‘Niye beni sevmedin’ diye hıçkıran canavar

‘Niye beni sevmedin’ diye hıçkıran canavar

Frankenstein’ı bilirsiniz, ceset parçalarının birleştirilmesiyle oluşturulmuş tarihin belki de ilk zombisidir. Bugüne kadar sinemadan tiyatroya karikatüre ve operaya konu edilen ‘Frankenstein’ın 1818 tarihli ilk basımı Türkçe yayımlandı. Bu karakteri sinemada tanıyanlar kitabı okuyunca şaşıracak, bir yaratığın nasıl sevgisizlikten yakınıp canavara dönüştüğünü öğrenecek.

İNCİ DÖNDAŞ

Bugün sinemadan tiyatroya, popüler dizilerden karikatüre birçok sanat dalını etkileyen Frankenstein ilk yayımlandığında yıl 1818’di. İngiliz yazar Mary Shelley bu kitabı kaleme aldığında 19 yaşındaydı. Türkçe’de daha önce basılan bu kitabın ilk basımından çevirisi ise okuyucuyla yeni buluştu. Bu ünlü roman birkaç gün önce İş Bankası Kültür Yayınları ve Ayrıntı Yayınları arasında ‘intihal çeviri’ sorunuyla gündeme gelmiş, Ayrıntı yayınları kendilerinin yayımladığı ‘Frankenstein’ romanının Hande Yazıcı tarafından yapılan çevirisinin özgün olmadığını açıklayarak kitabı toplatmıştı.

17-06/17/kitap-kapagi.jpg

Ancak bu çeviri farklı. Genç bilim adamı Frankenstein’ın ceset parçalarından yarattığı ‘canavar’ının hikâyesini anlatan bu metin, Serpil Çağlayan’ın çevirisi ve Murat Belge’nin önsözüyle yayımlandı. Üç cildin tek bir kitapta bir araya getirildiği ‘Frankenstein’da doğanın ve yaşamın sırrına vakıf olduğunu düşünen genç bilim adamı Victor Frankenstein ceset parçalarından bir canavar yaratır. Victor’un denetiminden çıkan canavar sevgisizlikten ve kimsesizlikten yakınacak kadar insanlaşır ve Victor’dan ona bir eş yaratmasını ister. Victor’un bu noktadaki tercihi kendi yarattığı canavarla yüzleşmekten kaçınan bütün bir insanlığın trajedisine dönüşür.

17-06/17/frankenstein.jpg

Bu gotik hikaye, yazar Mary Shelley’nin bilimin sınırları insan zulmünün tabiatı ve bağışlanmaya giden yollarla yüzleşmesi olarak görülüyor. Kitabın yazarı o dönemde Percy Shelley olarak bilindi. Ünlü bir şair olan Percy Shelley, Mary Shelley’nin eşi. Mary Shelley, bu kitabı kaleme aldığında henüz 19 yaşındaydı. Halen günümüzde yankısını sürdüren Frankenstein, Cenevre yakınlarında Villa Diodati adlı bir dağ evinde doğdu. Murat Belge’nin kitabın önsüzünde de yazdığı gibi... Dağda fırtınalı ve soğuk bir günde ortaya bir fikir atılıyor, “Herkes bir hortlak hikayesi yazsın, okuyalım, birinciyi seçelim. Hangisi en korkunç!” diye. Mary Shelley’nin öyküsü doktor Frankenstein’ın çeşitli ceset parçalarından yaptığı ceset-canavar!

Kitabın önsözünü kaleme alan Murat Belge, şimdiye kadar Frankenstein’ın serüvenlerini kitaptan değil de sinemadan izleyenlerin kitabı okuyunca şaşıracağını söylüyor. Örneğin roman birtakım mektuplarla başlıyor, okurlar doktorla orada tanışıyorlar, Frankenstein küçük çocuğu istemeden öldürüyor, canavar sevgisizlikten yakınıyor... Belge, bu yönleriyle romanın sinema sanatının takındığı tavra kıyasla çok daha ‘canavar hakları’ndan yana olduğunu belirtiyor. Belge’ye göre tema sinemayı ‘korku’ yönünde yürümeye teşvik ettiği için bu önemli temalar bastırılmış, canavarın korkunçluğu abarttıkça abartılmış. Belge’nin bu konudaki yorumu şöyle: “Sinemada gişeyi yapacak kalabalık canavar görmeye geldiyse canavar görmek ister. ‘Niye beni sevmedin?’ diye hıçkıran bir canavarın zihninde yaratacağı karışıklığı istemez. Canavar dediğin canavarlığını bilsin.”

Romantik dönem eseri olan Frankenstein, grotesk bir üslupla kaleme alınmış. Bu dönemdeki karakterler uçlardadır. Fiziksel özellikleri ise çok çirkin, kötü veya abartılı olsa da içsel dünyaları bakımından saflığı temsil eder, mutlak suretle sevgiye ve iyiliğe yönelirler. Tıpkı 1831’de yayımlanan ‘Notre Dame’ın Kamburu’ndaki Quasimodo karakteri gibi. Victor Frankenstein’ın yarattığı canavar, başlangıçta zararsızken insanlara yaklaşmaya çalıştıkça onların yaralayıcı ve nefret dolu davranışlarından dolayı yırtıcıl ve kötücül bir canavara dönüşüyor. Dahası Frankenstein’dan kendisine bir eş yaratmasını istiyor, bunun sözünü de alıyor doktordan. Ama söz yerine getirilmeyip anlaşma bozulunca canavar, tam bir canavar gibi davranıyor. Kuzey Denizi’nde biten hesaplaşma son derece sade bir üslupla anlatılmış.

Murat Belge’ye göre Mary Shelley’nin büyük bir edebi yeteneğinin olduğu söylenemez. Ama “Her dönemde birilerinin gelip yağmalayacak bir şey bulduğu efsanevi bir hazine gibi” diyerek de yazarın hakkını teslim ediyor. Kitabın son sözünde İskoç yazar ve şair Walter Scott’ın 1818’de kaleme aldığı ‘Frankenstein Üzerine’ başlıklı yazısı yer alıyor. Scott bu yazıda uzuvları doğru şekilde birleştirilmekte epey zorlanılsa da sonuçta meydana gelen iki metre elli santimlik devasa yaratığın keşfinin sonucunu yazarın muazzam bir üslup ve tarzla kaleme aldığını belirtiyor. Scott haklı, tasvirler son derece zengin ifadelerle dolu...

KORKU SİNEMASININ EN BÜYÜK ADI

Frankenstein, özellikle sinemayla geniş kitleler tarafından tanındı. Sinemada korku türünü başlatan eser olarak kabul ediliyor. Beyazperdede ilk kez 1931’de İngiliz oyuncu Boris Karloff tarafından canlandırıldı. Karloff, Frankenstein tiplemesiyle uluslararası düzeyde ün kazandığı 1931’den başlayarak 20 yılı aşkın bir süre korku sinemasının en büyük adı oldu. Sonrasında Frankenstein filmleri o kadar sevildi ki ‘Genç Frankenstein’dan ‘Frankenstein’ın Oğlu’na, ‘Frankenstein’ın Gelini’nden ‘Frankenstein Kurt Adam’a Rastlıyor’a ve ‘Frankenstein’ın Evi’ne gibi pek çok film çekildi.

17-06/17/mary-shelley.jpg

MARY SHELLEY ROMAN YAZMASIN DA KİM YAZSIN?

Bu klasik eseri kaleme alan Mary Shelley, 1797 yılında Londra’da dünyaya gelen, filozof William Goldwin ile İngiliz kadın hakları savunucusu Mary Wolstonecraft’ın kızı. Eşi ise şair Percy Shelley’di. Hatta Frankenstein’ın Percy Shelley tarafından yazıldığına dair rivayetler vardı. Mary Shelley, o yıllarda  koyduğu bu eserle bilimkurgu kapısını aralamıştır demek mümkün. Yazarın hayatı da roman gibi... Doğurduğu beş çocuktan dördü ölmüş, kocası boğulmuş, kendisi beyin kanserinden hayata veda etmiş.

HAFTANIN KİTABI

17-06/17/17kr2haftaninkitabi.jpg

Gökte yolculuk yapanın kalbi su toplar

“Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar...” Bu sözlerin sahibi bilge Ebu’l- Hasan Harakani’nin hayatı, Sadık Yalsızuçanlar’ın ‘Cam ve Elmas’ adlı romanına konu oldu. İlk kez 2006’da basılan kitap, geçen ay adres değiştirip yeniden edebiyatseverlerle buluştu. Kars’ta belgesel çekmek isteyen bir ekibin maceralarıyla bilge Harakani’nin yaşamından kesitler bu kitapta iç içe geçiyor. Belgesel ekibindeki kameramanın sürekli hissettiği boşluk, yaşadığı aşk acısı ve hayat amaçsızlığı; Harakani dergâhında geçen olaylarla bütünleşiyor. Kitapta yüreğinin büklümleri birbirine karışmış bu anlatıcı; Harakani dergahının bugünkü şeyhi ile bir araya geliyor ve Ebu’l- Hasan Harakani’nin dünyasına giriyor. Her satırında manevi iklimi yaşatan kitap, ruh-beden-hayat amacı ilişkisini çarpıcı bir dille ortaya koyuyor. Bir kameramanın gözünden anlatılan hikayeler; zaman zaman okuru gerçek üstü bir düzleme taşısa da her kesit aslında yaşamın bir sırrını da ifşa ediyor. Yalsızuçanlar’ın romanındaki en dikkat çeken bölüm ise Kerbela olayını aktardığı satırlar... İslam tarihinin en acı vakalarından biri olan Karbela’daki Hüseyin’i Yalsızuçanlar şu sözlerle anlatıyor: “Ben Hüseyin’in kandan ve Nurdan görünmeyen bedeniyim, yapayalnızım. Ondan başka ilah yoktur, çölden göklere yükseliyor sesim. Peygamberin sakalına kan bulaştı, çöl kan denizine döndü. Kıyamet aşura günü için yas tuttu. Peygamberler ağladı, dünyanın çarkı çevrildi.”

YENİ ÇIKANLAR

17-06/17/17kr2yenicikan1.jpg

Edgü’nün ‘Parçalar’ı tamamlandı

Parçalar, Ferit Edgü’nün ‘Çığlık’ adlı öykü kitabındaki taslak metinlerden yola çıkılarak hazırlanan bir öykü kitabı. Edgü, Çığlık’ın sonunda ‘Parçalar’ bölümünde şöyle diyordu: “Dileyen okur-yazar, bu parçalardan yola çıkarak, bir öykü, bir roman ya da bir oyun yazabilir. Böylesi bir durumda, ‘herhangi bir hak iddia etmeyeceğimi’ şimdiden belirtirim.” ‘Parçalar’da taslak metinleri Pelin Buzluk, Melida Tüzünoğlu, Mevsim Yenice, Hakan Bıçakcı, Bahadır Cüneyt Yalçın, Kerem Işık, Okan Çil, Sedat Demir ve Emirhan Burak Aydın tamamladı.

17-06/17/re.jpg

Tolkien’e ilham veren roman

Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ne ilham kaynağı olan ‘Tılsımlı Yüzük’ Alman yazar Friedrich de la Motte Fouqué’nin İskandinav sagalarına ve mitlerine, Ortaçağ’ın şövalye anlatılarına ve buların temsil ettiği değerlere yönelik ilgisini yansıtıyor.  Romanın arka planını Haçlı Seferleri, periler, hayaletler, orman cinleri taçlandırıyor. Roman, adalet ve barış uğruna yollara düşen cesur kahramanları, bu uğurda göğüslenilen güçlükleri, kurulan kadim dostlukları, sadakati ve filizlenen güçlü aşkları destan gibi anlatıyor.

ÇOK SATANLAR TÜRKİYE

17-06/17/17kr2coksatanlar2.jpg

Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens

Yuval Noah Harari

Karanlıktan Sonra

Haruki Murakami

Dedemin Bakkalı-Çırak

Şermin Çarkacı

Huzursuzluk

Zülfü Livaneli

Olağanüstü Bir Gece

Stefan Zweig

İRLANDA

17-06/17/17kr2coksatanlar1.jpg

Christine Falls: A Novel

Benjamin Black

The Lord Chandos Letter

Hugo von Hofmannsthal

The Irish Famine

Diarmaid Ferriter

Mefisto

John Banville

The Newton Letter

John Banville

* İrlanda’da çok satan kitaplar  amazon.com listelerinden derlenmiştir.

 

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN