‘Şanlı tarih’ tesellisiyle büyük sanatçılar yetiştirilemiyor

Geçmişten bugüne bu topraklarda boy veren kültür ve sanat mirasımızla ilgili yazılarımda kullandığım övücü cümlelerin ‘şanlı tarih’ şablonu içinde değerlendirilmesini istemem. Zira biliyoruz ki bu tür kolaycı söylemler, modern zamanlarda yeni sanat eserleri yaratamayan toplumların kendilerini teselli etmek için başvurdukları ucuz numaralardan biridir sadece...

***

Bazı okurlar geçen pazar günkü yazımda, “Neden Hacı Arif Bey gibi büyük besteciler yetiştiremiyoruz” şeklindeki yaklaşımıma, “Bırak Hacı Arif Bey’i onlar geride kaldı, esas bugün yeni besteciler ve müzisyenler yetişmiyor” diyerek farklı itirazlar ortay koydular. Önce bir gerçeğin altını çizelim, Hacı Arif Bey geçmişte kalmadı, eserlerini bugün bile hala dinliyoruz. Büyük sanatçılar yüzyıllar geçse de, eserleriyle varolmaya devam ederler.

Ancak bugün yeni müzisyenler, besteciler, ressamlar, büyük romancılar yetiştiremediğimiz bir gerçek. Bırakın deha çapında büyük müzisyenler yetiştirmeyi, son on yılda bir tek Türk sanat müziği bestesi bile yapılabilmiş değil. Sadece Türk sanat müziği alanında değil, klasik Batı müziği, rock müziği, pop müziği, halk müziği ve arabeskte bile maalesef yeni eserler verilemiyor. Mesela kendine has bir sesi ve yorumu olan ikinci bir Sezen Aksu, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe, Nükhet Duru, Ajda Pekkan, Tarkan yetişmiyor.

Sadece bunlar değil elbette, geçmişe baktığımızda Türk sanat müziği alanında hemen bir solukta sayabileceğimiz Münir Nurettin Selçuk, Avni Anıl, Refik Fersan, Tamburi Cemil Bey, Zeki Müren, Cinuçen Tanrıkorur, Alaaddin Yavaşça, Mesut Cemil, Bekir Sıtkı Sezgin, Bimen Şen, Safiye Ayla, Arif Sami Toker, Necdet Yaşar, Müzeyyen Senar gibi önemli sanatçılarımız vardı. Ama artık bugün adını sayabileceğimiz böylesine güçlü sanatçılarımız yok.

Dahası bir piyano üstadı İdil Biret, ünlü soprano Leyla Gercer, keman virtüözü Suna Kan, opera kantatrisi Suna Korad, dünyanın en iyi piyano ikililerinden birisi olan Gülher ve Süher Pekinel kardeşler, Türk Rüock’ının efsanesi Erkin Koray, ney enstrümanının en iyi icracılarından birisi olan Kudsi Ergüner, dünyaca ünlü perküsyon sanatçısı Burhan öçal gibi kaliteli sanatçılar da yok artık.

Sanatta ‘yaratıcılık’ olgusu giderek önemini yitirdiği için günümüz sanatçıları eski besteleri kırık dökük icra ederek durumu idare ediyorlar sadece... Daha da vahim olanı, müzik dünyasının hiçbir derinliği ve ahengi olmayan bestelerle adeta seri üretime geçmiş olmasıdır.

Aslında bu manzaranın bize söylediği şudur; maalesef eğitim sistemimiz kendi kültürel mirasımıza vakıf olmayı değil, zihinleri şanlı tarih efsaneleriyle besleyen bir zihniyet temeline dayandığı için sanatta, edebiyatta, bilimde yaratıcı zekaların öne çıkması ve dünya ölçeğinde bir değer ifade eden eserler vermesi mümkün olmamaktadır.

***

Hemen belirtelim, medeniyetimizin köklerinden kopuk bir sanat ve edebiyat anlayışı içinde olamayız. Çünkü biz Yahya Kemal’in ifadesiyle ’kökü mazide olan atiyiz.’ Ancak yeni eserler üretmeden, sadece geçmişimizle övünmek de bir marifet değildir. Beşir Ayvazoğlu, ‘Altın Kapı’ kitabında Sabahattin Eyüboğlu’nun ‘Yaşayan Mazi’ yazısından alıntıladığı şu cümlelerin, bir bakıma bugünkü halimizi tarif ettiği kanaatindeyim: “Maziye dönüş, mazinin zihniyetine dönüş olmamalıdır. Tarihi şuur eski dünyayı aynen yaşatmak değildir. Dünün kıymetlerini bugünün telakkileriyle ölçmeliyiz. Maziyi yaşatan tefsirdir. Eski güzelliklerin yeni manalarla dolması zaruridir. Aksi takdirde eskinin antikadan başka manası yoktur. Mazinin aktüel bir kıymet haline gelmesi, yeni şuurun süzgecinden geçmesi lazımdır. Mazi için mazi hayatı ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.”

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum