesin eşit olmasıyla sağlanır. Hukukun üstünlüğü yoksa adalet yoktur. Hukuk, yurttaşların haklarının güvencesi ve devletin temelidir. Devlet meşruiyetini hukuktan alır. Hukukun taraflılıkla ve ayrımcı anlayışlarla uygulanması devletin temelini çürütür: devletin meşruiyeti, halkın devlete güveni, adalet duygusu ve birlikte yaşama iradesi zedelenir. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde barış ve huzur, barış ve huzurun olmadığı yerde üretim, verim, gelişme ve kalkınma olmaz. Ekonomi düzelmez, demokrasi sağlıklı yürümez. Çünkü barışın da, bereketin de temeli adalettir. Bertolt Brecht'in ünlü deyişiyle "adalet halkın ekmeğidir." Hukuki öngörülebilirlik ve hukuki güvenlik, insan haklarına saygı, her türlü ayrımcı uygulamanın ortadan kaldırılması, yolsuzluklara yol verilmemesi, idarenin yargısal denetimi ve adil yargılama, hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez gerekleridir.

Türkiye'de hukuk devleti askıdadır. Özellikle 2017 Anayasa değişikliğiyle 'Yürütme Erki' kişiselleşmiş, "Yasama ve Yargı" fiili olarak yürütmenin yönlendirmesi ve kontrolü altına girmiştir. Demokrasinin temeli olan 'kuvvetler ayrılığı', kuvvetler birliğine dönüşmüştür. Anayasa'nın açık hükümlerine karşın AYM (Anayasa Mahkemesi) ve AİHM (Avrupa insan Hakları Mahkemesi) kararlarına çoklukla uyulmamaktadır. Yasaların uygulanmasında siyasi tercihler ve keyfilik egemen olmuştur.

Makul gerekçelerden yoksun tutukluluklar, yargılama süresini gereksiz olarak uzatmak, iltisak ve irtibat gibi uydurma delillerle yeni suçlar ihdas etmek, gizli tanık kullanılarak suç icat ve isnat etmek, mahkeme kararı olmadan suçlu ilan edilenlerin mal ve mülklerine el koymak, AİHM'nin kararlarını görmezden gelmek, KAYYIM atamaları ve KHK gibi uygulamalar anayasayı, uluslararası hukuku ve insan haklarını doğrudan ihlal etmektir. Hukukta öngörülebilirliğin zedelenmesi, yasal engeli olmayan insanların haksız yere ve hukuka aykırı olarak işinden, aşından yoksun bırakılması, çalışma hakkının ve mülkiyet güvencesinin ortadan kalkması, giderek bir "korku ortamı" görüntüsü oluşturmakta ve bu görüntü içerde toplumun huzur ve refahına, dışarda ülkemizin saygınlığına zarar vermektedir. Adaletsizlik, bir beka sorunudur. Özellikle ceza yasalarının öngörülemez biçimde yorumlanması, gazeteci, yazar, iş insanları ve siyasilere dönük keyfi gözaltı, tutuklamalar, yargıya güveni ve devlete saygıyı sarsmaktadır. Yargı mensuplarının inançlarını, siyasi görüşlerini ve ideolojik yaklaşımlarını kararlarına yansıtmaları çözülmesi gereken en ciddi bağımlılık ve taraflılık sorunudur. Yargının siyasi hesaplaşmaya ve keyfiliğe yol açacak uygulamalara alet edilmesi hukuk devletinin, demokrasinin ve özgürlüklerin sonunu getirir. Hak ve özgürlüklerin evrenselliği gözetildiğinde, hiçbir devlet hak ihlallerini "iç işimiz" savunmasıyla geçiştiremez.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile "hesap verebilirliği" arasındaki denge kurulmadan yargı ile yasama ve yürütme organları arasındaki sorun çözülemez. Bu nedenle yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını güvence altına alacak, hukuk eğitiminden yüksek yargı organlarının yeniden yapılandırılmasına kadar köklü bir yargı reformu kaçınılmazdır. Vatandaşların en temel anayasal hakkı olan her türlü kaygı ve korkudan arındırılmış güvenli bir hayat sürmelerini sağlamak devletin varlık sebebidir. Bu nedenle öncelikle siyasi hedef taşıdığı açıkça görülen yargısal uygulamalara son verilmelidir. Devlete yapılabilecek en büyük kötülük, hukukun işleyişine siyasetin ayrımcı biçimde müdahale etmesidir. Güncel adaletsizliklerin çözümü için AYM ve AİHM kararlarının objektif bağlayıcılığı esastır. "Gizli tanık", "iltisak" ve benzeri istismara açık uygulamalarla adil yargılama zedelenmesine son verilmelidir. ilkesinin

Ciddi biçimde daraltılan ifade özgürlüğü alanının genişletilmesi demokratik hukuk devleti olma iddiasının vazgeçilmez gereğidir. İfade özgürlüğünün ve çoğulculuğun birliğimizi pekiştireceği, çoklukta birliğin bizi güçlendireceği açıktır.

Devlet güç kullanır. Bunun sınırlanmadığı ve denetlenmediği yerde keyfilik ve hukuksuzluk egemen olur. Yargı, bu tür olumsuzluklara karşı insanların son sığınağıdır. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde özgürlük yoktur. Özgürlük ancak adalete dayalı bir hukuk düzeninin olduğu yerde korunabilir. Bu bağlamda ilk yapılması gereken, kuvvetler ayrılığı ilkesine gerçeklik kazandırmak, devlet organları arasında denge ve denetimin sağlandığı bir yönetim biçimine geçmektir.

Temel hak ve özgürlükleri gereksiz yere kısıtlayan idari uygulamalardan vazgeçilmeli; adil yargılama ilkesinin gereklerine eksiksiz uyulmalı, kayyım atamalarına ve uygulamalarına son verilmeli; anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan vatandaşlara yönelik orantısız müdahalelerden kaçınılmalıdır.

Adalet gözetilmediği için on binlerce insan mağdur durumdadır. Mağduriyetin giderilmesi için cezaevlerindeki koşullar İyileştirilmeli; hasta ve yaşlı tutuklular tahliye edilmeli; denetimli serbestlik ve şartlı tahliye uygulamalarındaki keyfilik sona ermeli; kötü muamele ve işkence iddiaları ciddiyetle araştırılmalıdır. Keyfi ve hukuksuz uygulamalarla anılan, tekel niteliğindeki sulh ceza hakimliği sistemi kaldırılmalı; koruma tedbirlerine karar verme yetkisi genel mahkemelere devredilmelidir. Tutuklama ceza değil, belirli şartlarda uygulanabilecek bir önlemdir; cezalandırma amacı taşıyan tutuklama ve adli kontrol uygulamalarına son verilmelidir. Kadınlara ve çocuklara karşı işlenmiş cinsel suçlar, cana ve mala kast içeren şiddet suçları ile uyuşturucu ticareti dışta tutulmak kaydıyla, bir kısmi genel af çıkarılmalıdır. Bireylere karşı suç işlememiş tüm siyasi tutuklu ve hükümlüler ivedilikle serbest bırakılmalıdır. "Demokratik Hukuk Devleti" ve "evrensel hukuk ilkelerine" bağlılık, yurttaşların esenlik ve güvenlik içinde yaşaması kadar, devletin varlığının ve saygınlığının da temelidir. O nedenle herkesi, iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi tarafları, hukukun üstünlüğü ve adalet ilkesini yüksekte tutmaya, hukuka ve adalete bağlı kalmaya çağırıyoruz. Çağrımızı tüm duyarlı yurttaşlarımızın bilgi ve katılımı için kamuoyuna saygıyla sunarız.

KİMLER İMZALADI?

Deklarasyona imza atanlar şu isimlerden oluşuyor:

  • Abdulbaki Erdoğmuş (Eski milletvekili, ilahiyatçı)
  • Ali Rıza Gören (Doç. Dr., hukukçu)
  • Bahattin Yücel (Eski Turizm Bakanı, tarihçi)
  • Beyhan Aslan (Eski milletvekili, hukukçu)
  • Doğu Ergil (Prof. Dr., sosyolog)
  • Erdal Türkkan (Prof. Dr., iktisatçı)
  • Ertuğrul Günay (Eski Kültür ve Turizm Bakanı)
  • Ertuğrul Yalçınbayır (Eski Başbakan Yardımcısı)
  • Figen Çalıkuşu (Avukat, KARAR yazarı)
  • Hakan Tartan (Eski Bakan, gazeteci)
  • Haluk Özdalga (Eski milletvekili, yazar)
  • Haşim Kılıç (Anayasa Mahkemesi eski Başkanı)
  • Helin Fırat (Yönetici)
  • Hüseyin Çelik (Prof. Dr., Eski Milli Eğitim Bakanı)
  • Mehmet Altan (Prof. Dr. iktisatçı)
  • Müslüm Doğan (Eski Bakan, mühendis)
  • Nesrin Nas (Eski milletvekili, iktisatçı)
  • Saffet Özbek (Eski milletvekili, hukukçu)
  • Suat Kınıklıoğlu (Eski milletvekili, uluslararası ilişkiler uzmanı)

ÇAĞRI METNİNİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

YORUMLAR (33)
33 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN