Türkiye ile İsrail’in anormal ‘normalleşmesi’

Mavi Marmara saldırısından sonra bozulan Türkiye–İsrail ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması için 2013 yılından beri diplomasi yürütülüyor. İsrail’in Haaretz gazetesinin haberine göre ilişkilerin tamiratı için Türk ve İsrailli diplomatlar bugün bir araya gelecekler. Her iki ülke de diplomatik ilişkilerin onarılması için en üst düzeyden siyasal irade ortaya koymakta.

Medyada her ne kadar bu gelişmeyi tarif etmek icin ‘normalleşme’ kavramı kullanılıyor olsa da, aslında yaşanan/yaşanacak olan durumun adı diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıdır. Türkiye ve İsrail oturmuş siyasal sistem ve iktisadi yapılara sahip oldukları için çok boyutlu bir ilişki biçimini sürdürebiliyorlar. Siyasal ilişkilerin çökmüş olmasına rağmen, iki ülke arasındaki ticaret hacmi tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Nasıl ki ekonomik alandaki bu ivme ‘normalleşme’ demek değildiyse, siyasal ilişkilerin kurulmasıyla da ‘normalleşme’ eş anlamlı değil. Normalleşme bundan fazlasını, yani toplumsal kabul ile meşruiyeti gerektiriyor.

***

Türkiye–İsrail ilişkilerinin elitler düzeyinde bir sahipliği var. Hatta daha önce bu ilişkilerin asker, güvenlik ve hariciye bürokrasisinde güçlü kurumsal sahipliği de mevcuttu. Fakat bu ilişkilerin hiçbir zaman anlamlı bir toplumsal sahipliği olmadı. Bunun nedeni aşikar: Filistin Meselesi. İsrail’in bu meseleye yaklaşımında olumlu yönde dramatik bir değişim yaşanmadığı sürece de mevzubahis ilişkilerin toplumsal sahipliği olmayacak; dolayısıyla ilişkiler normalleşemeyip hep kırılgan kalacak.

Aslında bu ‘anormal’ normalleşme İsrail’in bölge siyasetinde yeni bir trendi temsil ediyor. İsrail, şu anda sahip olabileceği en iyi bölgesel ve uluslararası konjonktüre sahip. Bölgesel siyasetin mezhep fay hattı üzerinden yeniden şekillenmesi ve bölgedeki otokratik rejimlerin tarihlerinin en güçlü demokrasi ve özgürlükler temelli meydan okumalarla yüzleşmesi, İsrail için elverişli bir hareket alanı oluşturuyor.

İsrail kendisini hem demokrasi/değişim dalgasının hem de İran’ın bölgede gelişen rolünün karşısında konumlandırdı. Bu iki itiraz onu Arap otokratlarıyla ortak bir zeminde buluşturdu. Bütün Arap diktatörler, bölgedeki değişim dalgası ile İran’ın jeopolitik ihtiraslarını kendilerine yönelik hayati tehlikeler olarak görüyorlar. Böylesi bir ortak okuma da İsrail ile bu Arap otokrasileri arasındaki siyasal mesafeyi azaltıyor.

İsrail, Körfez Ülkeleri başta olmak üzere Arap dünyasıyla ilişkilerinde kısmi bir ‘anormal’ normalleşme yaşıyor. İsrail, uluslararası kurumlar üzerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile gizleme ihtiyaci hissetmeden ilişki geliştiriyor. En son 2015’in Aralık ayında İsrail, merkezi BAE’nde bulunan Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı bünyesinde bir temsilcilik açacağını duyurdu. Yine, İsrail ile Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler Örgütü’nün terörist ilan edilmesi ve Batı ile İran arasında yürütülen nükleer müzakerelerin inkıtaya uğratılması için güçlü işbirliği yaptıkları herkesin malumu.

***

Bölgesel siyasetin İsrail ile Arap ülkeleri arasında yeni bir ilişki biçimini gerektirmesinde garipsenecek bir durum yok. Buradaki asıl mesele İsrail’in Arap ülkeleriyle Filistin dosyasına hiç dokunmadan, hatta bunu hiç gündem maddesi yapmadan ilişkilerini geliştiriyor olmasıdır. Başka bir ifadeyle, İsrail bölgeyle ‘normalleşmesini’, onu bölgeye yabancılaştıran ana konuya değinmeden sağlamaya çalışıyor.

Uzun yıllar Filistin meselesi Ortadoğu’daki bütün sorunların ana menbaı olarak görülürdü; doğal olarak İsrail de Ortadoğu’daki bütün sorunların ana sorumlularından biri. Arap Baharı’nda makaranın tersine sarması, iç savaşların ve terörizmin sahneyi domine etmesi, mevzubahis okumayı zayıflattı. Batı’da İsrail’in Filistin meselesini bir terörizm meselesine indirgemesi her gün daha fazla alıcı buluyor.

Bölgedeki anormal gelişmeler ve reel politik gerekçeler Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesini gerektiriyor. Ama bu durum Türkiye’ye ağır bir sorumluluk da yüklüyor. Bu da Filistin dosyasının, Gazze ve Batı Şeria gibi bileşenlerine bölünüp atomize edilmeden, su ve elektrik ihtiyacı gibi teknik başlıklara indirgenmeden siyasal bir mesele olarak Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde sürekli masada tutulmasıdır.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum