Geleceği elinden alınan adam

Geleceği elinden alınan adam

Oğuz Atay, 40 yıl önce ayrıldı aramızdan. Yazdıklarında farklı eserlerle kurduğu metinlerarası ilişkiye hayran bıraktı; entelektüel birikimini ve ızdırabını kara mizahla aktardı. Ama o yaşarken dönemin büyük eleştirmenleri ‘aklına geleni yazan’ bu romancıya ilgi göstermedi. Kitaplarının yeniden basılması Atay’ın ikinci gelişini müjdeledi.

FİKRET EREN / [email protected]

Edebiyatımızın en büyük romancılarındanmış meğerse, bilmiyorduk. Gerçi o zaman bir bölümümüz hayatta değildik fakat yaşasaydık da muhtemelen o dönemde yayımlanan, herkes tarafından takip edilen ancak şimdilerde pek azımızın bildiği, kıymet verdiği romanlar arasında kaybolup giderdik. Anlayacağınız “henüz durum, bugünkü gibi açık ve seçik, bir bakıma da belirsiz değildi.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar, s.25)

1977 yılının 13 Aralık’ında kaybettik Oğuz Atay’ı. Her ne kadar Selim Işık “soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. Birkaç kişi bulunacak cenazede” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar, s.622) demişse de, soğuk bir günde düzenlenen cenaze törenine yazdıklarını görmezden gelen edebiyat çevreleri, İstanbul Devlet Mimar Mühendis Akademisi’nden (İDMMA) öğrencileri ve çalışma arkadaşları katılır. Törene katılanların ağzını bıçak açmıyordur, işte o sessizliği “neyi yitirdiğimizin bilincindeydik” diye aktarır Selim İleri. (Yıldız Ecevit, Ben Buradayım, s.551)

80’li yıllarda kitaplarının İletişim Yayınları tarafından basılması Atay’ın ikinci gelişini müjdeler. Şimdilerde de Atay’ın yazdıklarını okuyan, yaşamını merak edip araştıran, onun eserlerinin yazdığı mekanlara giden, mezarını düzenli aralıklarla ziyaret eden, ‘neye kıymet verdiğini’ bilen genç kuşaktan sayısız okuru var. Bazen bu değer verme meselesi bazılarında fanatizme de dönüşmüyor değil. Geçtiğimiz aylarda Atay’ın mezarı bir hayranı tarafından romanlarındaki cümlelerin üzerine yazılmasıyla gündeme gelmiş, sonrasında temizlenmişti.

Diğer yanda da Atay’ın tüm eserlerini okuduktan sonra onun edebiyat izleğini takip eden, popüler yaşamından ziyade sanatsal dünyasını keşfe çıkan hayranları da azımsanmayacak kadar çok. Bu yönüyle Atay’ın okuyucuları ‘Yeni Hayat’ta Orhan Pamuk tarafından roman kahramanına söyletilen “Bir gün bir kitap okudum ve tüm hayatım değişti” cümlesinin öznesi oluveriyor. ‘Yeni Hayat’taki kahramandan farklı olarak Atay’ın okuyucuları fiziksel yolculuklara çıkmak yerine onun yazın dünyasını araştıran ya da etkileyen metinlerin peşine düşüp edebi bir maceraya atılıyor. ‘Niteliksiz Adam’dan ‘İncil’e, ‘Oblomov’dan ‘Tristram Shandy’ye oradan ‘Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı’na sonrasında ‘Solgun Ateş’e kadar geniş yelpazede bir okumanın ortasında buluyor insan kendisini. Tam bu noktada ‘sevgili okuyucusu’ bir kez daha hayranlık duyuyor yazarın zekasına, estetik anlayışına, mizah duygusuna. Öyle ki Atay’ın yazdıklarını okurken burada sayamadığımız daha pek çok farklı eserle kurduğu metinlerarası ilişkiyi görüp hayran olmamak elde değil.

Oğuz Atay’ın metinlerindeki en etkileyici olgulardan biri de kendi geleceğini adeta görmesi. Cenazesinin soğuk bir günde kaldırılma ihtimalinden bahseden Selim Işık’ın ‘Tutunamayanlar’daki günlüğüne yazdıkları adeta Atay’ın devamında yaşayacağı sağlık sorunlarını hatta onu ölüme götürecek yolu anlatıyordur. “…beyninde bir yapı bozukluğu bulunur ya da bir ur filan. Vah vah derler, bilseydik daha önce tedbirini alırdık.” Dahası var: “kendimle alay ederken, kafatasımı iki usta parmağın açacağına ve içinde yapacağı küçük bir iki değişiklikle beni tekrar aydınlığa kavuşturacağına inanıyorum.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar, s.633) Selim, devamında kendisini çok zor doğurduğunu söyleyen annesine “…beni doğurduktan sonra kafatasımı yokladın mı? Bu zor doğum sırasında bir ezilme, bir çökme oldu mu acaba?” diye sorar. (Oğuz Atay, Tutunamayanlar, S.644) İnsanın tüylerini ürperten derecede kendisiyle ilgili doğru tahminler yapmıştır Atay. Yalnızca ‘Tutunamayanlar’ da değil, diğer eserlerinde de kendi geleceğinden haber verir. Oğuz Atay entelektüel birikimini ve ızdırabını belki de hiçbir zaman erişilemeyecek bir estetik anlayışı, kara mizahla aktardı okuyucularına. Fakat dönemin edebiyat eleştirmenleri, büyük anlatıların izinde yazılmış romanların peşindeydi; doğal olarak Musil, Nabokov, Sterne, Woolf gibi edebiyatta yeni teknikler denemiş yazarlarla akraba olan, ‘aklına geleni yazan bu romancı’ya ilgi göstermedi. Atay da bu konuyla bağlantılı olarak şimdi okurken bizi hüzünlendiren satırları yazdı ‘Günlük’üne: “Belki de anlaşılacak önemsenecek bir şey yazmadım, yapmadım. Sadece yazı hayatı denen çamura bulaştım, yeni öfkeler edindim o kadar.” (Oğuz Atay, Günlük s.220)  ‘Geleceği Elinden Alınan Adam’ 40 yıl önce ayrıldı aramızdan. ‘Eylembilim’in devamında üniversitede neler olacaktı ya da ‘Türkiye’nin Ruhu’ hangi üslupla yazılacaktı, bilebilseydik keşke. Anlaşılan Atay’ı okumak, yaşamı Atay Öncesi-Atay Sonrası diye ayırmak yetmiyor biz açgözlü okuyucularına...

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN