Gabriel García Márquez, Demir Perde’yi bir kitapla araladı

Gabriel García Márquez, Demir Perde’yi bir kitapla araladı

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in ‘Doğu Avrupa’da Yolculuk’ adlı kitabı, yazarın 50’li yıllarda Demir Perde ülkelerine yaptığı ziyareti anlatıyor. Frankfurt’ta başlayan bu yolculuk Moskova’ya doğru uzanırken, yazarın hicivli tasvirleriyle dönemin toplumsal ve siyasi yapısı mizahi bir dille eleştiriliyor.

ERKUT TEZERDİ

Polonya, Doğu Almanya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Çekoslovakya... Her bir ülke II. Dünya Savaşı’nın sonunda (1945), savaşın seyrine yön veren Sovyetler Birliği’nin etkisiyle totaliter yönetim anlayışını benimsedi. Adları topluca ‘Demir Perde Ülkeleri’ diye anıldı. Hitler’den nefret edenlerin yaşayışı ve şehirlerin mimarisi mecburi olarak  Sovyet üslubuyla şekillendi. Tarihi kayıtlar böyle diyor. Gabriel García Márquez, Can Yayınları tarafından yeni yayımlanan ‘Doğu Avrupa’da Yolculuk’ adlı kitabında işte bu ülkelere yaptığı yolculuklardan edindiği izlenimleri anlatıyor.

DOĞU AVRUPA GÜNCESİ

Márquez kitabında, yolda tanıştığı kişilerden sosyalist ülkelerin ara sokaklarına, insanların yaşayışından mutluluklarına, mutsuzluklarına hatta yönetimlerin sert yaptırımlarına kadar her şeyi bir bir anlatıyor. Eleştiriyor, alaya alıyor. Bazen de tarihsel diyalektik bir üslupla “Bakın neydi ne oldu” açıklamasını getiriyor. ‘Doğu Avrupa’da Yolculuk’ 50’li yılların Avrupa’sına ışık tutan bir yapıt. Bu kitap yazarın seyahat güncesi... Hatta yer yer de 50’li yılların Doğu Avrupa’sına yönelik bir deneme antolojisi. Márquez, gazeteci kimliğiyle Frankfurt’tan bir Fransız arabasıyla yola çıkıyor. Ona bu yolculukta; Paris’te bir dergide grafiker olarak çalışan Jacqueline ile Milano dergileri için muhabirlik yapan İtalyan arkadaşı Franco eşlik ediyor. Pasaportlar hazırlanıyor, izinler alınıyor. Mitralyözlerin hedefinde olabileceklerini bile bile seyahat başlıyor.

KAPİTALİZM HER YERDE

İlk durak Batı Berlin. “... Daha hijyenik ve daha çok ticari bir ölçüt uygulamışlar: Her şeyi silip yeni baştan yapmışlar... Bazı yerlerde ticari açgözlülük teknik hırstan daha atik davranmış ve henüz iskeleler sökülmeden bir yıl önce büyük mağazalar inşa edilmiş...

16-09/17/17krr2-moscow_1.jpg” Márquez savaştan çıkan Batı Berlin’i tasvir ederken şehrin bu yakasının kapitalizmin ablukasında olduğunu vurguluyor ve yenilenen Berlin’i New York’a benzeterek şöyle diyor: “...Batı Berlin bir şehir değil, bir laboratuvar. Yönetim derneği Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde.”

‘MOSKOVA: DÜNYANIN EN BÜYÜK KÖYÜ’

Márquez’in kitapta Sovyetlerin atardamarı Moskova’sını anlattığı bölüm ‘Moskova: Dünyanın En Büyük Köyü’nde hiciv doruğa ulaşıyor. Şehrin mermer dekorasyonundan ağaçsız yollarına... Hiçbir Sovyet aktörün günde bir kareden fazla sahneye çıkamadığı tiyatrosundan Batı Berlin’in aksine Coca Cola’sız reklam panolarına... Her şey ‘Kızıl’ bir mimarinin eseri. Ancak bu noktada insanların yaşayışı da çok önemli! İstikrara bağlı bir güruh var. Gerçi, bağlı olmasalar bile bunu zaruri bir vizyon olarak kabul ettirmeye çalışan totaliter devlet anlayışı var... Gabriel García Márquez’in ‘Doğu Avrupa’da Yolculuk’ eseri dönemin Demir Perde ülkelerini enine boyuna işgal eden bir yapıt. Gazeteci yazarın objektifinde sert göndermeler hallice, kitabın dili ise ‘Márquez’ce ölçüde akıcı.

16-09/17/17kr02-dogu-avrupada-yolculuk.jpg

O ZAMANLAR ALMANYA

Doğu Almanya’ya giden Márquez, iki Berlin arasındaki farklılıkları, aralarındaki uçurumları sıralamadan önce iki Almanya’yı birbirinden ayıran “Brandenburg Kapısı’nın her iki yanında birbirine zıt iki zihniyet var” diyor. Sovyetlerin etkisindeki Doğu Almanya savaşın izlerini derinlemesine taşıyor.

Oteller, lokantalar delik deşik. Binalar, caddeler harap ve bitap. Bazıları ise yalnızca iskeletten ibaret. Her şey çok ucuz. Yani bulunabilecek gıdalar, kıyafetler ucuz. ‘Enkaz’, Doğu Almanya için kullanılabilecek en uygun kelime.

Márquez, bunları anlatırken Almanya’nın ne hale geldiğine dikkat çekmek istiyor. Burada amacı aslında Sovyetleri yermek değil! Bilakis Almanya’nın neden ve kimin istekleri doğrultusunda değiştini vurgulamak. Ayrıca totalitarizme yakınlaşan ve barıştan da uzak duran tutumun medeniyetleri ne hale getirdiğini gözler önüne sermek.

RAFLARDAKİ EN YENİLER

Ayrılmaları imkansız hale geldi

Kalbim Aşktan Yana 

Jennifer Apodaca, Nemesis Kitap

288 sayfa / 18 TL

16-09/17/17kr02-ayrimalari-imkansiz.jpg

Megan ve Adam birbirlerinin okul aşkıdır. O günlerde Megan’ı açıklayamayacağını söylediği sebeplerle terk eden Adam bir süre sonra kasabadan ayrılır ve kendine şehirde başka bir hayat kurar. Yıllar sonra kasabaya geri döndüğünde merakına engel olamayarak eski aşkı Megan’ı görmeye gider. Bu buluşma her ikisi için de süprizlere gebedir. Genellikle kavuşmak imkansız gelir insanlara ama o gün yaşananlardan sonra Megan ve Adam için ayrılık imkansız olacaktır. Birbirlerine yine tutkuyla bağlanırlar.

Kişisel dertleriyle boğuşan idealist insanlar

Dostlar Arasında

Amos Oz, Doğan Kitap

144 sayfa / 17 TL

16-09/17/17kr02-kisisel-dertleriyle.jpg

Sabır, şefkat, şüphe, sevgi, hüzün, gurur, fedakarlık, ütopya… Bazen dostlar arasında yaşamak, düşmanlar arasında yaşamaya benzer… Amos Oz, ‘Dostlar Arasında’ ile yazmaya başladığı yer ve zamana dönüyor. 50’lerde Kibutz Yekhat’ta yaşanan birbirine bağlı sekiz hikayede, 20’nci yüzyılın en büyük toplu rüyalarından birinin gölgesinde kişisel dertleriyle boğuşan idealist kadın ve erkekleri anlatıyor. Bu hikayelerin her biri insana dair edebi anlatı. İdealin bir portresi çıkıyor okuyucunun karşısına.

Roman değil Zweig’in veda mektubu

Satranç

Stefan Zweig, Ulak Yayıncılık

130 sayfa / 7 TL

16-09/17/17kr02-aslinda-derinlerde.jpg

Olay yeri New York’tan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisidir. Gemide karşılaşan üç kişi öykünün aktörleridir. Satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.’nin öyküsüdür görünüşte ‘Satranç’. Ama derinlerde Zweig’in bir veda mektubudur aslında.  Zweig, Şubat 1942’deki intiharından birkaç ay önce yazdığı bu kitapta Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.

Ayakta kalmaya çalışan kadınların mücadelesi

Yedi Kadın

Lydie Salvayre, Alakarga Yayınevi

188 sayfa / 16 TL

16-09/17/17kr02-ayakta-kalmaya-calisan.jpg

Lydie Salvayre, erkek egemen bir edebiyat ortamında var olmaya çalışan mücadeleci yedi kadını anlatıyor: Emily Bronte, Djuna Barnes, Sylvia Plath, Colette, Marina Tsvetaeva, Virginia Woolf ve Ingeborg Bachmann. Yazın dünyasında ayakta kalmaya çalışan bu kadınları çocukluklarından, eğitim hayatlarından, aile yaşantılarından, aşklarından kesitlerle anlatıyor. Onların yaşam mücadelelerini aktarıyor. ‘7 Kadın’ı okurken kadının gücüne ve edebiyatın iyileştirici yönlerine tanıklık edeceksiniz.

HAFTANIN KİTABI

16-09/17/17kr02-almanlarin-sorunlari.jpg

Kafadan Doğumlar

Günter Grass

Everest Yayınları

150 sayfa / 12.50 TL

Üsluplar iç içe geçince

Teneke Trampet’i kaleme alan Nobel ödüllü Günter Grass, 19’uncu yüzyılın en etkin yazarları arasında gösteriliyor. Orhan Pamuk’a göre Grass, dönemin yaşayan en büyük yazarıydı. Pamuk Grass’tan için sözlerine şöyle devam ediyor: “Rabelais ve Céline’den çok şey öğrenen Grass, büyülü gerçekçiliğin ve Marquez’in gelişmesinde etkili olmuş bir yazardı.” Grass, ’Kafadan Doğumlar’da deneme, gezi yazısı, politik risale, film senaryosu parçaları, farklı yöntemler ve üslupların iç içe geçtiği, birbirlerinin şekline büründüğü, çok katmanlı bir yapı oluşturuyor. ‘Almanların Soyu Tükeniyor mu?’ altbaşlığını taşıyan kitap, Uzakdoğu’ya tatile giden bir Alman çiftin, seyahatleri süresince zihinlerindeki Alman sorunlarıyla boğuşmalarının izini sürerek şu soruları soruyor: 950  milyon insan Çinli değil de Alman olsa neler olurdu? Dünya böyle bir şeye dayanır mıydı? Ya bazı politikacıların korktuğu gibi, Almanların soyu tükeniyorsa? Üzerinde Almanların boy göstermediği bir dünya neye benzerdi acaba?

YAYINEVİ MUTFAĞINDAN

16-09/17/17kr02-mutluluk-uzerine.jpg

Mutluluk üzerine üç kitap

Haftanın yayınevi Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık’ta üç kitap öne çıkıyor. Dostoyevski ‘Dünyayı Güzellik Kurtaracak’ta, insanın mutluluğu keşfetmesi için bir günün yeterli olacağı, insanların sevinçlerini saymak yerine kederlerini hesap etmeyi sevdikleri anlatılıyor. Kierkegaard, sözlerinden derlenmiş ‘Kendinizi Sevmeyi Unutmayın’da mutluluğun, umutsuzluğu saklamak için biçilmiş kaftan olduğunu söylüyor.  ‘Yavaşladıkça Çoğalıyorum’da ise Montaigne “Şu an var olanların tadını çıkarın, onun dışındaki her şey geride kalmıştır” diyor.

ÇOK SATANLAR TÜRKİYE

16-09/17/17kr02-gizli-yuz.jpg

Gizli Yüz

Orhan Pamuk

Kürk Mantolu
Madonna

Sabahattin Ali

Doğu Avrupa’da Yolculuk

Gabriel Garcia Marquez

Havva’nın Üç Kızı

Elif Şafak

Hayvanlardan
Tanrılara - Sapiens

Yuval Noah Harari

Oz

Adam Fawer

Bülbülü Öldürmek

Harper Lee

Gurur ve Önyargı

Jane Austen

* Çok satan kitaplar ‘idefix’, ‘D&R’, ‘babil’ ve ‘kitapyurdu’ listelerinden derlenmiştir.

DANİMARKA

16-09/17/17kr02-de-urolige.jpg

De Urolige

Linn Ullmann

Storesøster

Gunnar Staalesen

Faldet

S.K. Tremayne

Djevelmasken

Tom Egeland

Min Geniale

Veninde

Elena Ferrante

Stasteder

Svend Brinkmann

Mig Før Dig

Jojo Moyes

Her Er Jeg

Jonathan Safran Foer

* Danimarka’da çok satan kitaplar ‘arnoldbusck.dk’, ‘lydbokforlage’ ve ‘plusbog’ listelerinden derlenmiştir.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN