Söyle kardeşim bu ülkeleri nasıl fethedelim?

CUMARTESİ YAZILARI

Osmanlı merkeziyetçiliğinin bir fikirden veya bir ihtiyaçtan bir düzene evriliş süreci içinde su yüzüne çıkan toplumsal çelişkilerin ve patlak veren siyasi çatışmaların doğasını anlamak için faydalı olabilecek bir anekdot vardır Âşıkpaşazâde’de:

“Osman Gazi kardeşi Gündüz’ü çağırdı: ‘Sen ne dersin? Biz bu ülkeleri nasıl fethedelim? Nasıl hareket edelim ki etrafımızda asker toplansın’ dedi. Kardeşi: ‘Civarımızda olan illeri vuralım, bozalım’ dedi. Osman Gazi dedi ki: ‘Bu düşünce yanlıştır. Şundan dolayı ki bu illeri yıkıp yakınca bu Karaca Hisar şehrimiz mamur olmaz. Yapılması gereken budur ki komşularımızla iyi geçinip dostluk edelim’.”

Bu anekdotu aktarmaktaki amacımı aşağıdaki satırlarda açıklamaya çalışacağım…

***

Aralarında Âşıkpaşazade’nin de olduğu en erken Osmanlı tarih metinlerinin tamamına yakını II. Beyazıt döneminde kaleme alınmıştır. Haddizatında II. Beyazıt belirli toplum kesimlerinin ve Osmanlı yönetici sınıfının belirli bir bölümünün desteğiyle tahta çıkmıştı. Beyazıt taraftarları kaba hatlarıyla Fatih döneminin politikalarından memnun olmayan zümrelerdi. Fatih’in politikalarına taraftar olan kesimler ise Şehzade Cem’in tahta geçmesini arzu ediyorlardı.

Fatih devrinde devletin yeniden tanzimi konusunda kilit görevler üstlenmiş -mesela Fatih Kanunnamesinin hazırlanmasında etkili olmuş- olan sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa da bunlardan biriydi. Padişahın bir sefer sırasında rahatsızlanıp Gebze yakınlarında aniden ölmesi üzerine bu haberi hem Amasya’daki Beyazıt’a hem de Karaman’daki Cem’e bildirmişti. Ama bu bilgilendirme girişimlerinin ilkini açıkça, ikincisini gizlice yapmıştı. Çünkü devletin en üst seviyedeki yöneticilerinin bir araya geldikleri toplantıdan çıkan karar tahta Beyazıt’ın çıkarılması yönünde olmuştu. Yani ölen padişahın politikalarını sürdürmesi beklenen Cem’i değil, bu politikaların terk edilmesi veya revize edilmesi taraftarı olan Beyazıt’ı istiyordu Fatih’in kendi adamları!

17-10/14/121212125565656.jpg

Bu arada, unutmadan söyleyeyim: Karamanlı Mehmet Paşa’nın Şehzade Cem’e gizlice gönderdiği haberci Beyazıt taraftarları tarafından yolda yakalandığı için taht yarışında Beyazıt avantajlı duruma geçti. Çünkü kardeşi olanlardan habersiz Konya’da otururken kendisi İstanbul’un yolunu tutmuştu. Buna rağmen Beyazıt’ın adamları durumu yine şansa bırakmadılar. Önce bir yeniçeri ayaklanması yoluyla Sadrazam’ı katlettiler, ardından Beyazıt’ın o sırada payitahtta bulunan oğlu Korkut’u babası gelinceye kadar padişah vekili olarak tahta çıkardılar.

Hadiselerin sonrasını biliyorsunuz.

***

Beyazıt taraftarları ile Cem taraftarları arasındaki görüş farkı aslında uzunca zamandır devletin tepesinde süregelen bir ayrışmanın yansımasıydı. Bu ayrışma daha önce en net şekilde Yıldırım’ın oğulları Çelebi Musa (Partisi) ile Çelebi Mehmet (Partisi) arasında su yüzüne çıkmıştı. (Bu son derece kullanışlı ve açıklayıcı “parti” adlandırmasını Türkçe literatürde ve bu bağlam içinde galiba ilk kullanan İnalcık’tı.)

Sonra Fatih Partisiyle Çandarlı Partisi arasında aynı yarılmayı görüyoruz. Bir partinin iktidara gelip diğerini tasfiye etmesi ayrışmayı ortadan kaldırmıyordu. Çünkü “tepedekiler arasındaki iktidar kavgaları” olarak görülen karşıtlıkların aslında toplumun farklı kesimlerinde karşılığı vardı.

Kabaca ifade edecek olursak, gaza ve fütuhat siyaseti taraftarları ile kurulu düzeni bozmadan iktisadi gelişmeyi temin etme siyaseti taraftarı olanlar arasındaydı ayrışma. Biri adem-i merkeziyete, öbürü merkeziyetçiliğe meyyal iki siyasi görüş bunlar.

Geçen haftaki yazıda da ifade ettiğim gibi, Fatih efsanevi Doğu Roma’yı ortadan kaldıran padişah olmanın verdiği güçle rakip partiyi kolayca tasfiye etti. Ancak tasfiye edilmiş olan partinin temsil ettiği toplumsal unsurların rahatsızlığı giderilemedi, belki daha da arttı. Nitekim Fatih’in ölümünü İstanbul halkının aleni bir memnuniyet izhar ederek karşılamış olduğuna dair rivayetler de gösteriyor ki bu devirde uygulanan politikaların zarara uğrattığı çok geniş bir kesim söz konusu.

Bunlar arasında zengin vakıf mallarına devletin el koyduğu tarikatlar da var. Dolayısıyla böyle bir muhitin mensubu olan Âşıkpaşazade’nin -o gün doğrudan Fatih’i eleştirmesi söz konusu olamayacağı için- yukarıda sözünü ettiğimiz yeniçeri ayaklanması yoluyla ortadan kaldırılan Sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa için kullandığı ifadeler pek de şaşırtıcı değil:

“… Nişancı Paşa kim o nesl-i bühtandur. Allahun kullarınun malına ve kanına ve ırzına tama itmişdi. Ve her kanda kim mühmel işler varısa anun ihdasıdur. Vilayet-i Osmanda ne kadar kim şer-i Muhammedilen olmış vakıflar ve mülkler varısa cemi’isini bozdı. Hasıllarını padişahun hazinesine getürdi.”

***

Yazının başındaki anekdota geri dönecek olursak… II. Beyazıt devrinde kaleme alınmış olan Âşıkpaşazâde kroniğinde yer alan o satırları niçin aktardığımı açıklamaya çalışacağımı söylemiştim ya, amacım herhalde
anlaşılmıştır.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum