Hz. Peygamber adildi ve özgür bireyler yetiştirdi

Artık hepimizin bildiği bir gerçek var ki, bugün İslam ülkelerinin hiçbirisinde insan hakları ve özgürlüklerin esamesi bile okunmuyor. En yürek yakıcı olanı da adalet Kur’an’da en net ifadelerle vazedilmiş olmasına rağmen, İslam toplumlarında adaletsizliğin ve zulmün hakim olmasıdır. Bu durum Müslümanlar adına öylesine karanlık bir tablo ki, hemen her İslam ülkesinde adalet ülkeyi yöneten despotik liderlerin iki dudağı arasındadır.

Oysa İslam hukuku, insanın bütün hürriyetlerini tanımış ve garanti altına almıştır. İnsanın temel hakları olarak değerlendirilen bu hürriyetler genel ve siyasi haklar olarak iki ana başlık altında toplanmaktadır. Genel hakların temelini eşitlik oluşturmaktadır. Çünkü İslam’a göre bütün insanlar eşittir. Yani insanlar kanun ve yargı önünde eşit haklara sahiptir. Siyasi haklar ise, bireyin bir toplumun üyesi olması hasebiyle doğal olarak kazandığı haklardır. Seçme-seçilme, danışma, denetleme ve kamuda yer alma hakkı gibi...

Unutmamak gerekiyor ki, Allah insanı özgür bir birey olarak yaratmıştır. Ama aynı zamanda Allah insana bazı şeyleri yapmasını, bazı şeyleri de yapmamasını buyurmuştur. Buna göre insan özgür iradesiyle bu buyruklara uyar ya da uymaz. Dolayısıyla mükafat da, ceza da insanın sorumluluğunun, seçme ve eylem özgürlüğünün bir sonucudur.

Hak-hukuk ve özgürlükler konusunda zihinlerimizde daha bir netlik oluşması açısından, Bedir savaşı öncesi yaşanan Hz. Peygamberle ilgili bir olayı nakletmekte yarar var.

Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Bedir’de ashâbını toplamış ve savaş için saflara ayırarak hizaya sokmuştu. Hafif öne veya arkaya kaymış olanları bizzat uyarıyor ve saflardaki düzgünlüğü sağlayıp nizami bir görünüm temin etmek istiyordu. Peygamber, bu esnada saflar arasından Sevad’ın hafifçe öne çıktığını görüyor ve onu üç kez uyarıyor. Duymadığını görünce de yanına geliyor ve değneği ile dokunarak biraz geri çekiyor. Bunun üzerine Sevad “Ya Rasülallah bana eziyet verdin, aynı şekilde kısas istiyorum” diyor. Sesin geldiği yöne dönen Hz. Peygamber, hiç tereddüt etmeden o zaman sen de aynı şekilde bana vur cevabını verir. Sevad’ın “Ama benim karnım çıplaktı” cevabını vermesi üzerine, Peygamber elbisesini sıyırır ve vurmasını ister. Sevâd, önce eğilip Hz. Peygamberi karnından öper ve arkasından da şu cümleleri söyler: Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi savaş gelip çattı ve ben, öldürülmeyeceğimden emin değilim! İstedim ki, tenimin mübarek teninize değmesi dünyadan son nasibim olsun ve huzur-u ilâhîye ben bununla gideyim!

Hz. Peygamber’in bu davranışı kul hakkı ve bireyin özgürlüğü açısından çok net bir mesaj niteliği taşımaktadır. Düşünün, bir sahabe çıkıyor o gün devlet başkanı olan Peygamber’den ‘kısas’ hakkı istiyor. Bugünün modern dünyasından baktığımızda bile tahayyüllerimizin ötesinde bir bireysel özgürlükle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Acaba bugün İslam ülkelerindeki devlet başkanlarından hangisi böylesine geniş bir özgürlük tasavvuruna sahiptir.

Eğer Hz. Peygamber isteseydi o gün o sahabeyi zincire vurdurabilir, zindana attırabilirdi. Zira bütün güç ondaydı, bir işaretiyle Sevad’ın işi bitirilebilirdi. Ama hayır, peygamber adaleti en temel ilke olarak kabul eden ve hürriyetleri teminat altına alan bir dinin peygamberiydi. İşte sahabenin özgürce hak arayabilmesinin teminatı, Hz. Peygamber’in bu adaletli yönetim modelidir.

Ayrıca unutmayalım ki, Sevad (r.a) halkına adil olarak davranan, onları köle olarak değil, özgür bir birey olarak yetiştiren Peygamber’i öpmüştür. Esas itibariyle Peygamber’in hedefi de, geleneksel köle düzenini bertaraf ederek özgür bireylerden oluşan erdemli bir toplum inşa etmektir.

YORUMLAR (55)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
55 Yorum