Aklın ve kalbin yenilgisi

Aklın ve kalbin yenilgisi

Uğur Erbaş, yeni yayımlanan grafik romanı ‘Gozo ve Sagre’de insan-hayvan ilişkisini, korkuyu, sevinci, yalanı, vahşeti birçok yerde konuşma balonu kullanmadan gereksiz taramalardan kaçınarak anlatıyor. Akıcı ve şiirsel bir dil tercih eden yazar, günümüzde yaşadığımız pek çok meseleye değinerek okuyucuyu kendi yaşantısını sorguladığı tekinsiz sulara çekiyor.

FİKRET EREN

Animasyonlarıyla tanıdığımız Uğur Erbaş’ın ‘aklın ve kalbin yenilgisini’ anlattığı ‘Gozo ve Sagre’ isimli grafik romanı yayınlandı. Tüm kapak ve sayfa tasarımı yazarın kendisi tarafından yapılan roman, anlattığı konu ve tarzı bakımından edebiyatımızda özgün bir yere sahip olacak çalışmalardan. Tür bakımından ülkemizde yeni sayılabilecek, hikâyenin çizgi romanlardaki gibi çizgi ve konuşma balonlarıyla aktarıldığı grafik romanla ilgili “Çizgi roman dururken grafik roman da ne ola ki?” diyen sevgili okur için ‘Gozo ve Sagre’nin editörü ve aynı zamanda grafik roman yazarı olan Levent Cantek’in bir söyleşisinde dediklerine kulak verelim dilerseniz: “Çizgi romanlar, içerikleri ve finalleri gereği ticaridir. Grafik romanlar bu bakımdan bir tepkidir.”

‘Gozo ve Sagre’ ayın, güneşin, yıldızların, çaydanlığın etrafında döndüğü düz bir dünyanın tam ortasında duran kayanın üzerinde oturan Sagre’nin hikâyesi. Bu dünyada asırlar önce bırakmış insanlar hayvan yemeyi, güçlü kudretli tiranlar tarafından yönetilmeyi. Bir de bu dünyada ‘Murka Yasası’ var her şeyin üzerinde tutulan: “Her canlı yaşam hakkında eşittir. Olmayacak şey bir canlının diğerine üstün gelmesi.” Her yıl ‘insanlık’ olarak öldürdüğümüz 50 milyardan fazla çiftlik hayvanı ile miktarı tonlarla ölçülen deniz canlısını göz önüne alırsak romanın ideal bir dünyada geçtiğini düşünebiliriz. Ayrıca bu dünyada seyyahlar özgürce bir şehrin kütüphanesinden diğer bir şehrin kütüphanesine giderek bilginin taşıyıcısı oluyor. Hem gezip hem okuyorlar kısacası, onlardan çok bilen yok ama tevazu sahibi insanlar, bilgililer diye tahakküm kurmuyorlar hiç kimse üzerinde. Erbaş, romanın ilk sekiz sayfasında olayların geçeceği dünyayı bu şekilde tanıtıyor.

Sagre’nin hikâyesi başlıyor sonrasında. Sagre, sevdiği kadın Zarabel’in ilgisini çekebilmek için seyyah olup güneşin doğduğu yeri görmek istiyor. Sagre’nin birkaç kusuru var yalnız; her şeyi bildiğini düşünüyor, bir kitabı okumanın kendisine yeteceğinden emin, tıpkı günümüzde sosyal medyada astronotlara uzayda yaşamla ilgili, Papa’ya İncil’le ilgili ‘ayar vermeye’ çalışanlar gibi hadsiz de bir taraftan. Sagre, seyyah olabilmek için gerekli izni kopardıktan sonra seyyahlığın ‘raconunu’ bilmeden çalıntı bir kitabı izinsiz alarak vuruyor kendini yollara. Bu sırada yollar Zendar isimli bir yırtıcı nedeniyle oldukça güvensiz. Yolda her şeyi bilen dev Gozo ve onun yardımcısı karga Uze ile tanışıyor. Çalıntı kitabı Sagre’den ve bir an evvel kitabın içinde yazılanlarla ilgili gereken önlemleri alabilmek için en iyi seyyah Yelkovan görevlendiriliyor. Yollar Sagre’ye çok şey öğretiyor ancak o bunların ne kadarını anlıyor, tartışılır. Romanın başında önemsiz bir gibi görünen Sagre bütün dünyanın kaderine şekil veriyor. Sonunda kendilerini bekleyen karanlık ve kaosa doğru hızla yol alıyorlar.

Romanla ilgili daha fazla ayrıntıya girip sürprizlerini ele vermek istemesem de bazı noktalara değinmeden geçmek mümkün değil. Uğur Erbaş’ın önceki animasyonlarından ‘Dünyanın Kapıları’, Lidyalılar ile Medler arasında geçen ve muharebe esnasında meydana gelen güneş tutulmasıyla bitirilen savaşı, ‘Güneş Yolu’ isimli animasyon ise Xanthoslular ile Roma İmparatorluğu arasındaki savaşı anlatıyor. Romalılar Xanthos’u ele geçirecekken Xanthoslular teslim olmamayı seçerek tarih kitaplarına epik bir anlatı bırakıyorlar. Anlatı bakımından ‘Gozo ve Sagre’ sözü edilen animasyonları çağrıştırıyor öyle ki romanda yaratılan ortam eskiçağ medeniyetleriyle benzerlikler taşıyor.

‘Gozo ve Sagre’nin kendi evreninden günümüz dünyasına şimdilerde yaşadığımız birçok meseleye değinerek okuyucuyu kendi yaşantısını sorguladığı tekinsiz sulara çekiyor. Tiranlık, insanla diğer canlıların eş yaşam hakkına sahip olması, şehirleşme, doğayla uyum, tüketim, bilginin paylaşımı derken günümüzde yaşadığımız dertlerin ciddi bir bölümündeki sorumluluğumuzu da düşündürüyor.

Uğur Erbaş romanında kullandığı akıcı ve şiirsel dilin yanında çizgilerle de birçok farklı olguyu aktarıyor okuyucuya. İnsan hayvan ilişkisini, korkuyu, sevinci, yalanı, vahşeti birçok yerde konuşma balonu kullanmadan gereksiz taramalardan kaçınarak anlatıyor. Erbaş bunu gerçekleştirmek için özenli çalışmasına harcadığı emeği bir hayli artırmış olmalı.

Son sözü yollarda bir süre Sagre’ye eşlik eden Seyyah Gotkura söylesin, hepimizin kulağına küpe olsun: “Suyun değerini kuyu kuruyunca anlarız.”

18-04/18/ekran-resmi-2018-04-18-012550.png

Gozo ve Sagre
Uğur Erbaş
İletişim Yayınları
268 sayfa / 55 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN