‘Sözleşme’nin satır araları: Hoca’nın zihnindeki Türkiye

‘Sözleşme’nin satır araları: Hoca’nın zihnindeki Türkiye

Başbakan Davutoğlu, 100 maddelik Yeni Türkiye Sözleşmesi'yle, bir anlamda Türkiye’ye “Nasıl bir ülke” hayal ettiğini anlatmış oldu. Zihnindeki Türkiye nasıl bir devlet olacak, bu ülkenin vatandaşları nasıl yaşayacak ve Davutoğlu'nun hayalinde nasıl bir gelecek beliriyor?

KARAR ANALİZ

Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin seçim beyannamesiyle birlikte, ilk kez farklı bir şey yaparak 100 maddelik bir vizyon belgesi açıkladı.

350 sayfalık beyannamenin yanında 100 maddelik Yeni Türkiye Sözleşmesi...

Bir anlamda yeni Başbakan, Türkiye’ye “Nasıl bir ülke”  hayal ettiğini anlatmış oldu. Zihnindeki Türkiye nasıl bir devlet olacak, bu ülkenin vatandaşları nasıl yaşayacak ve Davutoğlu gözlerini kapadığında hayalinde nasıl bir gelecek beliriyor?

Bütün bu soruların cevabı 100 maddelik “sözleşme”de yer alıyor. Açıkçası, seçim beyannamesinden daha önemli ve daha dikkat çekici bir metin...

İlk kez bir lider böyle bir belge açıklıyor ve ilk kez de tarihten bugüne, bugünden geleceğe kesintisiz bir yürüyüşün izlerini kolaylıkla sürebiliyorsunuz.

Başbakan Davutoğlu’nun 100 maddelik Yeni Türkiye Sözleşmesi’nin içinde çok kilit ifadeler var. Bunların altı çizilince Başbakan’ın zihnindeki ülkenin ve o ülkenin vatandaşlarının yeri ortaya çıkıyor.

Şu ifadelere bakalım...

Başbakan 6. maddede şöyle diyor: “Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi insan onurunun korunmasıdır.”

İnsan onuru bir devletin korumak zorunda olduğu en kıymetli değerdir. Davutoğlu bunu dile getiriyor. Devamında 6-7 maddede bu vurgu yapılıyor. Mesela 11. Madde... “İnsan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse hiç bir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınamaz.”

15-04/16/ahmet-davutoglu-sare-davutoglu-secim-beyannamesi-46.jpgDavutoğlu’nun bir perspektif koyarken bunu mutlaka “tarih” bilinciyle
çerçevelediği sır değil. Nitekim, “sözleşme”de güçlü bir tarih ve gelenek vurgusu var.


Bu yaklaşımı yine sözleşmenin üçüncü maddesindeki şu ifadelerle okuyalım: “Yüz yıl önce Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nın acıları üzerinde onurlu bir İstiklal Savaşı vererek Cumhuriyetimizi kuran neslin torunları olarak bizler bu onurlu savaş sonunda özgürleştirilen vatanımızın asli sahipleriyiz” diyor.

Şimdi toparlayalım... Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Roman... Herkes vatanın ortak sahibi. Bu ifadede de Kürt meselesinde çözüm perspektifi derinden şekillenmiş. Bu yaklaşım, diğer bölümlerde “eşit vatandaşlık” ilkesiyle de güçlendiriliyor.

Nerede Davutoğlu, orada tarih

Davutoğlu’nun bir perspektif koyarken bunu mutlaka “tarih” bilinciyle çerçevelediği sır değil. Nitekim, “sözleşme”de güçlü bir tarih ve gelenek vurgusu var. 17. madde ise tam olarak geçmişten geleceğe yaklaşımını ifade ediyor. “Yüzyıllardır Anadolu'da gerçekleştirdiğimiz ortak medeniyet birikimi, bu medeniyet birikimi üzerinde yükselen Selçuklu ve Osmanlı düzenleri, yüz yıllık Cumhuriyet kazanımları ve yarım asrı geçen demokrasi tecrübesine dayanarak son 12 yıllık toparlanma döneminden sonra tam bir özgüven içinde 21. yüzyılın yükselen güçleri arasına girmeye hazırlanıyoruz.”

Yeni anayasa olacak ama nasıl!

Yeni ve sivil bir anayasa olacak? Nasıl olacak?

Şöyle... 

“(24.madde) Bu çerçevede düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onurunun ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır ve anayasal koruma altındadır.”

Devlet ile birey ilişkisinin ruhu nasıl uyum sağlayacak?

“(30. madde) Siyasal meşruiyet, siyasal düzenin asli kurucusu olan vatandaşlar ile bu düzenin görünen yüzü olan devlet arasında kurulan bir rıza ilişkisinin ve toplumsal sözleşmenin ürünüdür.”

Peki, idari sistem, yasama, yürütme ve yargı nasıl birlikte yürüyecek? Bu hassas sorunun cevabı da 46. maddede:

“Güçler ayrılığı ilkesine dayanan anayasal düzenimizde demokratik hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiçbir güç olmayacaktır.”

Devamında da 60. maddede şu yaklaşımın altı çiziliyor: “Her ne surette olursa olsun yürütme erki de yasama ve yargı erki gibi anayasal denetime açık olacaktır.”

Evet, başkanlık şart ama denetim de

Başkanlık sistemini istiyor ve nasıl bir sistem istediğini de yine kesin ifadelerle ifade ediyor. 58. Madde bunu anlatıyor:

“Başkanlık sistemini, zikrettiğimiz özgürlükçü Anayasal çerçevede, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı bir yönetim modeli olarak tasavvur ediyoruz.”

Sözleşme’nin asıl söylediği şu... Başbakan Davutoğlu, ülkeyi değiştirme görevine dört elle sarılmış durumda. Devraldığı mirası “12 yıllık toparlanma dönemi” olarak takdir ederken, önümüzdeki döneme “özgüvenle” girme iradesini her satırda heyecanla vurguluyor. Genel Başkan olduğu Kongre’de “kurumsallaşma” vaad etmişti. Şimdi, 7 Haziran’a tam bu sözü verdiği yerden yürüyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN