Görüşler

AB’nin suya gömülen vicdanı

AB’nin suya gömülen vicdanı

Gemi kaptanı ve insan hakları aktivisti Pia Klemp, Akdeniz’e atılan göçmenleri kurtardığı için yargılanıyor. Ve acı gerçeği açıkça haykırıyor: “AB bile bile insanların boğulmasına izin veriyor. Tek uğraşları hayat kurtarmak olan sivil toplum kuruluşlarını engelliyor. Buna mukabil, insanları tecavüzle, işkenceyle, ölümle tehdit edildikleri içsavaştaki bir ülkeye, zorla geri götürsünler diye Libyalı milis gruplarını finanse ediyor. AB sınırının hemen öteki tarafındaki hakikat budur”.

Kaptan köşkünden baktığında, uzakta suya düşüp çırpınarak boğulan insanlar gördü. Hemen yanıbaşındaki Sahil Koruma gemisinin güvertesinde de dövülen insanlar vardı. Alabora olmuş şişme botun yolcularından 40 kadarını Libya’ya geri götürdü Sahil Koruma. En az 30 kişi de, kaptanı olduğu sivil arama-kurtarma gemisine yanaşma izni verilmediği için boğulmuştu.

Denizden kurtarıp Iuventa-10’un güvertesine alabildikleri arasında 2 yaşında bir bebek vardı. “Bu çocuk ölmüş” dedi sesi titreyerek Miguel; “Onu denizden çıkardığımızda nefes almıyordu. Hayata döndürmek için Julia’yla birlikte yarım saat çabaladık ama başaramadık. Özür dilerim kaptan ama onu suda bırakamadık, gemiye çıkarmak zorundaydık”. Hiç tereddütsüz “elbette” dedi kaptan. Tek düşünebildiği, bebeğin cansız bedenini ne yapacakları idi. Julia, yıllık izinlerini Iuventa-10’da gönüllü çalışarak geçiren doktorlardan biriydi. “Cesedi buzluğa koymak zorundayız” dedi. O günden sonra gemide kimse dondurma yemedi.

Buzluğunda ölü bir bebek, güvertesinde denizden kurtardıkları 32 sığınmacı ve kendisi dahil 8 kişilik mürettebatla -hiçbir Avrupa ülkesi limana demirlemesine izin vermediği, hatta savaş gemileri ile yolu kesilip kıyıya dahi yanaştırılmadığı için- 2 hafta açık denizde seyreden Kaptan Pia Klemp’in bütün o süre boyunca boğazını düğümleyen soru şuydu: “Buzluğumda ölü oğlunu sakladığım bir kadına, Nobel Barış Ödülü sahibi Avrupa Birliği (AB) hakkında ne söyleyebilirim? İnsan-yapımı muazzam boyutta bir felaketle Avrupa Birliği’nin ‘sözde’ değerleri birarada nasıl durur?”

AB değerleri, AB Antlaşması’nın 2. maddesinde şöyle tanımlanıyor: “Birlik, insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerinkiler de dahil olmak üzere insan haklarına saygı ilkeleri üzerine kurulmuştur”. 

Kaptan Pia Klemp ise vatandaşı olduğu AB’yi şöyle tanımlıyor: “AB yıllardır göçle savaşıyor. Bile bile insanların boğulmasına izin veriyor. Mülteci ve göçmenleri ‘yasadışı’ olarak etiketliyor. Tek uğraşları hayat kurtarmak olan sivil toplum kuruluşlarını engelliyor. Buna mukabil, insanları tecavüzle, işkenceyle, ölümle tehdit edildikleri içsavaştaki bir ülkeye, -bizim yerimize, bizim adımıza- zorla geri götürsünler diye Libyalı milis gruplarını finanse ediyor. AB sınırının hemen öteki tarafındaki hakikat budur. Ve bu hesaplı-kitaplı ‘sınır kapatma’ stratejisinin sonucu olarak da, bugün Akdeniz dünyanın en tehlikeli sınırı haline gelmiştir”.

