Micio görev başına!

Tam 22 sene önce Floransa’ya öğrenci olarak gitmiştim. 1994’tü…

Daha önce hiçbir kampüs deneyimi olmayan, yatılı okumayı hiç bilmeyen ve bilmek istemeyen bir öğrenci olarak Floransa’da, kendime yemeden içmeden tasarruf yapıp, biraz şehrin dışında ama pek güzel bir ev kiralamıştım.

Şehir merkezindeki evler dar ve uzun camlı, karanlık ve tavanları gibi fiyatları da yüksek evlerdir. Şehrin dışına çıktıkça yapılar daha modernleşir, evler daha ferahlaşır. Benim evim de, bir odanın balkona açıldığı iki odası olan, güzel banyolu, aydınlık, temizlenince kendini gösteren bir öğrenci için fevkalade bir evdi. Eve varışım akşam saatini bulmuştu. Taksiyi her ihtimale karşı kapının önünde tutuyordum. Kapının dışındaki, parlak, üzerinde bir damla bile toz, leke bulundurmayan pirinç kapı zillerinde bana anahtarı teslim edecek hanımın adını buldum ve çekinerek bir kere çaldığımı hatırlıyorum. Ve hoparlörden ‘Chi e’?’ ( Kim o?) sesi geldi. Ürkek, kendime pek de güvenemediğim İtalyancamla ‘ Buona sera, sono Hande, la studentessa turca’ ( İyi akşamlar, ben Hande, Türk öğrenci.) ‘ Ciao cara, arrivo subito’ ‘ merhaba canım, hemen geliyorum.) Demesiyle aşağıya inmesi 3 saniye olan o muhteşem kadınla ilk karşılaştığım anı unutamam. İşte karşımda tüm heybetiyle Signora Giovanna…

16-04/18/italy-landscapes-wallpapers-18-large.jpg

Giovanna 60 yaşlarında, gri saçlı, hafif topluca, çok hareketli ve hararetli bir İtalyan kadını. Beni kapının ağzında sanki uzaktan evine gelmiş yeğeniymişim gibi sarılarak, yanaklarımı da biraz ıslatarak öptüğünü hatırlıyorum. Çok şaşkındım. Alt tarafı sadece anahtarı teslim alacaktım.

Sonra tüm ev ahalisi aşağıya bavullarıma yardım için indiler.,. Daha sonraki yazılarımda bu muhteşem insanları sizlerle tanıştıracağım. Ama şimdi konuyu çok dağıtmayayım.

Neyse apartman daireme çıktık, anahtarlarımı teslim etti, evin gaz, elektrik sistemlerini bir çırpıda gösterdi ve bana yarım saat içinde hazır olmamı, çünkü o akşam için harika bir dana yanağı hazırladığını ve tüm ailece beni yemekte bekliyor olacaklarını söyledi. Giovanna ve ailesi benim karşı komşum hem de ev sahibimdi. Allah’ım ne şans! Tabii yarım saatte hazırdım bile. Elim boş gittiğim için biraz mahcup olmuştum ama… Kalabalık aileyle, daha sonraları pek çok ünlü şeften yeme şansına nail olsam da, asla Signora Giovanna’dan yediğim “guancia del vitello” ( dana yanağı) lezzetini bulamayacağım bu akşam yemeği unutulmazdı. Yemeğin sonunda nezaketen ve de içtenlikle, ertesi günü için, onları, henüz açamadığım bavulumda duran bakır cezvede pişireceğim Türk kahvesi içmeye davet ettim. Onlar bana ben de onlara bayılmıştım. Çook şanslıydım.

16-04/18/floransa-manzara.jpg

O gece heyecandan uyuyamamıştım ve sabah erkenden bavulumda getirdiğim tüm toz bezleri, temizlik malzemeleri ( sanki kıtlık yerine gidiyormuşum gibi anneciğimin yanıma koyduğu) ile zaten bal dök yala temizliğindeki evi bir de kendimce temizlemiştim. Gardırobuma tüm elbiselerimi asmış, evi, banyoyu temizlemiş, balkonumdaki sardunyaları bile sulamıştım. Ve pembe rujunu da sürmüş tatlı Signora ve büyük kızı, psikolog Patrizia bana kahveye geldiler. Henüz Floransa’ya varalı 1 gün bile olmamıştı ama evime misafir bile gelmişti. İyi ki o evi kiralamıştım. Giovanna içeriye girer girmez elime Chianti’den getirttikleri koyu renkli, hafif acı zeytinyağı şişesini tutuşturdu. Evini temizlediğimi, sardunyalarını da suladığımı gören Signora’nın iyice gözüne girmiştim. Hayatlarında ilk defa Türk kahvesi tadacak bu iki tatlı kadınla sohbet o kadar güzeldi ki.. Beni İtalyancam konusunda da çok cesaretlendirmişlerdi. Ve ben kahveyi hazırlarken aralarında ertesi gün ameliyat olacak bir yakınlarından bahsedip durdular. Belli ki bu kişi her kimse onlar için çok önemliydi. Konuşurken Giovanna’nın gözyaşlarını sildiğini gördüm ama meraklı gibi görünüp bir şey sormaya çekindim.

16-04/18/floransa-yaz-okullari-jpg-1460991101.jpg

Sonra ertesi gün akşam yemeğinde onlarda buluşmak üzere sözleştik. Zaten artık hemen hemen her akşam yemeği beraber olacaktık. Hayatımın ilk raviolileri, ilk pasta fresca ( taze makarna), ilk lasagna reçetelerini Giovanna’nın mutfağında uygulamalı öğrenecektim. Şansa bakın…

Ertesi akşam, şehirden bin bir zorlukla bulabildiğim bir demet beyaz krizantemle Giovanna’lara gittim. Giovanna beni görünce ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana sarıldı. Belli ki zor bir gündü herkes için. Ben ise sanki ailenin kızı gibi hemen mutfağa girip tabakları masaya yerleştirmeye başlayıp o sırada gün boyu başıma gelen ilginç olayları anlatıp onları güldürmeye çalıştım. Neşelendiler de biran için. Ama tabii ne olduğunu anlayamamıştım halen ve sormaya da çekiniyordum. Ancak sonunda ‘hastanız nasıl oldu?’ diye sorma cesaretinde bulunabildim. Micio çok hastaymış ve o gün gözlerinden ameliyat olmuş. Ama Micio’nun tek hastalığı da bu değilmiş Micio’nun kalp yetmezliği de varmış. Artık bacakları da tutmuyormuş. İyi de kimdi bu Micio? Micio bu evin kedisiydi. Tam 14 yaşındaydı. Yani insan yaşına kıyaslarsak 78 yaşını aşmış bu kedi Giovanna ve ailesinin sırdaşı, dert ortağı olmuş. Belli ki bu evde o da çok mutlu olmuş ama artık son günleri yaklaşmış olan ailenin ferdi olan bu kedi için gözyaşı dökülüyordu.

16-04/18/cats_musical_wallpaper_1920x_by_artificialanimation.png

Micio’yu ilk gördüğüm anda aklıma Cats Müzikali gelmişti. Geçen sene Zorlu Performans Merkezi’nde tekrar seyredebilme şansına sahip olduğum Andrew Lloyd Webber’in bestelediği bu muhteşem müzikalin “Memories” (Anılar) isimli parçasını bizim Micio’nun ağzından dinlediğimi hayal ettim. Müzikalde de artık yaşlanmış ağır aksak yürüyebilen ama zamanında dillere destan güzellikteki, iyi dansçı Grizabella adındaki kedi bir sokak kedisiydi. Bizim Micio 13 sene çok iyi bir hayat sürmüş, sevilmiş, şımartılmış bir kediydi. Ama Grizabella’nın da Micio’nun da kaderi aynı şekilde sonlanıyordu. Aynı biz insanların da oldukları ve olacakları gibi…

İşte Cats Müzikali’ndeki o unutulmaz şarkıya bir kulak verelim;

Eski günleri hayal edebiliyorum
O zamanlar güzeldim.
Mutluluğun ne olduğunu bildiğim zamanı hatırlıyorum
Hatıranın yeniden yaşamasına izin ver
Her sokak lambası patlayacak gibi
Bir yazgısal uyarı
Biri homurdanır ve sokak lambası yanar
Ve biraz sonra
Sabah olacaktır

Gün ışığı
Gün ağarıncaya kadar beklemeliyim
Yeni bir hayat düşünmeliyim
Ve teslim olmamalıyım.
Şafak vakti geldiğinde
Bu gece de bir hatıra olacak
Ve yeni bir gün başlayacak

Ben size neden Micio’nun hikayesini anlattım, biliyor musunuz?

Çünkü geçen hafta Roma şehrinin yönetimine aday valilerden Antonio Razzi, şehri son günlerde istila eden farelerden kurtarma konusunda müthiş projesini açıkladı. Asya’dan getirteceği 500.000 kediyi şehrin en kritik (en yoğun farelerin bulunduğu) bölgelerinde besleyip, sokakların farelerden arındırılarak, asayişini sağlamak üzere çalışmalarına başlamış bile.

16-04/18/510-1460991185.jpg

Hatta bu kedilerin bakımlarını üstlenecek yaşlı hanımlara da aylık ücret ödeyecekmiş. Bizim İstanbul’umuzun sokak kedileri de Grizabella misali mutlu ama riskli hayatlarıyla şehrimizi farelerden koruyorlardır herhalde. İşte aday vali de böyle düşünmüş. Roma’nın yeni Micio’ları işbaşına…

Kim bilir Asya’dan getirilecek her bir kedinin yeni vatanlarında nasıl umutları, hayalleri olacak. Aynı göçmen insanların durumu misali…

Aydınlık, güzel anılar biriktireceğimiz günler olsun. Sevgiyle kalın.

Bu arada haftaya Floransa’dayım. Sevgili Signoram Giovannamla kısa da olsa hasret gidereceğiz.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum