Hollanda gerilimi 16 Nisan’ı etkiler mi?

Siz bu satırları okurken Hollanda’daki seçimin sonuçları netleşmiş olacak. Dolayısıyla Türkiye ile Hollanda arasındaki gerilimin bu seçime nasıl yansıyacağına ilişkin öngörüler doğrulanmış veya yanlışlanmış olacak. Ne var ki konunun Türkiye ayağına ilişkin öngörülerin isabet değerini görmek için daha bir ay var.

Görüldüğü kadarıyla hem iktidar cephesinde hem de muhalefet bloğunda bu diplomatik krizin seçmeni evet yönünde motive edeceği fikri hâkim. Hatta bazı muhalefet sözcüleri Almanya ve Hollanda ile yaşanan krizi iktidar cenahının bilerek hazırladığını iddia ediyorlar. Bu şekilde evet oylarının artması sağlanacak diyorlar. Buna mukabil, doğrudan ülkenin milli çıkarlarıyla ilgili olmayan bir kavganın oluşturduğu gürültü-patırtı görüntüsünün iktidar kanadına oy kaybettireceğini düşünenler de yok değil.

Peki, bütün bu beklentiler ne derecede makul? Anketlerin aksine, herkesin seçimde kullanacağı oyun rengi konusunda şimdiden belirli ölçüde bir karara varmış olduğunu varsayarak soruyorum: Seçmenin şu ya da bu olaydan etkilenerek sandıkta kullanacağı oyun rengini değiştirmesi ne kadar mümkün?

***

Çok büyük ölçekli bazı toplumsal hadiselerin seçim sonuçlarına etki etmesi mümkün elbette. Bunun pek çok örneğini geçmişte gördük, yaşadık. Söz gelimi, İspanya’da 2004’deki seçimden birkaç gün önce meydana gelen bombalı tren saldırısının El-Kaide tarafından gerçekleştiği öğrenilince iktidar partisi favori olarak girdiği seçimden büyük bir yenilgiyle çıkmıştı. Bunun sonucunda daha önce seçimle ilgili pek ümit taşımayan muhalefetteki sosyalistler sürpriz bir şekilde iktidara gelmişti.

İspanyol seçmeni birdenbire iktidardan muhalefete yönlendiren faktör başbakanın alelacele ortaya atılıp söz konusu bombalı saldırının ETA tarafından yapıldığını açıklamış olmasıydı. Zira o sıralarda İspanya hükümeti, ABD’nin isteğine uyarak “El-Kaide’yle savaşmak üzere” Irak’a asker göndermişti. Muhalefet ise “bizimle ilgisi olmayan bir savaşta İspanyol vatandaşları zarar görecek” diyerek bu karara karşı çıkmıştı. Dolayısıyla yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan tren saldırısının hangi örgüt tarafından yapıldığı hayati derecede önem taşıyordu. Başbakan Aznar seçimden birkaç gün önce karşısına çıkan bu olayda okların kendisine dönmemesi için sorumluğu “olağan şüpheli” ETA’nın üzerine atan bir beyanat verdi. Ancak bundan sadece birkaç saat sonra El-Kaide’nin saldırıyı üstlenen açıklaması gelince iktidar zor duruma düştü. Belki de hükümetin dış politikadaki yanlış tercihinden fazla kendisine yalan söylenmesine öfkelenmiş olan seçmen sandıkta intikam aldı.

***

Seçim sonucunu etkileyen büyük toplumsal gelişmelerin bir örneğini de biz yaşadık. 1999’un Şubat’ında PKK lideri Öcalan bize paketlenmiş halde teslim edildi. O gün işbaşında bulunan hükümet bu olaydan çok kısa bir süre önce kurulmuştu. 28 Şubat sürecinde teşkil edilen Anasol-D kabinesi Türkbank yolsuzluğu yüzünden güvensizlik oyuyla düşürülünce seçime kadar geçecek 3 ay için ülkeyi yönetmek üzere Bülent Ecevit’in başbakanlığı üzerinde uzlaşılmıştı. DSP meclisteki dördüncü büyük partiydi. O günlerde artık siyaseti bırakmaya hazırlanan Ecevit seçime iki ay kala gerçekleşen “Öcalan olayı” üzerine beklenmedik bir seçim zaferi kazandı, partisi birinci oldu.

***

Bu örnekler bize ne anlatabilir? Bazı toplumsal olayların seçim sonuçlarını etkilemesinin mümkün olduğunu… Öyleyse Almanya ve Hollanda ile yaşadığımız diplomatik krizin 16 Nisan’a etkisinin olacağını söyleyebilir miyiz? Söyleyebiliriz ama bir dereceye kadar…

Yukarıda “seçim sonucuna etki edebilen toplumsal gelişme” örneği olarak hatırlattığım her iki olayın da siyasi ve toplumsal çapı ve etki gücü bugünkü diplomatik krizle mukayese kabul etmeyecek derecede büyüktü. Bu bir. İkincisi, gerek bizdeki 1999 seçiminde gerekse 2004 İspanya seçiminde oy tercihini değiştiren seçmenlerin oranını tam olarak bilmiyoruz. Yani etki gücünü ölçemiyoruz.

Bir de zamanlama önemli burada. Mesela, İspanya’da seçim Madrid saldırılarından birkaç gün sonra olmasaydı, yani yeterli vakit olsaydı belki hükümet durumu lehine çevirebilecek adımlar atabilirdi. Bu durumda belki seçmen de öfkeyle ve heyecanla hareket etmez, sakin bir tercihte bulunabilirdi. Keza Türkiye’deki seçim Öcalan’ın teslim edilmesinden iki ay sonra değil, sözgelimi birkaç gün sonra olsaydı sonuç çok daha farklı da olabilirdi. Öcalan birkaç yıl önce veya birkaç yıl sonra yakalanmış olsaydı yine farklı bir tablo ortaya çıkabilirdi.

***

Diğer yandan, bazı önemli toplumsal hadiselerin sandıkta etkisi görülüyor ama bazılarının nedense görülmüyor. Sözgelimi Erdoğan’ın tarihî bir değer taşıyan “Davos çıkışı” hangi siyasi görüşten olursa olsun her Türk vatandaşının milli bir heyecanla tasvip ettiği bir tavırdı. Ama Davos olayından birkaç ay sonra yapılan yerel seçimde Erdoğan liderliğindeki AK Parti ciddi bir oy kaybı yaşadı. Demek ki sandık sonuçlarını öngörebilmek için hiçbir faktör tek başına yeterli olmuyor.

Sonuç itibarıyla şunu unutmamak lazım: Seçmen tercihlerini ölçmek ve öngörmek hâlâ kolay değil. Toplumsal atmosferin bireysel tercihlerde etkili olduğu muhakkak ama kitle psikolojisi de son derece karmaşık bir süreç içinde şekilleniyor. Dolayısıyla bugünlerde yaşanan hadiselerden hangisinin bir ay sonraki halk oylamasını hangi yönde etkileyeceğini tahmin edebilmek zor.

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum