[Karar]
ERKUT TEZERDİ
Her şey Almanya ile 31 Ekim 1961’de imzalanan Türk İşgücü Anlaşması’yla başladı. Pek çok Türk, Avrupa’daki çeşitli şehirlere işçi olarak gitti. Kimi ailesini de yanında götürdü, kimi orada evlendi ve çocukları oldu. Pansiyonlarda, gettolarda yaşadılar. Ocakta bulgur pişti, çay taştı, duvara dokuma halı asıldı. Dantelli perde önünde fotoğraf çektirme geleneği orada da devam etti. Düğünde gelin ve damada para takılırken, sabah namazı, Almanya’da ilk caminin yapıldığı yerde, Schwetzingen’de cemaatle birlikte kılındı. Türklerin, Avrupa’daki yaşamları pek çok ünlü fotoğrafçının da objektifine takıldı. İşte o fotoğraflardan bazıları ‘Göçüp Kalanlar’ kitabında toplandı.
TREN İSTASYONUYLA BAŞLIYOR
Şu an hayatta olup olmadıkları, nerede yaşayıp yaşamadıkları bilinmeyen bu kişilerin yer aldığı kareler için; sosyolog, şair, yazar, gazeteci, sanatçı, edebiyatçı ve akademisyenler o fotoğrafa bakınca neler hissettiklerini kaleme aldı. Yani kısa hikayeler yazdı...
61 fotoğraf ve 61 yazarın kaleminden çıkan metinlerden oluşan kitabın editörü Gökhan Duman. “Bu fotoğraflar 55 yılık göç tarihine tanıklık ediyor diyen Duman, kitapta aralarında Gilles Peress, Brigitte Kraemer ve Candida Höfer’in de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü 18 fotoğrafçının objektifinden karelerin yer aldığını söylüyor. Duman Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya, Danimarka ve Hollanda olmak üzere altı ülkede çekilen bu fotoğrafları ve dahasını önce sosyal medya hesabında yayınladıklarını anlatıyor. Kitaptaki fotoğrafları belli bir sıraya göre yayınladıklarını kaydeden Duman “Önce bir tren istasyonundan başladık; bu gurbetin ilk adımı. Sonra çalışma ve iş hayatı, ardından pansiyon ve işçi yurtları… Ev ortamlarını gösterdik; nasıl evlerde yaşadılar, şehirlerde, mahallelerde nasıl bir hayat sürdüler? Bizim insanımızın 55 yıllık göç öyküsünü başından sonuna yansıtmaya gayret ettik” dedi.
FOTOĞRAFTAKİ AMCAM YANINDAKI DE BABAM
Göç fotoğraflarını Twitter (@diaspora_turk) hesabından yayınlandıklarında kendilerine ulaşanların duygularını paylaştıklarını söyleyen Duman, “Bu benim annem”, “Dayım”, “Dedem”, “Fotoğraftaki amcam, yanındaki de babam” diyenlerle karşılaştıklarını söyledi: “Bu kitap bir ahde vefa projesi. Projenin son ayağı ise şöyle: İlk nesilden giden ailelerimize ve çocuklarına bu kitabı ücretsiz ulaştırmayı amaçlıyoruz.”
Dilerseniz kitabın kapağında sekiz adamın yer aldığı fotoğraf için siz bir hikaye yazabilirsiniz. Gökhan Duman, "50 yıl boyunca devam eden bu serüvenin bir parçası da siz olmaya ne dersiniz? Hikayenizi [email protected] adresine gönderebilirsiniz" dedi.
Kırlangıç Yuvası - Oktay Taftalı
"...Vardiyaya kalınca babalar, daha erken çökerdi akşam, gurbet yuvalarına. Solgun, sarı duvarlara bakıp giderdi annemin gözleri. Memleket kokardı ocakta demlenen sade bulgur. Nice zaman aldı, bilmediğim bir dilde ağlamayı öğrenmem ve gülmeyi edinişim, tanımadığım bir yağmur sesinden. Sonra hatıramdan silinişi yakıcı rüzgarların, boz kırmızının… Sanki kırlangıç hızıyla geçti hayat ve orada, bir göçmen yuvasında kaldı çelimsiz çocukluğum. Şimdi bir sesi var mıdır zamanın, bir yansısı? Yine sarılsa bana annem, içime çeksem gönlündeki vefayı, başımı okşasa babam, gurur duysam onun gözlerindeki izzetten."
1979 / Haarlem / Hollanda Fotoğraf: Bertien Van Manen
Küçücük Bakışlar - İbrahim Kiras
"...Annenin yüzündeki mutluluğu, babanın bakışındaki gururu ve büyükannenin mütevekkil hoşnutluğunu da fark ettim tabii ama en çok -aslında hiçbir şeyden habersiz olan- çocuklar ilgimi çekti benim. Ufaklık zaten büyüklerin dünyasından çok uzaktaki bir âlemde yaşadığından fotoğraftaki küçük abiyle abla olayımızın gerçek kahramanları bana göre. Sokakta veya okulda evdeki hayatlarına hiç benzemeyen bir başka hayatı daha yaşamakta olan çocuklar…"
1979 / Kopenhag / Danimarka Fotoğraf: Gyldendal
İçinden Berlin Duvarı Geçen Tren - Mevlâna İdris
"...Bazen memleketteki bir pınardan akan bu gibi su, bazen anneannenin uzun teşbihinden hafifçe yükselen “Elhamdülillah” sesi, bazen çocuklukta kanayan bir diz, bazen de bir ormandaki ulu ağaçların uğultusu bu vagona sızıyor. Bununla birlikte Kreauzberg’teki bu vagonun içindeki en somut şey, beş kişinin birbirinden bağımsız varoluşu değil. Başka bir şey var bu vagonda, bambaşka bir şey: Berlin Duvarı..."
1986 / Kreuzberg / Almanya Fotoğraf: Toni Nemes
Bavula Sığmayan Umut - Yıldız Ramazanoğlu
"...Fotoğraftaki kardeşlerimiz geçici ya da misafir işçi statüsünde ayrımcılığa tabi tutulacaklarını, dil bilmedikleri için dertlerini anlatamadan geçecek yılları öngöremezlerdi baştan. Yüzlerindeki ifadede refahtan pay alacaklarına dair ümit, yabancı bir ülkenin insanları arasında ne ile karşılaşacaklarını bilmemenin korkusu endişesi iç içe. Buna bir de macera ruhunu ekleyebiliriz. Bavulların taşınma biçimi de kıyafetlerin en özenli halindeki oturmamışlık da kabul görme telaşını ele veriyor..."
1973 / Münih / Almanya Fotoğraf: Gilles Peress / Magnum 2016
YAYINEVİ MUTFAĞINDAN

Kahveyi nasıl içersiniz?
Haftanın yayınevi NTV Yayınları’nın temmuz ayı kitaplarında ‘Modernizm’, ‘Kahve Tutkusu’ ve ‘Almanak 2015’ adında üç kitap var. Chris Rodrigues’in kaleme aldığı ‘Modernizm’de kitle medyasının yükselişinin ve bilimle teknolojinin amansız ilerlemesinin temsil ettiği modernite olgusu yorumlanıyor. ‘Kahve Tutkusu’nda adım adım verilen talimatlar doğrultusunda her damak tadına uyan 130’dan fazla klasik kahve tarifi yer alıyor. ‘Almanak 2015’te ise geçtiğimiz yıl boyunca Türkiye’de ve dünyada yaşanan acı-tatlı her olaylar okuyucuya ulaşıyor.
ÇOK SATANLAR TÜRKİYE

Oz
Adam Fawer
Senden Sonra Ben
Jojo Moyes
Allah’a Emanet Ol
Kahraman Tazeoğlu
Lontano
Jean-Christophe Grange
Havva’nın Üç Kızı
Elif Şafak
Kırmızı Saçlı Kadın
Orhan Pamuk
Bülbülü Öldürmek
Harper Lee
* Türkiye’de çok satan kitaplar ‘D&R, idefix ve Kitapyurdu’ listelerinden derlenmiştir.
İSVEÇ

The Ice Princess
Camilla Lackberg
The Girl in the
Spider’s Web
David Lagercrantz
The Fifth Woman
Henning Mankell
The Postcard Killers
James Patterson
Faceless Killers
Henning Mankell
The Girl Who
Played with Fire
Stieg Larsson
Roseanna
Maj Sjowall
HAFTANIN KİTABI
Parma Manastırı
Marie - Henri Beyle Stendhal
İletişim Yayınları
675 Sayfa , 30 TL

Manastırda sıkışan entrikalar
Stendhal tarafından 1838’de kaleme alınan ‘Parma Manastırı’ romantizm ve gençlik heyecanını siyasi entrikalarla iç içe sunan bir roman. Yazarın bu yapıtı, dönemin Parma Dükü Alexandre Farnèse’in gençlik hayatından esinlenerek yazdığı belirtiliyor. İki aydan kısa bir süre içinde yazılan ve Balzac’ın çağın en müthiş Fransız romanı olarak nitelendirdiği ‘Parma Manastırı’, aristokrat Del Dongo ailesinin ikinci oğlu Fabrizio’nun hikâyesini okuyucuya ulaştırıyor. Avusturya adına casusluk yapan, aşırı muhafazakâr meşru babasından çok Napoléon için savaşan dik başlı, naif ve idealist bir gençtir Fabrizio. Aşırı yakışıklıdır. Kadınları fazlasıyla etkiler. Fakat deli doludur ayrıca... Çünkü hiçbir hazırlığı olmadığı halde, hiç düşünmeden Waterloo Savaşı’na katılır. Yenilginin ardından İtalya’ya döner. Önce hapishanade, sonra manastırda sıkışan, aşk hikayeleriyle, saray entrikalarıyla dolu yolculuğu böyle başlar.