Avrupa Birliği 2012’de, “barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerletilmesindeki rolü” nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü! Kaptan Pia Klemp ve mürettebatı ise Avrupa’ya sığınmak için derme-çatma botlarla Akdeniz’den geçmeyi denemekten başka seçenekleri olmayan, hayatta kalabilmek için hayatlarını riske atmaya mecbur insanları kurtardıkları için, İtalya’da yasadışı göçe yardım suçlaması ve 20 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyorlar. 

Pia Klemp Alman vatandaşı. 37 yaşında. Deniz biyolojisi okumak üzere girdiği üniversiteden diplomasız ayrılmış. Mektepli değil alaylı olmayı seçmesinin sebebi ise bir yaz tatilinde balina avını engellemek için çalışan bir sivil toplum kuruluşunun gönüllü tayfalarından biri olarak okyanusa açılması ve bir daha karaya ayak basmak istememesi. “Ben bir denizciyim. Denizlere, okyanuslara aitim. Yetenek ve becerilerimi en faydalı, en iyi şekilde kullanabildiğim yere, mürettebatımın yanına, dümenimin başına aitim” diyor.

İtalyan makamları, denize açılmalarına engel olmak için Kaptan Pia Klemp’in gemisi Iuventa-10’a elkoydu. Dünyaca ünlü sokak sanatçısı Banksy de, geçen baharda Kaptan Klemp’e bir e-posta gönderdi ve mültecilerle ilgili eserlerinden kazandığı parayı yine mülteciler için kullanmak, bunun için de yeni bir gemi almalarına yardım etmek istediğini yazdı. Kaptan Klemp ve mürettebatı yine Akdeniz’e döndüler. Bu kez hayat kurtardıkları gemide onlara Banksy’nin meşhur kırmızı balonlu kızı elinde balon değil de, kalp şeklinde bir can simidi ile eşlik ediyordu. Gemiye, 1871’deki Paris Komünü’nün (önümüzdeki ay 150. yıldönümü) en aktif üyelerinden, anarşist, feminist ve sosyalist bir kadının, Louise Michel’in (Luiz Mişel) adını verdiler. Kendi deyişleri ile “faşizme karşı” mücadelelerinde yol göstersin diye. Ancak AB yine engel oldu ve 4 aydır limanda bekletiliyor Louise Michel. 

Gündelik hayatımıza etki etsin ya da etmesin, dayanışma dediğimiz eylem başkalarının sorunlarını da kendi sorunlarımız olarak tanımakla başlar. Bazen dayanışma gösterirken yaptığımız işler zor değildir, hoşumuza gider. Bazen de dayanışma gelir bize kendini dayatır. Zorlar bizi. Güvenli sığınaklarımızdan, konforlu alanlarımızdan çıkmamız icap eder. 

“Her durumda” diyor Kaptan Klemp, “dayanışma için mücadele etmek insanı özgür ve güçlü kılıyor. Sizlerden bizimle dayanışmanızı istiyorum. Mültecilerle, göçmenlerle dayanışmanızı. Bütün o çaresiz insanlarla ve onlarla dayanışan sivil arama kurtarma gemilerinin mürettebatıyla… Dayanışmayı kriminalize edenlere karşı savaş veren o küçük gruplara arka çıkmanızı…”

KAPTAN PIA KLEMP KİMDİR?

maxresdefault.jpg

  • 10 Ekim 1983 Almanya doğumlu.
  • 2016-2018 arasında, mülteci krizi sürerken Akdeniz’deki arama kurtarma faaliyetlerine katıldı. Görev yaptığı gemiler 14 binden fazla mültecinin hayatını kurtardı. 2017’de Iuventa-10 adlı gemisine İtalyan yetkililerce elkonuldu.
  • 20 yıl hapis tehdidiyle karşı karşıya ve mücadelesini sürdürüyor.

"ASLA VAZGEÇMEYECEĞİ, ASLA" 

Kaptan Klemp ve İtalya’da beraber yargılandığı mürettebatın davasında karar aşamasına gelindi ama henüz duruşma tarihi verilmedi. “Akdeniz’in sığınmacılar için toplu mezara dönüştürülmesi, Avrupa Birliği’nin siyasi projesidir” diyorlar müdanasız. Akdeniz’de ölüme terkedilen mültecileri 20 yıl hapis cezası almayı göze alarak neden kurtardıklarını ise şöyle anlatıyor Kaptan Klemp: 

“Biz insan hakları savunucularının maruz kaldığı itibarsızlaştırma, taciz ve hukuki cendereden çok daha vahim olan durum, Avrupa’da güvenliğe kavuşmayı umarak her gün ölmeye devam eden, bütün haklarından mahrum bırakılmış insanların akıbetidir. Savaşın içinde, ölümle burun buruna yaşayan insanların kendilerine sığınak aramalarını sorgulamak bize düşmez. Bizler sadece yapmamız gerekeni yapıyor, kurtarılabilecek hayatları kurtarıyoruz. Bu bir siyasi tartışma konusu değil. Denizde hayat kurtarmak, bir hak olmanın yanısıra bir zorunluluk, bir görevdir. Asla bir suç olamaz.

Bize karşı yürütülen karalama kampanyaları, açılan soruşturma ve davaların sonunda hürriyetimizi kaybetme tehdidi ile karşı karşıyayız. Tehdit bununla sınırlı değil: Bir hak kriminalize edildiğinde, suça dönüştürme bir strateji haline geldiğinde; dayanışma göstermek cezalandırılmaya ya da engellenmeye başlamışsa, artık hepimizin hürriyeti tehlikede demektir. AB’nin mevcut göç politikaları binlerce mülteciyi öldürmekle, binlercesine işkence etmekle ve onlara yardım eli uzatanları cezalandırmakla kalmıyor; aynı zamanda hepimizi, ‘bir canın diğerinden daha az kıymetli olduğu bir toplum modeli’ne doğru, bir grup insanın bir diğer grup insandan üstün olduğu iddiasıyla hiyerarşik düzenin sistematize edildiği eski Avrupa’ya doğru geri götürüyor.

Büyükannelerine, büyükbabalarına ‘Nazilere karşı sen ne yaptın?’ diye sorarak büyüyen bir kuşağa mensubum. Farkına vardım ki, mensup olduğum kuşak da torunlarının yine aynı sorusuyla sınanacak. Ama bizler, korkutulup sindirilmeyeceğiz. Yaşamak istediğimiz gibi bir dünya yaratmak için, herkesin yaşama şansına sahip olduğu bir dünya için mücadele etmeye, savaşmaya devam edeceğiz. 

Aranızda ‘bir avuç insansınız, ne yapabilirsiniz ki’ diye düşünenleriniz olabilir. İyi haberi vereyim. Bizler, dayanışma gösteren ne ilk ne tek ne de son insanlarız. Antropolog Margaret Mead’in ifadesiyle söylersem, ‘İzan ve sorumluluk sahibi küçük bir grubun tüm dünyayı değiştirebileceğinden şüpheniz olmasın. Aslına bakarsanız, şimdiye dek dünyayı değiştirebilmiş tek şey de bu oldu’. 

Dünyayı değiştirebiliriz. Fark yaratabiliriz. Kurtardığımız her bir hayat için, bizler tam da bunu yaptık. Yine yapacağız. Bedel ödeyeceğimizi bilmediğimizden değil. Tam da buna bedel biçtikleri için, biçtiklere bu bedele karşı olduğumuz için; çünkü dayanışmak suç değildir. Ve bizler dayanışma içinde, dayanışma için savaşıyoruz. Asla vazgeçmeyeceğiz”.

İlgili Haberler
YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir