Toplumsal bitiş!
Defalarca verileri ile aktardığım bir meseleyi yeniden yazmak zaruri oldu. Aslında mesele hakkında dün Mahfi Eğilmez çok önemli bir yazı kaleme aldı. O yazıya ek olacak bazı noktalara değinmem gerekiyor.
Mahfi Eğilmez blok yazısında “Tükenmişlik sendromu ve sosyolojik yansıması” başlığı altında toplumsal tükenmişliğin belirtilerini ele aldı. Yazıda şu noktalara değiniyor:
“Türk toplumunun Batı kültürüyle eğitilmiş bölümü bir süredir tükenmişlik sendromu yaşıyor. Çünkü kendilerini tam olarak bu topluma ait hissetmiyorlar.
Çocuğunu yurt dışında okumaya yollayanlar arasında okuyup da buraya gelsin, burada bir şeyler yapsın diye düşünenlerin sayısı oldukça az. Daha büyük kısmı gitsin orada okusun ve orada kalsın istiyor.
Geçmişte de benzer eğilimde olanlar vardı çevrede ama bu eğilim neredeyse fark edilemeyecek kadar az sayıda insanda vardı. Ne oldu da bu toplumun önemli bir bölümü son dönemlerde böylesine bir tükenmişlik sendromuna girdi?
Bu sorunun yanıtı bu toplumun uygarlık, demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı karşısında eşitlik, bilimsel eğitim, fırsat eşitliği, liyakat esasına dayalı yükselme gibi alanlarda sürekli popülizm saplantısıyla geriye gitmiş ve umudunu kaybetmiş olmasında saklı.”
***
Açıkçası ben bu sorunu bir orta sınıf sorunu olarak görüyorum. Rahmetli Turgut Özal’ın 80’li yıllarda “Ortadirek” olarak tanımladığı bir orta sınıf sorunu yaşıyoruz.
Düşünsenize ülkemizde okumayanların mutluluk oranı 2009 yılında %51,8 düzeyinden 2018 yılında %59,0 düzeyine yükseliyor. Oysa aynı dönemde üniversite mezunlarının mutluluk oranı ise %63,2’den %53,9’a geriliyor.
Ülkemizde yoksulluk oranının düştüğünü açıklayan TÜİK verileri, aynı dönemde üniversite mezunlarında yoksulluk oranının arttığını gösteriyor.
Ama asıl sorunlardan bir diğeri gelir seviyesi: Ücretlerin dağılımı incelendiğinde eğitim düzeyi ile ücret artış seviyesi arasında ters bir ilişki olduğunu görüyoruz. Az eğitimli kesimde ücret düzeyi daha hızlı artarken, üniversite mezunlarında ücret düzeyi daha sınırlı artıyor. Hatta reel kayıplar bile var.
Bir toplumda gelir adaleti denildiğinde “zenginden alıp fakire vermek” diye bir politika anlaşılır. Oysa ülkemizde en zengin yüzde 5’lik dilim payını hem gelirde hem de servette artırmaya devam ediyor. Yine aynı dönemde bir bakıyorsunuz ki, en alt yüzde 50’lik kesiminde payı artmaktadır.
Nasıl oluyor da hem zenginlerin payı, hem de fakirlerin payı artıyor? İşte asıl kilit sorun tam orada yatıyor. Ülkemizde gelir dağılımı zenginden alıp fakire vermekle gerçekleşmiyor. Tam tersine daha çok okuyandan alınıp daha az okuyana bir gelir transferi yapılıyor.
Kısaca ülkemizde bir orta sınıf baskısı yaşanıyor.
Ülkemizde maalesef taban ücret ile ortalama ücret birbirine girmiş durumda. Çin’de bile asgari ücret ile ortalama ücret farkı çok daha yüksekken, ülkemizde bu fark giderek düşmektedir.
80’li yıllarda orta sınıfla yükseltilmeye çalışılan bu toplum bugün tabana, yani aşağıya çekilmektedir.
Oysa toplumların gelecek hayalleri orta sınıf ile gerçekleşir. Bilimden, teknolojiden, kültürden veya neyden bahsederseniz bahsedin bilin ki orta sınıf sayesinde bir gelecek kurulur.
Ayakların baş olduğu bir toplum için iyi bir gelecek hayali kurulamaz. O yüzdendir ki, Mahfi Beyin bahsettiği gibi ülkemizde tükenmişlik sendromu yaşanmaktadır.
Sanırım bir poşet çay kapmak için ülkemizden giden beyin göçünün tersine dönmesini bekleyemeyiz. Ya da ağır bir hastalık geçirdiğimizde ölmemek için yurdumuzda iyi bir doktor da bulmayı bekleyemeyiz.
“Bu ülke ne çekti ise okuyanların yüzünden çekti” argümanı günlük olarak kulaklara hoş gelebilir: Ama okuyanların hayallerini siyaset diliyle “Şer güç ülkeleri” süslüyorsa oturup düşünme vaktimiz gelmedi mi?
Seçim süreçlerinde sert ve kutuplaştırıcı dilin meydanlarda cazip gelmesi, hatta birbirine çok ters sözlerin bile aynı meydanlarda alkış alması bize bir şeyler söylemiyor mu?
Rakip parti adayının her köşe başında taciz edilmesi bile bize ayakların baş olduğunu, meydan okumanın cazip geldiğini anlatmıyor mu?
Son söz: Umarım bu mesele çok daha geniş açıdan incelenir ve farklı bilimsel açılardan gündemde tutulur. Bir toplum göz göre göre geleceğini kaybediyor. Daha önemli ne olabilir ki...