Gazeteci Yazar Gülay Erdemli, Dr. Emrah Gülsunar, Tıp Doktoru Kutlu Kağan Dalkılıç ve Akademisyen Tarihçi Ali Tirali, haftanın öne çıkan gelişmelerinin KARAR TV'de "Gri Koridor" programında değerlendirdi.
Gri Koridor programında bu hafta büyüyen Furkan Vakfı tartışmaları değerlendirildi. Gülsunar, meseleye temel hak ve özgürlükler bağlamında bakmamız gerekiyor. Hukuk devletinin olduğu, insanların temel hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ülkede böyle görüntüler olmaz derken. Haftanın konuğu Tirali, ''İktidarın kendini iktidara muhalif konumlandıran İslamcı hareketlerle kan davası var'' dedi. Dalkılıç da ''İktidarın artık kamusal alanı kendi sosyal tabanı ile değil kendine tabi olan gruplarla şekillendirmeye başladığı gerçeğini gözümüzün önüne koydu'' ifadelerini kullandı.
Adana'da Furkan Vakfı üyelerine yönelik polisin şiddet uygulaması tartışmaları devam ediyor. Konuya ilişkin konuşan Gülsunar, ''Çok boyutu olan mesele bu haklı bir infiale dönüştü. Öncelikle bu meseleye temel hak ve özgürlükler bağlamında bakmamız gerekiyor. Hukuk devletinin olduğu, insanların temel hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ülkede böyle görüntüler olmaz olsa bile bunu yapan kişiler cezalandırılır. Öyle bir noktaya geldi ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da burada bir orantısız şiddet olduğunu kabul etti. Cop yiyenler dindar kesimden olmasalardı İçişleri Bakanı düzeyinde ''evet fazla yaptık'' gibi açıklama gelir miydi o bir soru işareti' dedi. Gülsunar, sözlerine şunları ekledi:
''Devlet Bahçeli açıkça desteklediğini söyledi bence bu skandal, çok açık bir şekilde insan hakları ihlali var. Bu MHP'nin insan haklarıyla ne kadar bozuşuk olduğunu da gösteriyor.''
İktidarın kendini iktidara muhalif konumlandıran İslamcı hareketlerle kan davası olduğunu belirten Tirali, ''Bu bazen su yüzüne çıkıyor. Burada 15 Temmuz travmasının ağırlığını tespit etmek lazım. Bir şekilde Furkan Vakfı iktidarı çok rahatsız ediyor'' ifadelerini kullandı.
Tirali sözlerine şöyle devam etti:
''Sosyolojik bir perspektiften bakarsak, Adana çok fazla yoksul göç alan bir şehir. Bu tür İslamcı hareket içinde böyle özellikle yoksul bir tabana oturan ciddi bir insan kaynağı oluşturacak bir yere dayanıyor. Türkiye'deki 70'lerde büyüyen bütün sanayi şehirleri böyledir. Bunlar yeminli muhalif bir grup. İktidarı bu da korkutuyor olabilir. Pratik bakımından Arap dünyasındaki selefi örgütlerin davranış şekillerini yakınsayan davranışları var. Burada IŞİD'i kast etmiyorum daha ziyade Mısır vs gibi selefi örgütleri kast ediyorum. Türkiye'de selefîye çok yaklaşınca da devlet gözünde çok tehlikeli oluyor.''
Dalkılıç da, ''AK Parti'nin üzerinde oturduğu İslamcı hikayenin adeta başka bir paradigmaya dönüştüğünü açık eden bir tabloydu. Özellikle başörtülü bir polisin başörtülü bir tarikat mensubunu coplaması ciddi anlamda tek taraflı bir şiddetle muamele etmesi paradigmanın da değiştiğini gösterdi. AK Parti iktidara geldiğinde İslami bir hareketin demokratikleşme serüvenini izledik. Bu serüven bir süre sonra kamusal alanda İslami kesimlerin hak ve özgürlüklerinin teminatı haline geldi. Hatta bir süre sonra kamusal alan neredeyse sadece İslami grupların hak ve özgürlüklerin temsil eder hale geldi'' dedi. Sözlerine şunları ekledi:
''Bu demokratikleşme otoriterleşmeye dönüşmeye başladıktan sonra artık islami kesimlerinde kamusal alanda kendi içinde bölünmeleri gündeme geldi. Tek adam rejimi ile birlikte sadece AK Parti'nin sosyal tabanı olan İslami gruplar arasında olmak yetmedi. Bu İslami gruplar arasında tek adam rejimimin yarattığı sisteme tabi misiniz bağımsız ya da başka bir pozisyon mu üretiyorsunuz bunun ayrımıyla kamusal alan şekillendi. İktidarın artık kamusal alanı kendi sosyal tabanı ile değil kendine tabi olan gruplarla şekillendirmeye başladığı gerçeğini gözümüzün önüne koydu.''
Detaylar ve daha fazlası için videoyu izleyebilirsiniz
