Tercih dönemi ve düşündürdükleri

Türkiye 18-26 Temmuz tarihleri arasında yani sadece 12 günde 2023 yılının üretici kuşağını yani işgücünü seçti. Sizin deyiminizle üniversiteler tercih edildi. Bu sürecin ne kadar sağlıksız olduğunu bu yazımda sizlere ifade etmeye çalışacağım. Hem üniversiteler açısından hem öğrenci velileri açısından hem de YÖK, ÖSYM açısından değerlendirmeye çalışacağım. Baştan söyleyeyim işin doğrusu; biz geleceğimizi ve bütün varlığımızı maalesef sınavlara emanet etmiş durumdayız. İki milyon pırıl pırıl genç 12 yıllık eğitim sürecinden nedense hiçbir yetenekleri ve kişisel özellikleri tanınamadığı ve buna göre yönlendirilmediği için “bu işin geleceği var mı?” “Sizce ne seçmeliyim?” “Bunu seçersem işsiz kalır mıyım?” diye çaresizce sorarak seçim yaptı. Daha da acısı bunu sormak için bile yeterli zaman yoktu zira sadece 12 günde bu iş yaptırıldı. Bugün bu işin her tarafındakilerine ‘aklınızı başınıza alın’ demek istiyorum.

Öncelikle YÖK’e soralım; üniversitelerin hiçbir şey üretmediğinin lise gibi öğrenci kapıp, eğitim(!) yapmak gibi sığ bir anlayışta olduğunu halen fark etmediniz mi? Ettiyseniz neden müdahale etmeyip çökmelerini bekliyorsunuz? Veya sınavla gençlerin geleceğinin yok edildiğini ve merkezi yerleştirme denen sisteme daha ne kadar sabretmemizi bekliyorsunuz? Çarşaf çarşaf gazetelerde, boy boy TV’lerde “tatil köyü” reklamı gibi üniversite reklamlarına, hele hele toplumu aldatıcı doğru olmayan reklama neden göz yumuyorsunuz? Üniversitelerin saygınlığının tükenmesine daha ne kadar sabredeceksiniz?

***

İkinci soru Üniversitelere; kelime anlamınız “bilgi ve bilgiden değer üreten üniversal kurumlar” değil mi? Siz ne üretiyorsunuz? Gazetelere, televizyonlara, billboardlara ilanlar vererek ne yapmak istiyorsunuz? Asıl işinizi yaptığınızda en büyük reklamı ve tanıtımı yapacağınızı bilmiyor musunuz? Neden ürettiğiniz bilgiyi, patenti, aldığınız ödülü, uluslararası çalışmalarınızı, ülkeye katkınızı değil de kaç dönüm araziniz olduğunu, bilmem ne kadar hak edilmeyen burs dağıttığınızı ilan ediyorsunuz. Sizce bu şekilde Türkiye’ye katkınız olabilir mi? Veya bu şekilde “üniversite” olmanız mümkün mü?

Üçüncü muhatap sanırım veli ve öğrenciler ne istediğinizi ve ne istemeniz gerektiğini bilmediğinizi söylesem abartı olmayacaktır. En değerli varlığınız çocuğunuzu geleceğe hazırlamak, gelecek nasıl şekillenirse şekillesin ona uyabilen ve başarılı insan yetiştirmek için çıktığınız yolda yaptıklarınıza bir dönüp bakar mısınız? Üniversite seçerken ne sorduğunuzu bir hatırlayın; kampüse baktınız güzel mi diye, peki neden siz emlakçı mısınız? Sürekli “ucuz eğitim” aradınız oysa “eğitim ucuz olmayacak kadar sonuçları pahalı bir alan” bunu unuttunuz. Üniversitelerin size sağladığı her bursun size eksik hizmet ve kötü gelecek olarak dönebileceğini hiç düşünmediniz. Peki ama ülkemizde %21 olan üniversite mezunu işsizliğin bir sebebi de sizce hepimizin üniversitelere sorduğu yanlış sorular ve üniversitelerin çağa uyamamalarının sonucu değil mi? Sizler üniversitelere; küreselleşme çalışmalarını, yabancı dil eğitimlerini, birden fazla alanda çocuğunuza beceri kazandırmasını, sektör iş birliklerini ve bu alanda yaptıkları katma değeri ve çocuğunuzu geleceğini sağlayacak CV’sine ekleyeceği katma değerleri sormadınız. Sorsaydınız Üniversiteler gazetelere “bilmem kaç metre yeşil alanım var” ilanı yerine bu soruların cevabını yazardı.

***

Bir şeye daha değinmem gerekiyor. Tercih dönemi içinde yazıp kimseyi üzmek istemedim. Ama şimdi bunu yazmam gerektiğine inanıyorum; araştırmalara ve verilere gönülden inanan birisiyim ama araştırmalarını en önemli tarafı güvenilirlikleri ve yapılış şeklinin kamuoyuna doğru anlatılması olduğuna inanıyorum. Tercih döneminden birkaç gün önce üniversitelerin memnuniyet durumunu gösteren bir araştırma yayınlandı. Araştırmanın künyesini ve araştırmanın şeklini okuyunca birkaç soru sormam gerekti ve yapan hocalarla temas kurdum. Kendileri biraz kızsalar da cevap vermeye çalıştılar. Daha sonra onların verdiği araştırma yöntemi ile ilgili cevapları başta Prof. Dr. Yılmaz Esmer olmak üzere yirmiye yakın alanında yetkin kişiye sordum. Hatta yetmedi; iki araştırma şirketine sordum. Onların aklına takılan soruları buraya yazacağım; iddiaya göre bu araştırmayı yapan kişiler, 164 üniversite için, 72 ilde, 13.154 kişi ile yüz yüze görüşerek bu araştırmayı yapmışlar. Üstelik bunu 5 ayda yapmışlar ve sadece 15 kişilik bir grupla ve hiçbir bütçe desteği almadan yapmışlar. Sorduğum saha araştırmacıları için bu veriler pek mantıklı ve makul gelmedi. Ben polemiğe girmek istemiyorum ama pek çok kurumu ve üniversiteyi etkileyen bu tür çalışmaların URAP gibi bilimsel, açıklanabilir ve objektif yapılması gerektiğini yazarak bağlamak istiyorum.

Son söz; bu ülkenin geleceği için tek çıkar yol eğitimdir. Üniversite meslek edindirme kuruluşu değildir. Üniversitelerin kaliteleri yükseldikçe Türkiye kazanacaktır. Ülkemizin zaman kaybına tahammülü yoktur. Lütfen hepimiz her adımımızda bunu düşünerek çalışalım.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.