CHP: Giden ve gelen (ler)

Hafta sonu yapılan CHP Kurultayı’nda genel başkan değişimi yaşandı. 13 yıl sonra gelen bu değişik anlamı ve yarattığı beklentilerle siyasi gündemin tartışmasız bir süre en önemli maddesi olarak kalacak.

Önce Kılıçdaroğlu’yla ve kurultaya geliş süreciyle ilgili birkaç gözlemimi belirtmek isterim.

Kılıçdaroğlu hiçbir zaman karizmatik ve sürükleyici bir lider tipi değildi. Ancak ülkenin yaşadığı “kültür savaşları”nı aşma konusunda büyük bir çaba gösteren, CHP’yi tipik ve dar ideolojik alana hapsolmuş bir “laik kimlik” partisi olmaktan çıkarmaya çalışan ve bunları, kısmen de olsa, başardığı oranda, hem kendi siyasi partisi hem Türkiye için önemli işler yapan bir lider oldu. Bu istikamette, kuruculuğu ve koordinatörlüğü yaptığı “Altılı Masa” ittifakı, sağ ve sol arasında kimlikler üstü demokrasi merkezli bir siyasi birlikteliğinin ülkedeki nadir ve değerli örneklerinden birisiydi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini az farkla kaybetti. Tersi olsa, çok değil 1,5 milyon oy kaysa ve kazabilseydi, bugün Türkiye Kılıçdaroğlu’nu, Kürt meselesini, demokratik ittifakı farklı açılardan, onun liderliğinde tartışıyor olacaktı.

Ne var ki siyasette seçim ve sonuç önemlidir.

Kılıçdaroğlu ve Altılı Masa yenilgiye uğradı ve fatura doğal olarak taşıyıcıya, CHP liderine çıktı.

Bedel siyasi olarak altılı masanın dağılmasıydı. Dağıldı.

Bedel siyasi ve etik olarak Kılıçdaroğlu’nun liderliği devretmesiydi. Devretmedi.

Gerekçesi, seçim başarısızlığının getirdiği fırsattan istifade etmek isteyenlere set çekmekti. Bunda da kısmen haklıydı. Nihayetin de Özgür Özel, İmamoğlu çok hızlı bayrak açmış ve seçim sonuçları üzerinde sörf yapıyorlar ve değişimi lider ismine indirgiyorlardı.

Ancak, istifa etmeyip “gemiyi salimen limana yanaştırmakla” ile bir dönem daha lider kalma iddiası arasında ciddi bir fark bulunuyordu.

Yanlış burada başladı. Üstelik görmediği bir şey daha vardı Kılıçdaroğlu’nun. O da CHP seçmenindeki ve kamuoyundaki kuvvetli değişim rüzgarı ve isteği; hatta yenilenme, tazelenme ihtiyacıydı. Nitekim fırsatçı davransın davranmasın, İmamoğlu partinin lideri olarak görülmek istenen isimdi.

Kemal Bey bunu hissedip, çekilebilirdi. Ama, yenilmeyi tercih etti.

Daha önce yazmıştım, tekrarlamak isterim: Bunlarla birlikte, 2008’den bu yana gösterdiği CHP’yi kimlik üstü kılmak çabası, çatışma iklimine son verme arayışı ve egosunu geri plana iten lider olma performansı nedeniyle, her Türk demokratı, CHP’li olsun olmasın, Kılıçdaroğlu’na teşekkür borçludur.

Gelelim madalyonun diğer yüzüne…

Ülke sathında ve siyasi partiler düzeyinde demokrasi mekanizmalarının aşırı tahrip olduğu, tek adam rüzgarının estiği bir dönemde, CHP kurultayı, kurultaydaki demokratik yarış, önemli bir gelişmedir. Bunun altını kuvvetle ve önemli çizmek gerekiyor.

Ve asıl soru: Ne beklemek gerekir CHP’nin yeni yönetiminden…

CHP, bu kurultayla fiili eş başkanlı bir düzene geçti. Özel-İmamoğlu liderliği, bir dönemin Erdoğan-Gül ikilisinin durumdan daha çetrefil görünüyor. Yeni ikilinin, ilk işi fiili bir işleyiş düzeni yerleştirmek olacaktır.

Yerel seçimlere kadar bu bakımdan bir sorun yaşanacağını sanmam. Ancak seçimler sonrası İmamoğlu kazansa da kaybetse de, parti iktidar işleyiş ve taşıyıcılık mekanizması CHP için erilecek ilk sınavdır.

İkinci önemli mesele, “nasıl bir siyaset, nasıl CHP” sorusuna verilecek yanıttır. CHP, işi karizmatik lider rüzgarıyla mı götürecektir yoksa siyaseten çağa, dünyanın ve ülkenin gereklerine uygun ikna edici bir siyasi melodi mi üretecektir?

CHP Türkiye siyasetini yeni bir hava getirip getirmeyeceğini esasen bu sorunun yanıtı belirleyecek…

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum