Çözüm zihniyeti

Çatışma çözümlerinde diğer ülke örneklerinden yararlanılabileceği varsayımının sınırları var. Farklı bir tarih, kültür ve çatışma pratiğinin ötesinde muhtemelen farklı zihniyetlerden de söz ediyoruz. Tarihi, kültürü ve yaşanmış olanı değiştirmek mümkün değil… Ama zihniyet alanında açık bir kapı var. Çünkü nispeten çözüm üretilebilmiş bütün örnekler demokrat zihniyete doğru kayıldığını, oysa çatışma öncesinde hiçbir ülkede bu zihniyetin egemen olmadığını söylüyor. Diğer bir deyişle çözüme yönelenler fıtratları uygun olduğu için bunu becermiş değiller. Kendilerini demokrat zihniyete zorlayarak bunu yapmışlar.

***

Diğer taraftan demokrat zihniyetin kendine has bir istatistiki özelliği bulunuyor. İnsan ilişkilerinde bu zihniyeti egemen tarz olarak sergileyenlerin oranı çok küçük… En ‘demokrat’ saydığımız ülkelerde bile oranlar iki haneli rakamlara pek çıkmıyor. Buna karşılık hangi coğrafya veya kültürden olurlarsa olsunlar, insanların çok büyük yüzdesi bu zihniyeti pratiğe dökecek durumlar yaşıyor. Dolayısıyla demokratlık denen yaklaşım hemen herkesin bildiği, görünce tanıdığı, kendisine yapıldığında memnun kaldığı, değerli bulduğu ama uygulamada sergilemekte zorlandığı bir tutum.

Hiç tanımadığınız insanlarla birkaç gün geçirip, sonrasında onların sizi nasıl gördüğünü dinleme şansına sahip olabileceğiniz grup çalışmalarında bu durum çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Gruplara katılmadan önce katılımcıların büyük çoğunluğu kendilerini esas olarak ‘demokrat’ diye tarif ediyor. Birkaç günlük seminerin sonunda aynı soru sorulduğunda ise oran 3-4 misli azalıyor. Kısacası ‘öteki’ ile muhatap olunan samimi ortamlar sizi kendi gözünüzde objektif kılabiliyor. Hala kendisine mültefit bakıp demokrat olarak görenler olsa da, bu iddia grup önünde bir zül olarak taşınmak zorunda kalınıyor.

Bu tür çalışmalar çatışma çözümü arayışlarının da temelini oluşturmakta. Zihniyet kavramı çözüm yolunda kaçınılmaz olarak size eşlik ediyor ve sizi sınıyor. Demokratlığa ne denli yaklaşılır ve kültürel olarak hazmedilirse, çözüm de o denli sahici ve kalıcı olabiliyor.

***

Bu bağlamda genelde zihniyete, özelde demokratlığa ilişkin iki unsurun altını çizmekte yarar var. Birincisi demokratlık kendimizi sandığımız değil, başkalarının bize atfettiği bir nitelik. Yani ‘demokrat’ olmak kendimizce demokratlık sandığımız şeyleri yapmakla olmuyor. Karşımızdakinin bizi ‘demokrat’ olarak görmesine neden olacak şekilde davranmakla oluyor. İkincisi, demokratlık savunduğumuz fikirlerle değil, sergilediğimiz tarzla ilintili bir kavram. Yani ‘demokrat fikir’ diye bir şey yok. Demokratlığı belirli ideolojilerin içine yedirmiş olanlar, sırf o ideolojiye uygun görüşler savundukları için kendilerini demokrat sanabilirler. Ama bir zihniyet olarak demokratlık neyi savunduğunuz değil, onu nasıl savunduğunuzla bağlantılı.

Bu arka plan Kürt meselesinin çözümü için de uyarıcı bir zemin oluşturuyor. Bir sonraki konjonktürde bozulmayacak kalıcı bir çözüm, ancak her iki tarafın da aynı anda ve birbirinden teşvik alarak demokratlığa adım atmasıyla olacak. Taraflar bunu ‘öteki’ için değil, kendileri için yapacaklar. Süreç tabi ki yavaş başlayıp kendisini gerçeklikle sınayarak, karşılıklı güveni tedricen yerleştirerek gelişecek. Ama bunun başka yolu bulunmuyor… Birbirini yok ederek ilerlemenin çözüm üretme ihtimali yok. Tarihsel ve kültürel farklar ne denli güçlü olursa olsun, her aktörün kendi somut koşullarında ‘çözüm zihniyetini’ sergilemesi gerek... Bunu beceremezsek, suçu karşı tarafa yıkmak pek inandırıcı olmaz…

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum