Demokrasi Doğu’da neden işlemez?

Demokrasiler gerçekte epeyce karmaşık rejimler ama basit bir teorik zemine otururlar. Toplumdaki farklı kesim, aidiyet ve kişisel tutumlar siyasi partiler aracılığıyla rekabete girerler ve kazanan ülkeyi bir süre için yönetir. İktidarların devamlılığı kendi dışındaki talepleri de dikkate almasını gerektirdiği için, genellikle eşitlik, adalet ve özgürlükler yönünde adımlar atılır ve bu da sistemi tahkim eder. Nihayette bu toplum olma halini de pekiştiren bir dinamik olduğu için demokrasiyi vazgeçilmez kılacaktır. Kısacası demokrasi sürecine giren bir ülkede iktidarların ‘yapmaları gerekeni’ yaptıkları ölçüde, rejimin giderek güçlenmesi beklenir.

Böyle bakıldığında demokrasinin normal durumlara normal yanıtlar getiren bir rejim olduğunu söyleyebiliriz. Tabii eğer toplumun farklı kesimlerden oluştuğunu, bireylerin farklı tutumlar alma hakkının olduğunu ve devletin de kendisine iletilen taleplere ilkesel olarak olumlu bakması gerektiğini düşünüyorsak.

***

Ne var ki toplumsal kesimlerin ideolojik bakışı tam olarak öngörülebilir değil. Toplumsal tercih ve taleplerin ne yöne gideceğini de pek bilemiyoruz ve bunlar daha önce rastlanmayan davranış kalıpları üretebiliyorlar. Örneğin günümüz teknolojisinde yalan bir haber üzerinden geniş yığınların tahrik edilerek vahşet ve vandalizme sürüklenmesi mümkün. Öte yandan toplumun içinde zaten tahrik olmaya hazır insan ve grupların var olduğunu ve ‘yanlışın’ çok önceden yapılmış olduğunu da söyleyebiliriz.

Ancak burada kaçınamayacağımız bir ikilem mevcut: Sonuçlara bakarak geçmişte yanlış aramak kolay… Oysa bugüne bakarak gelecekteki muhtemel istenmeyen sonuçları üretecek olan hangi ‘yanlışları’ yaptığımızı söyleyebilmek o kadar kolay değil. Çünkü basitçe söylersek ‘neyin neyi etkileyeceğini’ bilmiyoruz… Belirsiz ve bilinemez olan toplumsal devinim karşısında kaçınılmaz olarak sürekli yanlış yapıyor ve onları düzeltmek durumunda kalıyoruz. Bu bir açmaz, çünkü çözüm olarak bulduğunuz adımın istenmeyen bir sonuç doğuracağından ve dolayısıyla ‘yanlış’ olacağından emin olabilirsiniz.

Demokrasiler bu açmazın ‘normal’ toplumlar üretme ve onlara ‘normal’ tasarruflarla yaklaşma sayesinde aşılabileceğini varsayıyor. Ama toplumların bazen anormal hale gelebileceklerini de kabulleniyor. Bu durum ‘güçlü’ ve ‘zayıf’ demokrasi ayrımına gönderme yapıyor. Buna göre ‘güçlü’ demokrasiler anormal durumlara bile normal yanıtlar getiren ve böylece anormal durumu normalleştiren rejimler. ‘Zayıf’ demokrasiler ise ya anormal durumlara normal tedbirlerle cevap vermek istese de beceremeyen, ya normal adımlar atsa bile kontrolü elden kaçıran, ya da söz konusu anormal durumlara daha baştan anormal hamlelerle cevap veren rejimler…

***

Batı dünyası uzun süredir kendisini ‘güçlü’ bir demokrasi olarak gördü ve mukayeseli olarak bakıldığında haksız değildi. Buna karşılık Doğu’ya gidildikçe ‘zayıf’ demokrasilerle karşılaşılıyor, demokratik ilerlemenin istikrarlı bir çizgi izlemesi mümkün olmuyordu. Doğal olarak birçok kişi bunun nedenini merak etti… Din, ırk gibi nedenler anlamsızdı, çünkü Doğu’nun neredeyse bütün etnik ve dinsel kimlik sahipleri benzer şekilde davranıyor, demokrasiye uygun bir siyasi kültüre sahip değil gözüküyorlardı.

Belki de mesele, Doğu ile Batı arasında ‘toplumun anormalleşme türü’ açısından temel bir fark olmasıdır. Belki de Batı demokrasileri sadece ‘belirli’ anormallikler üreten bir toplum üzerinde yükselmiştir… Belki de Doğu’daki türden anormalleşmelerde Batı tipi demokrasi yetersiz kalmaktadır, çünkü mesele kimlikler değil, toplum olma halindeki ve bunu ayakta tutan zihniyetteki farklılıktır ve söz konusu zihniyet geçişi henüz yaşanmamıştır.

YORUMLAR (49)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
49 Yorum