Hukuk

Bugün, 19. yy. filozof ve polemik ustası Bastiat’ın Hukuk* kitabından bazı alıntılar yapacağım.

Bastiat’a göre “Hukuk, doğal bir meşru müdaafa hakkının organizasyonudur. O, ortak bir gücü bireysel güçlerin yerine geçirme organizasyonudur. Söz konusu ortak gücün amacı, sadece bireysel güçlerin doğal ve meşru olarak yapmaya hakkı olduğu şeyleri yapmakla sınırlanmıştır: Kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak ve adaletin hepimize hükmetmesini sağlamak.

***

Hukuk bu temeller üzerine oturduğunda “bir millet, politik biçimi ne olursa olsun, kabul edilebilecek, en basit, ekonomik, sınırlı, zulmetmeyen, adil… bir hükümete sahip olacaktır… Kendi kişiliğine saygı gösterildiği, emeğini istediği gibi kullanabildiği, emeğinin ürünlerine karşı girişilebilecek her türlü haksız saldırılara karşı korunabildiği sürece hiç kimse yönetime karşı gelmeyecektir.” derken bizlere asıl olanın rejimin adı değil içeriğinin olduğunu hatırlatır.

Yine bugün fazlasıyla yücelttiğimiz seçme hakkının da adil bir düzende önemsiz bir hal alacağını çarpıcı bir şekilde anlatır: “Gerçekten, eğer hukuk bir yandan tüm insanları, özgürlükleri ve mülkiyet haklarını sadece korumak gibi bir misyonla sınırlansa, sadece fertlerin kendilerini koruma haklarının örgütlenmiş bileşimi olarak algılansa ve nihayet tüm baskı, zulüm ve soygun türlerini belirleyen, engelleyen ve cezalandıran bir güç olsaydı biz yurttaşlar seçme hakkının kapsamını tartışma konusu yapar mıydık hiç?”

Adil bir düzende devlete karşı ne “minnet borcu” ne de işlerinin kötü gitmesinden onu “kınama” hakkımız vardır. “Devletin özel işlerimize karışmaması halinde, hem ihtiyaçlarımız hem de onları tatmin imkanlarımız mantıki bir gelişme çizgisi izleyebilecektir.” Devletin hayatlarımıza müdahalesi iyi niyetli bile olsa “yaşam koşullarımızdaki belirsizlik ve güvensizliğin asıl kaynağı”dır.

Hukuk zamanla “aksi istikamete” evrilerek “kendinden korunmasını beklediğimiz adaleti yok etmeye, saygılı olması gereken hakları da sınırlamaya, hatta tahrip etmeye yönelmiştir.” İnsanların “kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını istismar edenlerin eline terk etmiştir.”

Hukuk “ahmakça bir açgözlülük ve sahte bir hayırseverlik” eliyle yozlaşırken “yağmacılığı önleme işlevini yağmalama hakkına …, meşru savunma hakkını da savunma suçu haline getirmiştir.”

İnsanlar geçimleri ve zenginliklerini çalışarak elde edebilecekleri gibi başkalarının emeklerine el koyarak da ulaşabilir. Bu nedenle yağma “ancak çalışmaktan daha ıstırap verici ve tehlikeli kılındığı zaman durdurulabilir. İşte hukukun temel amacı, kollektif gücün, soygunu çalışmaya tercih ettiren beşeri eğilimi durdurmak” olmalıdır.

“Hukuk, müeyyidesiz olarak ve güç kullanma(dan)… hayata geçirilemeyeceğinden (bu hak)…. kanunları yapan iradeye bırakılacak” ve bu noktada hukuk kötülerin elinde “adaletsizliğin yenilmez silahı haline” dönüşecektir.

“Soygun düzeni, kanunla, kanun yapan lehine” düzenlendiği için de ezilenlere bu çarkı bozmak için iki yol kalır: “Ya yasal soygunu durdurmak ya da ona ortak olmak.

Kanun yapma yetkisi tarih boyunca çok az kişinin elinde olduğu için bunu durdurmak sanıldığı kadar kolay değildir ve “İnsanlar birbirleriyle çatış(an)… menfaatlerini, soygunu genelleştirerek dengele(mişler)… Toplumda rastlanılan adaletsizlikler, kökünden kazınmak bir yana daha da yaygınlaşmıştır. Soyulmuş sınıflar da toplumda güç kazanır kazanmaz, diğer sınıflara karşı soyguna başlamış… kendi çıkarları aleyhine sonuçlanacak olan yasal soygunu genişletmede günahkar seleflerini hiç aratmamışlardır.”

***

Hukuktaki bu yozlaşma “insanların vicdanlarındaki adalet ve adaletsizlik ayrımını siler, yok eder.” Halbuki bir cemiyetin ayakta kalması yasalara uyulmasına, “yasaları saygıdeğer kılmak”tan geçer. Ancak “hukukla ahlakın çatışmaya” başlaması insanı zalim bir ikilemde: “Ahlak duygusu ile hukuk saygısı” arasında bırakır. Bu çelişki “bir yasa, yasa olduğu için adildir” kabulü ile engellenecektir. Zaten “halkın kafasında adeta hukuk ve adalet tek ve aynı şey” olduğu içinde pek çok haksız uygulama “vicdanlarda meşrulaşacaktır.”

Geçmişte ve günümüzde yaşadığımız adaletsizlikler hatırlanırsa Bastiat’ın ne dediği daha da net anlaşılır.

Bastiat’ın politika için de ilginç bir tespiti var: “Hukuk anlayışındaki bu trajik yozlaşmanın … bir sonucu da politik ihtiras ve çekişmelere ve genel olarak politikaya abartılı bir önem kazandırmasıdır.” Ülkemizde de hemen her soruna siyasetin ve siyasetçilerin çözüm bulmasını istememizin sebebi belki de biraz budur.

*F. Bastiat, Hukuk, Liberte Yayınları

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum