Arabesk sever misiniz?

Ben Arabesk severim, daha doğrusu bazı türlerini severim. Mesela Orhan Gencebay’ın şarkılarını dinlerim. Oldum olası onlarda bir fark, beni içine çeken bir şey bulmuşumdur. Gencebay’ın sesi, müziğinin hibrit yapısı, belki hayata itiraz ederkenki tonu, duruşu cazip gelmiştir. Belki de tasavvufi bir aşk anlayışıyla dünyaya, reel hayata karşı çıkışı.

Ama Gencebay’ın müziği bana en çok ilk gençlik yıllarımı, aslında pek de gitmediğim liman kahvelerini hatırlatır. 45’lik plakların hüzünle çaldığı, sigara yanıklarıyla dolu yeşil çuha örtülü masalarda çayların sessizce yudumlandığı, grinin farklı tonlarının gidip geldiği televizyonlar açıkken “Bir Teselli Ver” şarkısının dinlendiği zamanları, 1970’li yılları, o yılların zihnimde bıraktığı tortuları anımsatır.

***

Oysa o zamanlar Orhan Gencebay sevdiğimi kendime bile itiraf edemezdim. “Arabesk” küçümsenen, şehrin ve hakim kültürün marjıyla özdeşleştirilen bir müzik türüydü. Bizlerin caz, klasik müzik, Türk sanat müziği ya da pop dinlememiz beklenirdi. Biz de zaten öyle yapardık. Lisede okurken AKM’ye, üniversitedeyken de CSO’ya konsere giderdik.

“Doğu” ile bağlarını kopartmış, kopartmak zorunda olduğunu düşünmüş Cumhuriyet elitlerinin çocukları, torunları olarak Arap kökenli, Mısır ve Hint filmleriyle ülkemize sızan bu türü dinlememiz hoş karşılanmazdı. Bu yüzden de radyolarda ve televizyonda Arabesk diye adlandırılan müzik türü hemen hiç çalınmazdı.

Arabesk yasağı yanılmıyorsam ilk kez 1980’de bir yılbaşı programı için delindi. Gencebay TRT’de Yarabbim şarkısını söyledi. Arabeskin ana akım haline gelmesi için de uzun yıllar geçmesi, Türkiye’nin değişmesi, kendisiyle barışması, dünyaya açılması, müzik endüstrisinin bu türün ticari potansiyelini keşfetmesi gerekti.

Ekonomi ve siyasette liberalleştikçe kültürde de liberalleştik, değiştik. Arabesk popa, caza, sanat müziğine yaklaştı, karşı taraf da Arabeske. Arabeskin ayırt edici özelliği ortadan kalkmadı fakat farklı kültürlerden, sosyal sınıflardan insanların birlikte dinlediği, söylediği, eğlendiği ve hüzünlendiği bir tür haline geldi.

***

Müslüm gibi bir film bundan 20, hatta 10 yıl önce çekilmiş olsaydı Akmerkez’deki sinemada gösterilmesi düşünülemezdi. Zaten muhtemelen mesajı da Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’nin aktardığından çok farklı olur, evrensel bir anlatıyla insani reflekslerimize dokunmazdı. Senaryo zengin kız-fakir çocuk ikilemi ve fakirliğin erdemi üstünden kurgulanırdı.

Hepimiz sevmeyebiliriz ama artık Arabeski hakim kültürel kalıplar içinde eskisi gibi ötekileştirmiyoruz, bu türün farklı versiyonlarında kendimizden bir şeyler bulabiliyoruz. Arabesk salt bir müzik türü olmaktan epeydir çıktı. Türkiye’yi birbirine yakınlaştıran, sınıflar ve toplumsal kategoriler üstü bir kültürel değer haline dönüştü. Arabeski tehdit olarak görenler tabii ki hala var ama onlar azınlıkta.

Çoğunluk en azından kayıtsız, ki bu da içselleştirmeye, kabullenmeye işaret ediyor. Türkiye’nin toplumsal dinamizmi konusunda umut vaadediyor. Kaldı ki korkulan da olmadı, toplum “Arabeskleşmedi”, Arabesk toplumun genel yapısına uyum sağladı, hayatla uzlaştı, yeni bir senteze ulaştı. Sentezlerin, toplumsal-kültürel uzlaşmaların mümkün olduğunu bize gösterdi. Güzel ve mümkünse müzikli bir Pazar günü geçirmeniz temennisiyle…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum