Kürt meselesinde acil durum

Kürt meselesinde fazlasıyla kolaycı bir noktaya gelindi. PKK karşısındaki askeri başarı ve örgütün hendek savaşında Kürt toplumu tarafından desteklenmemesi, sanki meselenin ‘çözülmesi’ gibi ele alınıyor. Hükümet yetkilileri bölgeye gittiğinde de teşkilat ve yerel bürokrasi muhtemelen benzer bir izlenim veriyor. Kimse ‘tatsızlık’ çıkarmak istemiyor belki ama tablo o denli ‘pembe’ değil…

İşin ciddiyetini tersten bir soru ile anlamak daha kolay: Son PKK kalkışmasında eğer bölge halkı örgüte destek verseydi, şu an nasıl bir durumla karşı karşıya olurduk? Bunun ülkenin geneline sıçrayacak bir savaş hali olacağı açık. Böyle bir ortamın Türkiye’nin ekonomisinden dış politikasına ne tür sonuçlar üreteceği de öyle… Unutmayın ki PKK’nın ‘halk savaşı’ çağrısına olumlu yanıt verilmemesinin nedeni bunun ‘mantıksız’ bulunması, olayın bir ‘eziyet’ olarak yaşanacağının idrakidir. Diğer bir deyişle bugün iktidarın lehine olan tabloda iktidarın olumlu katkısı pek de yok… Her iki aktörün de katkısıyla yaşandığı düşünülen Çözüm Süreci döneminin olumlu payı ve örgütün stratejisinin olumsuzluğu var. Ya PKK ilerde insanlara ‘mantıklı ve haklı’ gözüken bir taleple gelirse? Devletin bu ihtimali önlemek üzere ciddi bir hazırlığının olması gerekiyor ve bu tespit bizi Kürt meselesinde kalıcı ve sağlıklı çözümün olmazsa olmaz koşulunu hatırlatıyor: Çözüm bölgedeki Kürt halkının doğru, adil ve yaşanılır bulacağı bir birlikteliği ima etmek zorunda. Bu yeterli bir koşul değil tabi ki… Ama gerekli koşul. Tatmin edilmediği takdirde tüm ülkeyi kaosa sürükleyebilecek bir koşul.

***

Sadece hükümetin değil, Kürt olmayan ve bu sorunu çözmek isteyen herkesin ciddiyetle üzerinde durması gereken beş nokta var. Birincisi ne kadar özverili çalışılırsa çalışılsın istihbaratta daha bir süre aksamalar olacak, çünkü Gülencilerin uzun süre hakimiyeti ve ardından gelen tasfiyesi istihbaratçılığın gerektirdiği kurumsallaşmayı tahrip etti. Boşalan pozisyonlara getirilenler ise geçmiş devlet aklının temsilcileri oldu. Onların alışkanlıkları ve ait oldukları kültürün bugün bir avantaj teşkil ettiğini söylemek ise zor... İkinci olarak PKK ile mücadelenin özel timler gerektirdiği bu safhada, uzun süre birlikte çalışmış olan savaşçı birimlerin hak ihlalleri konusunda fazla duyarlı olmalarını sağlamak kolay değil. Her ölüm bir yandan işi bırakma dürtüsünü uyarıyor, diğer yandan da intikam duygularını perçinliyor. Nitekim Sur’da verilen nispeten iyi sınava karşın örneğin Cizre’de ‘işlerin hiç de öyle olmadığı’ bölgede biliniyor ve söyleniyor. Üçüncü olarak, bugün bölgedeki gençlerin halen yüzde doksanın üzerinde oranlarla örgüte yakın durduklarını görmek durumundayız. Hendeklere destek vermemek bu gençleri ideolojik olarak PKK karşıtı yapmış değil. Örgüte genç katılımı ise 12-14 yaş aralığına inerek ve neredeyse aynı hızda sürüyor. Üstelik yaşın düşmesi ailede psikolojik açıdan bir ‘bütün’ olarak katılma duygusu üretiyor. Buna binlerce ölümün ailelerde yarattığı travmayı ve bunun olası siyasi sonuçlarını ekleyebilirsiniz. Dördüncüsü her geçen gün bölgede Kürtlük aidiyeti ve bilinci artarken, örgütle aynı terimler paylaşılmasa bile ‘statü’ talebi etrafında yoğunlaşan bir beklenti oluşuyor ve çözüm devletten bekleniyor. Nihayet beşinci olarak, bu çatışma atmosferinde eski Hizbullah kalıntıları canlanıyor ve IŞİD ile aralarındaki muhtemel geçişliliklerin kapısı aralanıyor.

***

Anayasa beklenmeden ve ilave adıma gerek kalmayacak şekilde ciddi ve inandırıcı bir ‘toplumsal birliktelik’ paketine ihtiyaç var. Hamaset kendimizi kandırmaktan başka işe yaramıyor.

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum