Türkiye’nin ‘soft power’ı niçin yetmiyor

Dış politika güç kullanma sanatıdır. Hatta “Diplomasi silah kullanılmadan yapılan savaştır, savaş da silahlı diplomasidir” derler. Gücün diplomasisi ve diplomasinin gücü…

Bir de “yumuşak güç” kavramı var. Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye’ın icat ettiği “soft power” kavramı… (Gerçi sonradan Nye bunun yerine “smart power” yani “akıllı güç” kavramını ortaya attı ama bu yenisi pek tutmadı. Zaten anlam içeriği de öbüründen pek farklı değil.)

Soft power siyaseti, kabaca şöyle tarif edilebilir: Dış politikada belirli amaçlara ulaşmak için askeri ve ekonomik araçlar yerine kültür öğelerini, mesela din-mezhep kardeşliğini, akrabalık ilişkilerini veya ideolojik yakınlıkları, hatta ülkenin dünyadaki itibarını kullanmak... Bunun için eğitim, basın-yayın, sanat gibi kanalların devreye girmesi gerekiyor.

Soft power son dönemlerdeki Türk dış politikası bağlamında da önem taşıyan bir kavram. Çünkü biz önce 1990’larda Türki cumhuriyetlerde, sonra 2000’li yıllarda Irak ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da yumuşak güç kullanarak bazı dış politika hedeflerimize ulaşmaya çalıştık. Önemli sayılabilecek başarılar da sağladık bu yolla.

Ne var ki Arap Baharı’nda rüzgarların tersine dönmesiyle önceki kazanımlarımız büyük ölçüde elden gitti. Zira bu kadar büyük ölçekteki bir oyunda yalnızca yumuşak güç kullanmak yetmiyor. Gerektiğinde “kaba güç” kullanmak da lazım. Ama ne ABD ve Rusya gibi büyük oyuncuların askeri gücüyle ne de Suudi Arabistan veya Körfez şeyhlikleri gibi aktörlerin parasal imkanlarıyla rekabet edebilmemiz söz konusu olmadığından o oyunu bir yere kadar sürdürebildik…

***

Peki, farzımuhal, adı geçen ülkelerle askeri ve ekonomik imkanlarımız eşit olsaydı muhtemel bir mücadeleyi yalnızca yumuşak güç kullanarak kazanma şansımız olabilir miydi? Bölgesel ölçekte bu sorunun cevabı olumlu olabilir belki ama İran’ın mezhep kozunu, Suudilerin Selefilik silahını unutmamak lazım. Yani bu bölgede de yumuşak gücü olan tek devlet biz değiliz.

Gerçi adı geçen devletlerin, hatta bölgemizdeki ülkelerin hiçbirinin “uluslararası soft power indeksi”nde yer almadıkları düşünülürse çok da ciddi bir tehditle yüz yüze olmadığımız söylenebilir. Ancak Türkiye de adı geçen listenin pek de üst sıralarında yer almıyor maalesef. Bu yılki listede otuzuncu yani son sıradayız, geçen sene ilk otuzda da yoktuk.

Portland isimli kuruluşun -Facebook ve ComRes ile iş birliği yaparak- her yıl ülkelerin küresel etki gücünü hesaplamak amacıyla hazırladığı listelerden söz ediyorum. “Soft Power 30” indeksi belirli kriterlerle oluşturuluyor. Bunlar altı başlıkta toplanan 72 kriter.

Ana başlıklar şunlar:

1. Dijital: Ülkenin dijital altyapısının dijital diplomasi yürütmeye ne ölçüde yeterli olduğu…

2. Kültür: Ülkenin kültürel ürünlerinin dünyaya ulaşma imkanları…

3. Girişimcilik: Ülkenin ekonomik yapısının çekiciliği ve inovasyon kapasitesi…

4. Eğitim: Beşerî sermayenin seviyesi, bilim adamlarına sunulan destekler ve yabancı öğrenciler için ülkenin taşıdığı cazibe.

5. Sorumluluk: Ülkenin diplomatik ilişkilerinin ve küresel anlaşmalara desteğinin derecesi…

6. Yönetim: Özgürlüklere, insan haklarına ve demokrasiye bağlılık ve siyasi kurumların kalitesi…

***

Görünen o ki gerek bizim gerekse İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin kültürel -daha doğrusu etnik ve dini- kimlikler üzerindeki nüfuzlarına dayalı yumuşak güç kullanma imkanlarının yukarıdaki kriterlerle pek fazla ilgisi yok. Keza bazı Körfez emirlerinin para dağıtarak yaptığı diplomasinin de Batılıların gözünde yumuşak güç kavramıyla bir ilgisinin olmadığı anlaşılıyor.

Bu konuya devam edeceğiz…

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum