Filistin’in provası Rumeli’de, Kırım’da, Kafkaslarda yapıldı

Filistinlilerin son bir asırdır yaşadıkları, aslında İslam dünyasının son asırlarda yaşadığı askeri ve siyasi gerilemenin ortaya çıkardığı yeni durumun tezahürlerinden biri. Bilim, teknoloji ve ekonomi alanlarında Hıristiyan Avrupa karşısında geri düşen Müslümanlar ister istemez askeri ve siyasi rekabette de başarı gösteremediler. İslam toprakları işgal edildi, sömürgeleştirildi ve hatta Müslümansızlaştırıldı. İsrail’in 1948’de tek bir Yahudinin yaşamadığı Doğu Kudüs’ü Yahudi şehri yapmak üzere adım adım işlediği cinayetler gibi, vaktiyle nüfusunun tamamı Türklerden oluşan Kırım yarımadasında Ruslar iki asır gibi bir süre içinde tek bir Müslüman bırakmadılar.

Bu “Müslümansızlaştırma” siyasetinin birçok başka örneği de var. (Mesela bugün Bulgaristan’da küçük bir azınlık durumundaki Türkler çok fazla değil, bir asır önce bu ülkedeki nüfusun çoğunluğunu teşkil ediyorlardı.) Ama bunların çoğundan nedense habersiz bizim insanımız.

Hem kamuoyu şekillendirme imkânına sahip okuryazar sınıfımızın aktif ilgisizliği (veya ideolojik tercihleri) yüzünden hem de devletimizin geleneksel “acıları unutarak yok sayma” politikası neticesinde bugün ne Kırım’da, ne Balkanlarda ne de Kafkaslarda daha bir asır önce yaşanan facialardan habersiz bir toplumumuz var. Üstelik bugünkü Türk toplumunun demografik yapısı büyük ölçüde son asırdaki göçler neticesinde oluşmuş olduğu halde... Daha açık ifadesiyle, dedeleri Osmanlı’nın son döneminde yaşanan “büyük ricat” sırasında Rumeli’nden, Kafkaslardan veya Kırım’dan anavatan topraklarına geri dönmüş olan insanlar dedelerinin yaşadıklarından habersizler.

Daha da acısı, tarihte yaşanmış bu tür olaylar hakkında daima duyarlılık göstermeye çalışan kendi aydınlarımızın son iki yüz yıl içinde Rumeli’de veya Kafkaslarda yaşanan hiçbir “ortak acı”mız için ses çıkarmamaları… Nedense bizim kendi başımıza gelen zulümler ve kendi yaşadığımız acılar karşısında beton duvar sessizliği içinde olmaları...

***

Dün 18 Mayıs’tı. Kırım Tatarlarının “kara bayram” dedikleri ve her yıl hüzünle andıkları gün. Bundan 74 sene önce bugün modern tarihin en büyük etnik temizlik eylemi yaşanmıştı.

Bir zamanlar Kırım’daki nüfusun kahir ekseriyetini oluşturan Türkler yarımadada tek bir fert bırakılmayacak şekilde sürgün edilmişlerdi. Ama bu olay yaklaşık iki asır süren bir dizi başka gelişmenin son halkasıydı sadece.

Osmanlı’nın ve Kırım Hanlığının güçlü olduğu dönemlerde sadece Kırım yarımadası değil, bugünkü Ukrayna kıyıları başta olmak üzere Karadeniz’in kuzey kıyıları Türk kontrolündeydi. Çünkü Karadeniz’in kuzeyine hâkim olunamadığı takdirde Osmanlı’nın rahat ve emniyette olması mümkün olamazdı. Sonraki süreçte Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı gerilerken Moskova’daki Rus Prensliği ise etrafındaki Türk topraklarını yavaş yavaş yutarak Kırım’a kadar ilerledi.

Bizim ortaokul ders kitaplarında okuyup ezberlediğimiz ve anlamadan ezberlenen her şey gibi artık espri konusu haline getirdiğimiz şu “Rusların sıcak denizlere inme politikası” var ya, aslında bu gerçekten ciddi bir mesele ve Kırım konusunu anlamak için anahtar niteliğinde.

Meseleyi daha net anlamak için haritaya bakın. Haritada Kırım ve Ukrayna’nın Rusların Karadeniz’e çevrili yüzünü büyük oranda bloke eden toprak parçaları olduğunu göreceksiniz.

Rusya esas olarak bir “kara devleti” ve uzunca bir süre uluslararası sulara erişim imkânı olmamış. Dünyaya erişim yolu olarak pek kullanışlı olmayan Kuzey Denizini saymıyoruz. Jeopolitikçilere göre kara devletlerinin dış saldırılara karşı savunulması daha kolay ama dünyaya erişiminiz kısıtlı olduğunda ne iktisadi ne de askeri bakımdan dünya gücü olamıyorsunuz. Dolayısıyla Rusların Karadeniz’e egemen olmaları gerekiyordu ki buradan İstanbul ve Marmara boğazları üzerinden Akdeniz’e ulaşmak mümkün olsun.

Biliyorsunuz, Ruslar 18. Yüzyılın sonlarında Kırım’ı ele geçirdiler. Ve buradaki varlıklarını kalıcı hale getirmek üzere bir dizi “önlem” almaya koyuldular. Bu tarihte nüfusunun tamamına yakını Türklerden oluşan yarımadada hızlı bir Slavlaştırma politikası başlatıldı.

Müslüman ahali din değiştirmeye zorlanıyor, toprakları ellerinden alınıp Rus göçmenlere dağıtılıyor, akla gelmeyecek mezalim görüyorlardı. Bu insanlık dışı baskılar karşısında Kırım Türkleri önce Rumeli topraklarına doğru göçe başladılar; aradan bir asır bile geçmeden orası da elden çıkınca bu sefer göç kafilelerinin yönü Türkiye’ye yöneldi. On dokuzuncu yüzyıl başından Cihan Harbi sonuna kadar “Ak topraklar” adını verdikleri Anadolu’ya göç eden Kırım Türkleri’nin toplam sayısının iki milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.

Bütün bu yaşananlara rağmen İkinci Dünya Savaşı sırasında bile anavatanda hâlâ 200 bini aşkın Kırım Tatarı yaşıyordu. İşte bunların tamamı, çocuk-yaşlı veya erkek-kadın denilmeksizin tamamı, bir gece trenlerin yük vagonlarına istiflenerek Orta Asya ve Sibirya steplerine sürüldü. İnsanların birçoğu bu acımasız yolculuk şartlarına dayanamayarak hayatını kaybetti. Stalin idaresi, Kırım’ın işgali sırasında Almanlarla işbirliği yapmakla suçladığı bir halkı bu şekilde cezalandırıyordu.

Stalin’in bu zorunlu göç için ileri sürdüğü bahaneler kesinlikle gerçekdışıdır. Asıl mesele Kırım’ın jeostratejik özellikleri dolayısıyla yüzde yüz Slav nüfusla meskûn olması gerektiğinin düşünülmesiydi.

Haddizatında Kırım’ın anlamı geçmişte söz gelimi Büyük Petro için neyse bugün Putin için de aynı.

Biliyorsunuz, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı tarihten Rusya’nın yeni baştan toparlanmaya başladığı tarihe kadarki kısa sürede Kırım Tatarlarının tarihi vatanlarına dönüşleri mümkün oldu. Çünkü Kırım 1954’den itibaren Ukrayna toprağıydı. Rusya’ya ait olsaydı bu mümkün olmazdı. Ne var ki Rusya’nın yeni baştan toparlanması hem Ukrayna’nın parçalanmasını hem de Kırım’ın tarihte ikinci defa Ruslarca ilhakını getirdi. 1990’lardan itibaren ana vatanlarına geri dönüp baba ocaklarını yeniden tüttürmeye başlamış Kırım Tatarlarının çilesi yeniden başladı. Pek haberimiz olmuyor ama Ruslar bugün de sayıları neredeyse bir elin parmakları kadar olan Kırım Tatarlarını -herhalde ne olur ne olmaz diye düşünerek- bu topraklar üzerinde yaşatmamak için ellerinden gelen zulmü yapıyorlar.

YORUMLAR (17)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
17 Yorum