4 Mayıs bayram olsun

Bu ülkenin neyin bayram olup neyin olmayacağı konusunda ikircikli bir hali vardır. Kemalizm’in dini bayramlara alternatif olay ve gün yaratma ‘ihtiyacı’ epeyce trajikomik sonuçlar doğurmuştu. Bunların en meşhuru Samsun’a ayak basış tarihi olan 19 Mayıs’ın ‘Gençlik ve Spor’ bayramı olma hikayesi… 27 Mayıs’ın bile, sonradan bayram niteliğini kaybetmiş olsa da, bir süre heyecanla kutlanabildiği bir ülke burası.

Bayram ihsas etme çabaları sadece ‘laik’ bir vatandaşlık ve aidiyet yaratma isteğinden kaynaklanmıyordu. Aynı zamanda bayramı ihsas edenin toplum ve tarih önünde meşruiyetini de tescil ettiği düşünülüyordu. 27 Mayıs’ı ‘bayram’ olarak kutladığımız sürece 1960 darbesini sorgulamamız da haliyle abesti… Bu açıdan bakıldığında bizdeki bazı bayramlar bir dönemin ideolojik olarak kapanıp yeni bir dönemin açıldığının işaretidir ve zorunlu bir toplumsal kabul yaratılarak yeni rejimin ya da rejimin yeni yüzünün meşru olduğunu dünya aleme bildirmeyi amaçlar.

***

Ancak bu eski bayramların çoğunun basit bir sorunu vardı: Toplumsal sahiplenme yaratılamıyordu… Çünkü devletçi bir bakışla üretildiği için topluma hiç ‘dokunmamış’ ya da toplumu bölmüş bir olayı ‘ulusal’ ölçeğe taşımak pek mümkün değildi. Devlet erkanınca ne kadar zorlansa, valilik, belediye ve okullarda zorunlu hale getirilip kent alanlarına taşınsa da, kutlamalar gerçekte resmi düzlemde tıkanıp kalıyordu. Aslında geriye bakınca tüm ülkenin, ya da en azından kahir ekseriyetinin memnun kaldığı tarihsel bir olaya ne kadar hasret olduğumuzu daha iyi anlıyoruz.

Ama şimdi elimizde bir fırsat var… Davutoğlu’nun Erdoğan’la yaptığı tarihi 4 Mayıs görüşmesi veya daha görkemli bir olayı uygun bulanlar için kongre tarihi olan 22 Mayıs ulusal bayram ilan edilebilir. Bunu kinaye olarak söylemiyorum… Herhangi bir olayın bayram ilan edilmesi için gerekli olan ana koşulun sağlanmış olduğunu gördüğümüz için söylüyorum. Son dönemde başka hiçbir olayda toplumun bu denli ‘sevinçte’ buluştuğuna tanık olmadık.

***

Önce meseleyi tersten ele alalım: Davutoğlu’nun görevi bırakmaya zorlanmasına kimler üzüldü, bir bakalım… Görünen o ki samimiyetle üzülenler epeyce dar bir kesim ve hepsi de AK Parti’li. Bunların içinde Davutoğlu’nun yakın çevresi, çalışma arkadaşları da var ama sosyolojik açıdan önemsiz bir oran. Dikkate alınması gereken ‘üzülenler’ Davutoğlu ile birlikte evrensel standartlarda, rasyonel bir inşa sürecinin başlayacağını umanlardı. Çoğunlukla iyi eğitimli, kentli, orta üst sınıf, yeni kuşak, küresel niteliklere haiz muhafazakarlar. Toplam nüfusun en fazla yüzde 5’i, pek pek 7-8’i…

Buna karşılık Davutoğlu’nun gidişi ve tüm yetkinin Erdoğan’da toplanıp uygulamada da karşılık bulacağının anlaşılması geri kalan herkeste büyük bir coşku yarattı. Başta tabi ki kendilerini Reisçi olarak tanımlayanlarda… Siyasete tutunmak için başka imkanı olmayanların kariyer hayallerini anlayışla karşılamak gerekir. Ancak sosyal medyaya baktığımızda örneğin Gülen cemaati mensuplarının da büyük sevinç içerisinde oldukları anlaşılıyor. Aynı durum PKK destekçileri için de geçerli. Dahası CHP ve MHP’liler de son derece memnunlar.

***

Bu kadar çok insanı aynı anda sevindiren bir olay herhangi bir toplumun önüne kırk yılda bir gelir. Bu denli düşman olanların nasıl ortak bir duyguda buluştuğu ile kafamızı yormayalım, belki de bir daha yıllarca nasip olmayacak şu yerli ve milli bayramın tadını çıkaralım derim.

YORUMLAR (78)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
78 Yorum