Zenci Musa’yı da Niyazi Abi’den öğrendim

Kendi halinde bir adam. Kibirsiz, takıntısız.

Beraber oturup kalktığı insanlar arasında kılığı kıyafeti en sade olanı.

Çok önemli bir programı varsa... Merasimli falan. O zaman biraz resmi giyinebilir.

Mütevazı bir hayatı var.

Çok hafif bir Karadeniz aksanı. Adapazarı ile Düzce arasında çok rastlarsınız. Bunu herkes fark etmeyebilir. Aynı şey, simasında da var.

Ben o bölge ile fazlaca haşır neşir olduğum için, onu dinlerken Akyazı’nın havasını aldığımı hissediyorum.

Yoksulluğu da varsıllığı da tatmış.

Hani bazen, ‘sokaktaki adam’ diye ukalalık ederler ya... Dışarıdan bakılınca, o tiplerin kolayca gözlerine kestirebilecekleri bir adam.

Yazık onlara!

Çünkü, Niyazi Abi, kuvvetli bir entelektüel.

Belki ‘entelektüel’ nitelemesini kendisi için hiç kullanmamıştır. Fakat öyle işte.

Mehmet Niyazi’den bahsediyorum.

Haydarpaşa Lisesi mezunu. İstanbul Hukuk mezunu. Almanya’da doktora yapmış. Bildiğim kadarıyla ‘doktor’ unvanı var ama kullandığını hiç hatırlamıyorum.

Birkaç defa Kadırga’daki fakirhanesine gittim. (Sonradan Bağlarbaşı’na taşındı.)

Lafın gelişi değil ‘fakirhane.’ Küçük, eski bir apartman dairesi. İçi de mütevazı.

Duvarda İbn-i Arabi’ye isnat edilen, Osmanlı’nın gelecekte muzaffer olacağını anlatan bir levha vardı. Çok müzeyyen bir şey değildi.

Üstad Necip Fazıl’ın rahle-i tedrisinden geçmiş. Üstadın bir dahi olduğunu düşünürdü. Üstad’ın iki ayrı yazıyı iki ayrı mürettipe irticalen yazdırdığına şahit olduğunu söylediğini hatırlıyorum.

Peyami Safa, Nurettin Topçu, Mahir İz, Ziya Nur Aksun. (Bir defa da Niyazi Abi’yle birlikte Ziya Nur Bey’in evine gitmiştik.)

Başka kim varsa... Hepsiyle teşrik-i mesaisi olmuş.

Alparslan Türkeş siyasete atılacağı sırada, o siyasete ilgi duyduklarını anlatmak için Üstad’ın yanına gittiklerini anlatmıştı.

‘Fikirde siz, aksiyonda Alparslan Türkeş’ demişler.

Üstad onlara güzel bir cevap vermiş.

Cevabı tam toparlayamayabilirim. Hatırımda, Üstad’ın anlattıkları işten pek hoşlanmadığı kalmış.

Niyazi Abi, yalınkat bir ‘milliyetçi’ değildi. Merhum Erol Güngör’ünküne benzer bir milliyetçiliği olduğu söylenebilir.

(Mektepliler rağbet eder mi bilmem... Mehmet Niyazi’nin yazdığı ‘İslam Devlet Felsefesi’ o alanla ilgilenenler için ihmal edilmemesi gereken bir kitaptır.)

Mehmet Niyazi Özdemir’i ilk Çorlulu Ali Paşa’da gördüm. Sonra da İlesam’da.

Hepimiz, sohbetine meftunduk.

O da güzel anlatırdı.

Ne kadar çok şey öğrendik ondan!

Hala kulaklarımdadır.

“Biz dernek kurmayı bilmiyoruz. Bir dernek kuruyoruz, tüzüğüne dünyanın bütün meselelerini yazıyoruz. Ben bir yerde gördüm... (Niyazi Abi muhtemelen gördüğü yeri de söylemiştir) İngilizler bir dernek kurmuşlar. Trafalgar savaşında ölenlerin ikinci çocuklarını okutma derneği.”

***

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nden hayal meyal haberim vardı. Fakat, işin aslını Mehmet Niyazi’nin ‘Yazılamayan Destanlar’ romanından öğrendim. (Bu kitap ve Niyazi Abi’nin diğer kitapları, kurucularından olduğu Ötüken Yayınları’ndan çıkmıştır.)

‘Havada bulut yok, bu ne dumandır

Şu yemen elleri ne de yamandır’

Biliriz bu türküyü. Ama hepsi o kadar.

Ben, Yemen Harbi’nin ne olduğunu da Niyazi Abi’nin ‘Yemen Ah Yemen’ romanından öğrendim.

Sen böyle şeyleri romandan mı öğreniyorsun? Diyecek olursanız.

Niyazi Abi’nin yazdıklarının adı romandı, kendisi tarih kitabıydı diye cevap vermem gerekir.

Yıllarca çalışıyordu. Mesela Çanakkale Mahşeri’ni yazarken, sadece sayısız hatıratı, tarih kitabını tetkik etmekle kalmıyor, romanın geçtiği mevzileri, hendekleri, tabyaları adım adım dolaşıyordu.

Çanakkale Mahşeri romanında Oğuz Amca diye bir asker vardı. Acaba Niyazi Abi milliyetçiliğinden mi askerin adını Oğuz yaptı?

Bunu sordum Niyazi Abi’ye. Hayali değilmiş. Adı da, hikayesi de gerçekmiş Oğuz Amca’nın.

(Yemen romanını yazdığı sıralarda Yemen’e de gitmişti.)

Trablusgarp’tan Balkanlar’a, oradan Yemen’e bir çok cephede yıllarca savaştıktan sonra... Harpler bitince İstanbul’da hamallık yaparak hayatını idame ettiren büyük kahraman Zenci Musa’yı da ondan öğrendim.

Devletin vermek istediği maaşı kabul etmemiş Zenci Musa.

Hatırladıklarım, bu köşeye sığmıyor. Hilmi Oflaz’dan bile bahsedemedim.

Bitireyim.

Bir davası vardı, Niyazi Abi’nin. Bir ‘ideal’i vardı.

Vaktini, emeğini, o idealden başka bir şey için kullanmadı.

Allah ahiretini mamur etsin.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum