Neden sorunları çözmek yerine üstü örtülüyor

Bu yazıyı insanlar çok okusun diye yazmıyorum. Son iki yazı tarihe kayıt düşmesi için 2-3 yıl sonrası için yazıyorum.

Gelelim konuya...

Hani sağlıkta bir deyim vardır. Teşhis tedavinin yarısıdır derler. Peki, ekonomide de durum aynımıdır?

İki olay anlatalım:

Birinci hikaye: Bir adam balonda kontrolü kaybederek bulutların üzerine çıkar. Epey sürüklenip nerde olduğunu kaybettikten sonra aşağıya doğru iner; ama nerede olduğunu bilmez. Biraz daha aşağıya inince bir kişi görür. Yukardan seslenir "ben nerdeyim" diye sorar. Aşağıdaki adamın cevabı "balondasın" olur. Balondaki kişi aşağıdaki adama "galiba siz ekonomistsiniz" der. Adam nerden bildiniz diye meraklanınca balonda yolunu bulmaya çalışan adam "söylediğiniz doğru ama bir işe yaramıyor" diye cevaplar.

İkinci hikaye: Aslında bu hikaye değil, bir tespit. Denir ki; 10 kişiden oluşan bir ekonomi kurulundan 11 farklı fikir çıkar.

Kısaca, ekonomi sıkça tartışılması gereken bir bilim dalıdır. Yanlış teşhisler ve düşünceler çok ağır sonuçlar getirir. Mesela 29 buhranı yanlış ekonomik teşhis sonucu derinleştikçe derinleşti.

Bir başka aldanma noktası daha var. Ekonomide bazen şişme dönemleri yaşanır ki o dönemlerde her şey güllük gülistanlık görülür. Oysa işi bilenler asıl o dönemlerde korkar ve herkes iyimserken onlar sorunlardan bahseder. Ortaya çıkıp bir ekonomik sorun anlatıldığında ise millet ertesi gün kriz bekler; ama aslında 5 yıl 10 yıl hatta bazen 15-20 yıl bile ekonomide şişme dönemleri yaşanabilir.

Şişme dönemlerinde balonlara aldanan sıradan insanlar yollardaki arabalara bakarlar ve "her şey ne kadar canlı, ekonomi çok iyi" derler. Veya tatile gidenlere bakarak ekonomiyi değerlendirirler.

Şimdi biz sokağa göre ve gereksiz bilgilere girmeden bir başka tespitte bulunmaya çalışıyoruz. Ama önce yine bir başka tespitimizi daha söyleyelim:

Darbeler ve ekonomi... mesela 2008 yılına kadar darbe girişimleri had safhada değil mi? Ama ekonomi en hızlı büyümesini 2002-2008 arası yapıyor.

Hadi onu geçelim. Yıl 2013 Eylül... Gezi olaylarından üç ay sonra sanayi üretimi 2008 sonrası ilk kez yeniden şahlanıyor. Aylık artışlar yüzde 5-6 arasında. (2010-2011 artışları krizde kaybedileni kapatma artışlarıydı)

Sonra 17-25 Aralık darbe girişimleri geliyor. Ocak 2015-Şubat 2015 geliyor ve sanayi üretiminde büyüme 5-6 aralığından sadece 4-5 aralığına küçük bir oranda düşüyor. Ama hala canlı...

O günlerde şu cümleleri kuruyorum "hele bir 30 Mart seçimleri geçsin ve belirsizlik ortadan kalksın, sanayi üretimi ve ekonomi yeniden yüzde 5-6 aralığında büyümeye devam eder."

Ne oldu?

Darbeci paralel örgüte halk çok sert tepki gösterdi. Meydanlar tıklım tıklım doldu. Ve seçimi iktidar partisi çok büyük bir güvenle kazandı.

O da ne! Ekonomi bir türlü yeniden büyümeye başlayamadı. Hatta sanayi üretimi 2014 yaz aylarında önce yavaşladı, sonra durakladı ve daha sonra da geriledi.

Darbe süreçlerinde daha hızlı büyüyen ekonomi seçimlerde belirsizlik kalktıktan sonra neden daralır? Bu sorunun cevabını bulursanız aslında bir çok sorunun da cevabını bulursunuz...Hatta bugünlerde "siz seçimlerden sonrasını bekleyin diyenleri de düşünün ve inanın... İnanabiliyorsanız!

Gelelim yine ana meseleye...Gerçi daha bir meseleden bile bahsetmedik.

Bir iktidara kötülük nasıl yapılır?

Darbeyle mi?

Bakın darbe dönemlerinde hem ekonomi daha canlı hem de seçimlerde oylar yükseliyor. Sakın ha darbeyi savunmak değil bu. Sabredin...

Aslında bir iktidara yapılacak en büyük kötülük "her yaptığınız muhteşem, ne yaparsanız doğru yapıyorsunuz, en iyi sizsiniz, her şey çok güzel, hiç sorun yok" gibi yaklaşımdır.

Bu sayede ne oluyor: Halkın hiçbir sorunu yukarıya, siyasete ulaşamıyor. İktidar tabandan kopuyor. Bireysel vatandaş sorunundan bahsetmiyorum. Genel sorunlardan, ekonomiden bahsediyorum.

Peki, darbe girişimleri mi olsun? Asla ve zararı çok büyük. Ama inanın övgücü kesimden daha yüksek mi? İşte onu bilmiyorum.

Ha darbecilerin zararı ha dalkavukların zararı...

Şimdi soruna dönelim

Seçimlerde bütün partiler ekonomiye odaklandı. Boşuna değil... Anketler halk en büyük sorun olarak ekonomi diyor. Ekonomide sorunu çözen seçimi kazanacak.

İyi de hani medyaya bakarsanız ekonomide yıllardır muhteşemdik; hani Dünyanın örnek ülkesi Türkiye'ydi.

Sonunda Cumhurbaşkanı bile "patinaj var" dedi.

Bunları "Patinaj" yazımızda anlattık. Ekonomide durum ne diye merak edenler bakabilir.

Şimdi ana meseleye gelelim

Hafta başında Enflasyonu yazdık. "Merkez Bankası çekirdeği kırdı" dedik. Temmuz 2014'den beri çekirdek enflasyonun manşet enflasyonunun dahi üzerinde olduğunu grafikle gösterdik.

Bu tespit ekonomi bilgisi açısından çok önemli.

Paracı-finansalcı siyasiler ve Merkez Bankası enflasyonda tek sorunu gıdaya bağlıyorlar ya... Eğer geçen yazımızdaki grafiği görürlerse sorunun sadece gıda gibi basit bir sorun olmadığını anlayacaklar. İşte o zaman ekonomide işin rengi çok değişecek...

Hatta şu olacak... Enflasyonda sorunu talep cephesinde görüp, üç yıldır kemerleri sıktırıp Türkiye'yi çok az büyümeye mecbur edenler yeniden hesap yapmak durumunda kalacak. Büyüme yerlerde sürünüyor ama hala enflasyonla mücadele için "sıkı para ve sıkı maliye politikası" diyenler işte o grafiği görürlerse bu tespitlerinin külliyen yanıltıcı olduğunu görecekler.

İşte o zaman perakende ticaretten, bankacılık sisteminden, makro ekonomi politikalarından hesap zamanı gelecek.

Hatırlatma 1: Tarihte ekonomik buhran dendiğinde akıllara 29 büyük buhranı gelir. O tarihlerde ekonomide en büyük başarı devletin denk bütçe yapmasıydı. Yani devletler geliri kadar harcama yapmalıydı. Ama kriz çıktığında kazançlar azalınca devletin vergi gelirleri azaldı. Bu sefer devlette harcamaları kıstı. Özel sektör daraldıkça devlette buna eşlik etti ve harcamaları kısarak ekonomiyi daha büyük daralmaya itti. Ekonomik kriz hızla derinleşti ve büyük bir ekonomik buhrana dönüştü. Ta ki Keynes diye bir iktisatçı çıktı ve "devlet bu politik anlayışla ekonomik daralmanın ta kendisi olmuştur. Ekonomik sorunu çözmek için başarı olarak adlandırılan denk bütçe yerine, tam tersine devlet büyük harcamalarla açık bütçe yöntemine dönmelidir" dedi.

Keynes'in bu dediklerini de Roosevelt diye bir ABD başkanı hemen uygulamaya aldı. Ve bu sayede ekonomik buhrandan dünya kurtuldu.

Hatırlatma 2: Yıllardır anlatırım. İstanbul'dan Anadolu'ya çıkış için iki yol var. Biri E-5 diye bilinen eski yol ve ikinci yol TEM olarak bilinen otoyol. Rahmetli Özal Türkiye'de araç sayısı 2 milyon iken E-5 yanına TEM otoyolunun temelini atıyor.

Türkiye'de araç sayısı 2002'de 8 milyona dayanıyor. Ve 12 yıl sonra araç sayımız 19 milyon adeti geçiyor. Ama İstanbul'dan çıkış için hala bu iki yoldan başka çıkış yok. İzmit'ten İstanbul'a bazı günlerde geliş 5-6 saati geçiyor.

Vergi oranı ve kamu yatırım oranı:

1981-1991: Vergi oranı %14. Kamu yatırım oranı %46

1991-2001: Vergi oranı %24. Kamu yatırım oranı %26

2014: Vergi oranı yüzde 28,5. Kamu yatırım oranı %10

(Vergi oranı sadeleşmiş toplam vergi+harç+SGK dahil)

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum