31 Mart 2019 seçimlerinin siyasi anlamı

Türkiye, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başlayan, 2015’te iki, 2017’de bir, 2018’de iki oylamayla, 4 yılda 7 kez sandığa gitti. Mart seçimleri sekizinci oylama olacak ve yaklaşık altı ayda bir seçim ortalamasına sahip bir evrenin kapanmasını ifade edecek.

Kapanacak olan herhangi bir siyasi dönem değildir, biri politik düzene diğeri siyasal sosyolojiye ilişkin iki önemli sonucu olmuştur.

İlk sonuç kişiselleşmiş iktidar düzeni, parti-devleti modeli ve fiili kuvvetler birliğinin kurumlaştığı plebisiter-otoriter siyasi bir fasıla geçişe, tarihi büyük kırılmaya işaret eder. Kırılmanın arkasında, AK Parti iktidarının kesimler ve değerler arası sentez/köprü politikalarını, buna bağlı olarak “özgürlük-siyaset-sorun çözümü” ilişkilerine dayalı stratejiyi terk etmesi yatmaktadır. Diğer bir ifadeyle karşı karşıya kaldığı siyasi riskler, sorunlar ve (Suriye’de Kürt meselesi, darbe girişi, devlet krizi gibi) yeni siyasi girdiler karşısında ve bunları vesile ederek, otoriter ve muhafazakar bir cumhuriyet yönetim inşasına yönelmesi bulunmaktadır.

2014-2018 arası seçim maratonu bu paradigma değişiminde yerine getirdiği plebisiter işlevle önemli bir rol oynadı. Değişim ve yeni düzen inşası bir yandan halk onayına ve desteğine açılmış, öte yandan plebisiter siyasi iklimde muhafazakar topluluk hassasiyeti, iktidar tarafından, tehdit, tehlike, beka, özgüven ve özellikle muhafazakar kazanım girdisi veya kayıp riski gibi vurgularla yeniden oluşturmuştur.

Nitekim saydığımız seçimler içinde ana omurgayı 2014 Ağustos ayında cumhurbaşkanın ilk kez halk tarafından seçilmesi, 2017’de referandumla başkanlık sisteminin onaylanması, 2018’de ise bu sistemin fiilen uygulanmasına start veren başkanlık seçimi meydana getirir. 2015 ve 2018 genel seçimleri ise bu geçişi mümkün kılan, teyit eden, bu çerçevede siyasi bir atmosferi, ittifakları, ayrışmaları ortaya çıkaran rol oynadı.

Ağustos 2014’te açılan Mart 2019’da kapanacak dönem sadece siyasi paradigma ve muhafazakâr eğilimlerin istikameti bakımından değil, toplum-siyaset ilişkileri açısından da önemli kırılmalar (dönemin ikinci sonucu) içermektedir.

Türkiye, bu geçiş esnasında yeni düzenle ilgili olarak yüzde 50-50’lik iki ayrı bloğa bölündü. 3-5 puana (1-2 milyon seçmene) dayanan kırılgan bir çoğunluk düzeni, meşruiyet kavramını tek bacaklı hale getiren ve keyfileştiren çoğunlukçu bir teyit sistemi, yeni siyasi sayfanın hukuk devleti ilkeleri bakımından içerdiği pek çok ihlal hali yanında, bugün, Türk toplumunun karşısına dikilen en ciddi demokrasi sorunlarından birisidir. Siyasi davranışta kültürel kimlik tercihlerinin geleneksel ve önemli bir rol oynadığı, yaşam biçimi ve aidiyetlere ilişkin çatışma eksenlerinin ana belirleyen olduğu Türkiye siyasal sosyolojisinde, bu nitelikler bugün itibariyle daha keskin, hatta patolojik hale gelmiş durumdadır. Türkiye 2019 yılına yeni anayasal düzenin kurumlaştırdığı, kimlikçi ve popülist iktidar söylemin beslediği, çoğunlukçuluğa dayanan tercih düzeni üzerinden adeta geçişsiz bir kimlik kutuplaşmasıyla girmiş bulunuyor. Bu kutuplaşmanın kimlikler arası geçişlere kısmen müsaade eden yerleşik toplum-siyaset ilişkilerini bozduğunu, siyasi tercihlerde özgür bireyselliğe savaş açtığını, kültürel aidiyet kastlaşmasını teşvik ettiğini söylemek abartılı olmaz.

31 Mart seçimlerini, bu koşullarda her şeyden önce siyasal-toplumsal mevcut durumun, diğer ifadeyle değişime yönelik teyit/itiraz kutuplaşma evresinin son seçimleri olarak ele almak gerekir.

Gerçekçi olmak gerekirse, önümüzdeki yerel seçimler bu çerçevede ne kent yöneticilerine dair tam ve saf bir tercih olacaktır ne de anlamlı bir değişim vaadi içermektedir. AK Parti’nin yüzde 30’lu rakamlara inmesi, Cumhur ittifakının istediği sonuçlara ulaşamaması, İstanbul veya Ankara’nın muhalefetin eline geçmesi halinde bile iktidarın duruşunda bir değişim beklemek beyhude olur. Böyle bir sonucu “güvensizlik” kabul edecek, yeni bir erken seçim kapısını aralayacak tavır da mevcut iktidarın kazanmaya endeksli siyasi, nevi şahsına münhasır etik anlayışına çok uzaktır.

"AK Parti’nin yüzde 30’lu rakamlara inmesi, Cumhur ittifakının istediği sonuçlara ulaşamaması, İstanbul veya Ankara’nın muhalefetin eline geçmesi halinde bile iktidarın duruşunda bir değişim beklemek beyhude olur."

Bununla birlikte siyasetin sadece iktidar denkleminden ibaret olmadığı muhakkak. Yukarıda belirttiğimiz türden, AK Parti’yi ve cumhur ittifakını örseleyecek ihtimaller, şüphe yok ki, muhalefet cenahını hareket geçirme gücüne sahip olurlar. Yeni umutlara, arayışlara, çabalara yol açabilirler. Muhalif partilerin ittifak alanının genişlemesinden yönetim değişikliklerine, kimi siyasi oyuncuların oyundan düşmesinden yenilerinin devreye girmesine uzanan bir cesaret ve umut hattı oluşabilir. Böyle bir durumda Mart seçimleri 2014-2019 evresinin son seçimi olmak kadar, yeni bir dönemin başlangıç seçimine dönüşecektir.

Bunun olup olmayacağını ve çapını zaman gösterecek.

Mart seçimleri sonrası ilk olağan seçim 2023’te yapılacak. 31 Mart’ın sonuçlarından bağımsız olarak, seçimsiz bu uzun döneme ilişkin şu üç kanaatimi paylaşmak isterim

  1. Siyaset-toplum-devlet ilişkilerinde veya yeni siyasi düzene ilişkin algıda sıradanlaşma/normalleşme beklemek doğru değildir. Seçim sonrası dönem, iç siyasi mücadeleler açısından yeni kurumsal-siyasal yapıdan geri dönüş arayışları, imkanları ve fırsatları üzerine kurulu olacaktır. Bu çerçevede yeni siyasi faslı sahiplenen/derinleştirmek isteyen ve itiraz eden/ters çevirmeye çalışanlar ayrımı, temel çatışma eksenini oluşturmaya devam edecektir.
  2. Kültürel aidiyetler ve siyasi tercihler arasında sıkı ilişkilerden oluşan bloklaşmanın esneme ihtimali, (muhafazakâr alanda ortaya çıkabilecek yeni hareketliliklerle, farklı eğilimler arası sentez iddiası taşıyan ezber bozucu ittifaklarla) buna yönelik esnetilme politikaları siyasi faaliyetin önemli kalemlerinden birisini meydana getirme potansiyeli taşımaktadır.
  3. Seçimsiz dönem iktidar paydaşları arasındaki karşılıklı ihtiyaçların azalabileceği, iç gerginliklerin öne çıkabileceği kadar uzun bir evreyi oluşturmaktadır. Bunun yanında hassas ve değişken bölgesel ve uluslararası dengelerin, kırılgan ekonomininhakimsiyasi söylem ve ilişkiler üzerinde ciddi ve değiştirici etkiler yapma ihtimali yüksektir.

Demokrasi-otoriterlik sarkacında ilk uca geri dönüş umudunu her zaman korumak ve zorlamak gerekir. Umalım 31 Mart yerel seçimleri bu istikamette bir işlev görsün.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum