Müzik piyasasına caz şarkıları ile damga vuran Jehan Barbur, Baba Öyküler kitabı ile de 'ünlü babaları'nı mercek altına alıyor. Erkan Oğur'un babasıyla hikayesini dinledikten sonra bu kitabı yazmaya karar veren Barbur, her insanın gönlüne dokunacak cinsten hikayeleri bir araya getirmiş. Kiminde gözyaşı, kiminde sevinç, kiminde ise özlem var. IŞIL ÇALIŞKAN/ÖZEL HABER
120
“Zararsız bir meraktı benimki. Bana anlattıkları hiçbir şeye ihanet etmeden, onların gerçek seslerinin önüne geçmemeye gayret ederek yazdım Baba Öyküler'i. İçlerinde bir yerde, ara ara kendi öykümle de göz göze gelerek. Emanet aldığım her şeyi yazarak iade ediyorum. Hikaye anlatanındır!”
220
Bu sözler Jehan Barbur'un Baba Öyküler'inden. Kitap, Ali Nesin'den Fazıl Say'a, Sevinç Erbulak'tan Bülent Ortaçgil'e toplamda yirmi ünlü ismin Baba Öyküleri'ni buluşturuyor.
İşte onların gözünden 'baba'ları...
320
ALİ NESİN “BABAM GERİ GELSE YİNE ELMA SOYSAK”
“Babam deyince aklıma, şortla çalışma masasında oturan, tıknaz, kıllı, fosur fosur sigara içen bir adam gelir. Büyük bir çalışma odası vardı. Kitap dolu. Çalışma odasının sonunda bir şömine. En sevdiği şey şöminenin başına iskemle çekip kitap okumak ve elma yemekti. Ben de onunla oturur elma yerdim. Gelse diyorum. Gezsek şu köyü. Yükleniriz kitapları, yürürüz bir derslikten aşağıdaki bayıra. “Ali” derse hemen döner bakarım. İkiletmem asla. Omzuna kolumu bu kez ben atarım. Bir de elma soyarız şöminenin başında, bir pazar öğle sonrası, illa..”
420
FİLİNTA ÖNAL “ONDAN DAHA BÜYÜK ŞAİR OLMAK YÜREK İSTER!”
“Büyük ağacın dibinde ot bitmez”diye bir söz vardır. Evet, doğru, ot bitmez; gölgede kalır gibi, güneş alamaz, fazla büyümez, yaşama şansı olmaz. Bu laf babamı gözlemledikçe yer etti bende. Ben ne oldum peki? Büyük bir ağaç olan babamın gölgesinde kurudum da yok mu oldum? Şair olacağım diye tuttursaydım o zaman belki yok olurdum. Çünkü ondan daha büyük bir şair olmak yürek ister”
“Benim için babam, çok komik ve çok erken ölmüş bir adamdır. “Baban kimdi?” diye sorulduğunda, benim palyaçom, benim komiğimdi diyebileceğim bir adamdı. Babamı sahnede izlerken hep mutlu oldum. O kadar mutluydu ki yaptığı işle. Babam marangoz da olabilirdi. Ben de marangoz bir babayı seçebilirim o zaman. Hatta ben de babam çok güzel masa kestiği için marangoz olurdum, masa kesmek istediğim için değil. 'Masa kesilirken çok mutlu olunuyor demek' diye düşündüğüm için”
620
BÜLENT ORTAÇGİL “BEN BABAMLA OYUNLAR OYNAMADIM”
Ben babamla oyunlar oynayamadım. İlk çocuklar ailenin deney tahtası olurlar ya, ben de olmuşum tabii. Fotoğraflarım var. Beni bir an önce yürütmek için ayakta tutuyorlar o fotoğraflarda. Ben de yere abuk subuk basıyorum. Bir an önce konuşayım, yürüyeyim istiyorlar. Sonrasında da bir an önce okumamı istemişler. Çünkü ilkokul birinci sınıfa başladığımda gazete okuyabiliyordum. Muhtemelen babam yapmıştır bunu. Okula başlamadan evvel zaten babamın vesilesiyle birçok şeyi biliyordum ve sanırım, bu bana o dönemlerde “Ben biliyorum bu işleri” havası, ukalalığı vermiştir. Bende ilk çocuk olma travması vardır.
720
YEKTA KOPAN “BAŞI OKŞANMAYAN NESLİN ÇOCUKLARIYIZ”
“Biz oğullarının başını okşamayan babalar neslinin evlatlarıyız. Babamı sahnede ilk izlediğimde çok tedirgin olmuştum. Evde babanız olan “Yemeğini ye, şunu yap, bunu yap”diyen bir kişi orada karşınıza bir çöpçü kıyafetiyle çıkıyor. Üzerindeki kıyafetin üzerine aniden bir etek geçirip kadın kılığına giriyor. Bir tuhaf gelmişti bana. Utanmam mı lazım eğlenmem mi bilememiştim. Gururla utanç arasında bir salınım yaşadığımı hatırlıyorum. Sonrasında insanların onu alkışlamış olması, ayağa kalkmaları. Tüm bunlar gerçekten hoşuma gitmişti. Ben de alkışlıyordum onu seyircilerin arasından”
820
MİNE SÖĞÜT “ARTIK O, BABAM OLAMAYACAK KADAR GENÇ!”
“Parmaklarını hatırlıyorum babamın; çok bakardım onlara, inceler gibi her yerini, erken gideceğini biliyormuşçasına. Bugünellerime bakıyorum ve babamın elleri. Tuhaf! Genç biri babam. Hala otuz dokuz yaşında; bense bugün kırk yedi yaşındayım. Babamdan büyüğüm. Artık o babam olmayacak kadar genç, küçük bir adam. O yüzden benim içimde hep bir çocukluk, bir küçüklük vardır. Yedi sekiz yaşlarım içimde öylece durur. Annemin kızıyım ben. Babam kadar naif değilim, annem sert bir kadın, ben de öyleyim”
920
SERRA YILMAZ “BABAM GELSE ONA HEMEN FİLMLERİMİ İZLETİRDİM”
“Ölümü ani gelmiş olsa da, ertelediğim, ona söylemeyi sakladığım şeyler kalmamıştı. Hatta ona olağanüstü bir baba olduğunu yazdığım bir kart vermiştim. Saklıyorum hala o kartı. Benim ona ifade edeceğim şeylerden ziyade, onunla daha konuşacağım ve yapacağım çok şey vardı. Yaşım yirmi üçtü. Anlatacaklarım birikecekti. Birikti de. Bugün gelse ona hemen filmlerimi izletmek isterdim. İlk Anayurt Oteli'yle başlardım. Bence izlese çok severdi. Dilediğince yaşamı paylaşamıyorsun işte. Hayat hiç yetmiyor! Hem de kimse için...”