Giordano Bruno bir bilim peygamberi miydi?

Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin Kurucusu Tarık Çelenk “Bilimsel keşiflerde sanılanın aksine orta çağ Rönesans hermetizmi ve ezoterizminin etkisi büyük. Rönesans aynı Endülüs Müslümanlarının yaptığı gibi bugün ve geleceği kadim geçmişte-antik dönemde arama çabasıydı. İlerlemeci değil tersine geriye giden bir keşif arayışıydı” diyor.

Giordano Bruno “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” İfadesiyle hep aklımızda yer etmiştir. Bazı çevreler Bruno’yu aklın ve bilimin peygamberi olarak niteler. Bu durum oldukça tartışmalıdır. Ayrıca bilimi bir din ve itikat sistemi olarak kabul edenler için Bruno doğru bir adres de değildir. Bruno, tartışmasız diğer Rönesans filozofları Ficino, Mirandola ve Aggripa gibi bugünkü modern bilmin doğuşuna öncülük etmiştir. Sanılanın aksine bu filozofların geliştirdikleri bilimsel anlayış, ilerlemeci bir yaklaşımla değil, antik Mısır ve Helen’e kadar uzanan gerçeğin kadim geçmişten anlaşılması çabası üzerine inşa ediliyordu. Bir bakıma bu anlayış ilerici değil, geriye doğru hermetik bir bakıştı.
Konuya girerken başta hermetizmi, din, büyü, ezoterizmi, okültizm ve bilim gibi kavramların bazen kesişim noktaları olmakla birlikte özde çok farklı olduklarını, yanlış anlaşılmaması ve karıştırılmaması gerektiğini belirtelim.

***

Antik Mısır döneminin, iddiaya göre Corpus Hermetic ve Hermes trismegistus metinlerini araştırma, toplama ve tercüme çabaları, bu arayışın temel parçalarıydı. Antik geçmişten bugüne bilim felsefesinin sütunları, hermetizm (bilgelik-hikmet), doğal büyü, dinler (Musa ve İdris odaklı), felsefe ve determinizm (sebep sonuç zinciri) üzerlerine inşa edilmişti. Bruno, metafizik vizyonuyla, adapte ettiği söz konusu farklı disiplinlerle bilimsel devrimlerin oluşumuna bugünkü katkıları sağlamıştır.

Çoğu tanınmış kâşif ve bilim adamı olan Rönesans filozoflarının büyüye bakışları şimdikinden oldukça farklıydı. Bunlardan başta, Giardono Bruno ve Galileo gibiler engizisyon tarafından işkenceyle hayatlarına son verilmişti. Bu filozoflar özellikle büyüyü doğal büyü, demonik büyü veya kozmolojik büyü diye tasnifliyorlardı. Doğal büyü, zaten yıldızların, insanların ve kütlenin çekim güçlerinde vardı. Doğal büyü doğanın içinde olan gizlenmiş güçlerin matematik ile formüle edilmesi ve açığa çıkartılmasıydı. Bir bakıma Bilim büyünün kendisiydi de. Newton ve Kepler gibiler doğal büyünün formülasyonundan faydalandılar. Manyetizma, kutupsal çekim gücü de doğal büyünün parçasıydı. Hermetik felsefe ve yeniplatonculuk bu filozofların rehberiydi. İtalya Rönesans’ında, Hermetik temel metinlerin, Kabala ve Trismegistus dahil, ana kaynağının Hz. İdris ve Musa’nın Allah’tan vahiy veya ilham ile edinilen bilgi olduğu var sayılıyordu. Endülüs ve İtalya’da Roger Bacon, El Kindi ve İbni Sinanın doğal büyünün üstatları olduğu kabul edilirdi.

Hermetik felsefe dogmatik materyalizme karşı yaratılan her şeye bir anlam yüklüyordu. Hermetizm ve matematik antik Mısır’da iç içe geçmişti. Antik dönemde, Pisagor’dan bu yana doğal büyü ile fizik dünya arasındaki ilişkiler, matematik ve geometriyle ifade ediliyordu.

***

Bruno’ya ilaveten diğer Rönesans filozoflarının varlık ve bilgi mimarilerini, başta İbni Rüşt ve İbni Sina olmak üzere Müslüman filozoflar da etkilemişti. Bruno’nun evreni yorumlaması hermetik geleneğe dayanıyordu. Bugünkü genişleyen evren, belirsizlik ve kuantum teorilerinde Bruno’nun bakış açısının derin izleri vardır. Ona göre kozmos ve insan arasında öyle etkileşim vardır ki insan kaderini dahi etkilemektedir. Bruno astrolojik büyüden bunu anlıyordu.

Belirttiğimiz gibi, bugünkü bilimsel keşiflerde sanılanın aksine orta çağ Rönesans hermetizmi ve ezoterizminin etkisi büyüktür. Rönesans aynı Endülüs Müslümanlarının yaptığı gibi bugün ve geleceği kadim geçmişte-antik dönemde arama çabasıydı. İlerlemeci değil tersine geriye giden bir keşif arayışıydı. Her iki dönemde antik dönemin tercüme ve yorum faaliyetleri ana unsurlardı. Rönesans, Endülüs Aydınlanmasını hiçbir zaman göz ardı etmedi.

***

Bilimsel düşünce özellikle ülkemizde sıkça pozitivizm veya materyalizm ile karıştırılmaktadır. Ne yazık ki bu anlayışın kökleri Türk modernleşmesindeki düşünce sorunlarına kadar dayanmaktadır. Türk modernleşmesinin de yükünü Tanzimat ve Cumhuriyet aydınlanmaları çekmekte. Aslında batı dünyasının tartışılmaz maddi ve felsefi üstünlüğünün arka planında söz konusu ettiğimiz gerçek bilimsel düşünce ve bakış yatmakta. Yani görünür fizik aleme insan iradesinin müdahalesindeki sebep ve sonuç matematiğinin kaçınılmazlığı. Burada bilim sadece fizik değil metafizikle de bir sınır çizmekte. Bu sınırların tanımlanmasında özellikle İbni Rüşd ve Bruno’nun önemli katkıları olmaktaydı. Bu bilim anlayışı, Fizik ötesinde bir bilinmezlik yaklaşımıyla da belirsizlik veya gizemcilikle de haddini bilmekteydi.

***

Ne yazık ki Cumhuriyet siyasi tarihimiz “ pseudoscience” veya dogmatik bilimcilerle, 12. Yüzyıl fıkıh Müslümanlığı İslamcı kanadın gerginliklerinin gölgeleri üzerine şekillenmiştir. Bu durum Türk Tarih Kurumunun orta öğretim kitaplarına da yansımıştı. Kemalist aydınlanma, görgü devrimindeki başarısına karşın, bilimin bir metodoloji olarak değil de bir itikat sistemi olarak anlaşılmasına da yol açabilmişti. 19. Yüzyıl materyalist felsefesinin de etkisi bu bakış açısında rol oynamıştır. Muhtemelen bu yaklaşımda, İmparatorlukta yasallığın kaynağı olan dinin siyasetteki etkisinin yeni cumhuriyette kırılması kaygısı da vardı.

***

Bilmi bir dogma-itikat-kesinlik olarak kabul eden akım dünya ve ülkemizde seküler kesimde bugün de oldukça etkindir. Pratikteki bu ifade, ben Tanrı’ya değil, bilime veya fizik aleme inanırım şeklinde tecelli etmektedir. Bu bakışa göre evren mekanik bir makine gibi kusursuz bilinçsiz çalışmaktadır. Bitki ve hayvanlar buna dahildir. Kayıtsız kendiliğinden bir süreklilik kanunu gelişmektedir. Beynimiz bir kusursuz bilgisayar gibi programlanmıştır. Doğa ve evrenin hiçbir amacı yoktur. Madde ve enerji aynı şeydir. Hatıralar ve hafıza beynimizdeki fosfor ve protein oranlarına endekslidir. Rüyalar tamamen beyin fonksiyonlarıdır. Hastalıkların tedavisi ise tamamen mekanik ilaçlarladır. Tüm bu mükemmellik arka planında ise bilinçli bir mucize değil özgür-başıboş-tanımsız bir mucize ve anlamsızlık yatmaktadır.

***

Görüldüğü gibi dogmatik bilimselcilik, köktenci dincilik gibi tamamen kesinlik ve sınırlar içermektedir. Halbuki Charles Darwin ve Albert Einstein dahil bilim adamları dahi yaratılış mucizesinin kaynağı noktasında en azından agnostizm-bilinmez gizemciliğe inanmışlardı. Bir bakıma Bruno’nun ortaya koyduğu hermetik bakıştaki gizemlilikte bunu ortaya koymaktadır. Aslında İslam epistemolojisinde de Allah’ın zatı bilinemez ve hatta onu düşünebilmek de mümkün değildir. Ancak Allah sevgi veya şefkat gibi sıfatları ile tanımlanabilir veya idrak edilebilir denmektedir. İbni Arabi ve İmamı Rabbani’nin birliğin varlığı veya varlıkta birliğin tecellileri yaklaşımlarında da aslında benzer gizemcilik mevcuttur. Bu birlik içindeki kaostan kozmosa geçiş süreçlerini de Rönesans filozofları hermetizm ile açıklamaktaydılar.

***

Giordano Bruno’ya göre doğal büyü belki de bilimin özü ve kendisiydi. Ayrıca bugünkü bilimsel devrimlerin temeli, saygın akademisyen Frances Yates (1889-1981 tarafından, Bruno ve çağdaşları tarafından atıldığı tezini savunulmaktadır. Aynı bakışa göre Hermetizmin ve doğal büyünün bunda etkisi büyüktü. Bugün bilmin bir dogma veya tartışılmaz itikat sistemi olarak ülkemizde ve dünyada belli çevrelerle bakılması ayrı toplumsal uzlaşmazlıklar ve siyasi gerginliklerin de ideolojik kaynağını teşkil etmektedir.

***

Politika, dinler ve ideolojilerde ne kadar müphemlik veya bilinmezliğe ihtiyacımız varsa, bilimsel düşüncede de o kadar sınırlı kesinliklere ihtiyacımız gözükmekte. Zaten bilimsel düşünce yaklaşımının kendisi de bize bunu söylemiyor mu?

***

Bu bağlamdan baktığınızda, başta belirttiğimiz gibi Giardono Bruno hiçbir zaman bir bilim dinini peygamberi olmadı. Bruno, sadece insanın yaratılışından, ruhunun sonsuza seyri yolculuğu boyunca hakikatın-gerçeğin arayışında metafizik ve fiziğin sınırlarını çizen bir vizyon geliştirdi. İnsan aklını kullanan ve sınırlarını idrak eden, yaratılıştan bu yana var olan her şeyi kapsayan bu vizyonun metodolojisinin yer yüzüne inmiş haline de bilimsel düşünce denilebildi.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Görüşler Haberleri