Satranç tahtasında belirleyici bir hamle

Türk-Rus ilişkileri tarihinin geniş kitlelerce öğrenilmesinde büyük katkı sağlamış olan MSGSÜ’den Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusya’dan S-400 alımına ilişkin değerlendirmede bulunuyor.

Son aylarda Avrasya coğrafyasında yaşanan en önemli gelişmelerden biri de Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında S-400 füzelerinin alımı konusunda varılan anlaşmadır. Söz konusu anlaşmanın stratejik mahiyette, silahların ise en ileri teknolojilerden biri olması, bölgesel ve küresel güçlerin de anlaşmanın seyrini yakından takip etmesine neden olmaktadır. Peki S-400’lerin özelliği nedir ve anlaşmanın hayata geçirilmesi gerçekten de mümkün olacak mı?

2007 yılından itibaren Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin ileri silahları arasında yer alan S-400 füze kalkan sistemi, bütün modern hava ve uzay saldırı araçlarının yok edilmesi amacıyla üretilmiştir. Batılı uzmanlara göre S-400’ler diğer teknolojilerle birlikte Batı’da “Yasak Bölge” olarak bilinen Rusya Hava Kuvvetleri’nin yeni konseptinde belirleyici rol oynamaktadır. Buna göre NATO güçleri, vurulma tehdidi olmadan söz konusu bölge yakınlarında bulunamayacaktır. 600 kilometre uzaklıktan tehdidi belirleyebilen sistem, 60 km. uzaklıktaki balistik hedefleri, 400 km. uzaklıktaki de aerodinamik hedefleri ve 5 metre kadar alçak yükseklikteki hedefleri vurabilmektedir (Amerika’nın Patriot füzeleri ancak minimum 100 metre yükseklikteki hedefi vurabilmektedir). 4.8 kilometre saniyede uçan hedefleri vurma kapasitesine sahip bu teknoloji, günümüzde Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin bütün askerî bölgelerindeki 40 taburunda ve Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü’nde konuşlandırılmış bulunmaktadır. Bunun dışında Moskova, S-400’leri yalnızca Çin’e satmış ve teslim etmiştir (Nisan 2017). Ayrıca Hindistan ile Suudi Arabistan da bu füzelerin alımı konusunda Rusya ile görüşme yapmaktadırlar. Dünya silah pazarında önemli bir paya sahip olan Rusya’nın S-400’leri başka ülkelere yeni yeni ihraç etmeye başlamasının en önemli sebebi ise bunun bir ileri teknolojisi olan S-500’leri 2018’den itibaren Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine dâhil edecek olmasıdır. Nitekim S-300’lerin başka ülkelere satımı da S-400’lerin üretiminin başlamasından sonra gerçekleşmişti. Diğer bir deyişle Moskova, daha ileri teknolojiyi üretmeden elindeki teknolojileri satmaya yanaşmamaktadır.

VAZGEÇME SİNYALLERİ

Rusya’nın bu tür silah ihracatındaki bir başka özelliği de teknolojilerin iç sistemlerine ulaşımını sağlayacak elektronik parolaları (kodları) vermemesi, bakım ve tamir işlerini de Rus uzmanlarının gerçekleştiriyor olmasıdır. Her ne kadar bu husus, Türkiye’de itirazlara yol açsa da Rus yetkililerine göre bu uygulama, yalnızca Türkiye’ye satılacak S-400’ler için geçerli olmayıp genel olarak bütün ülkelere uygulanan bir kuraldır. Gerek ABD gerekse Rusya, bu tür silahları satarken alan tarafa bu teknolojileri söküp incelememe, üçüncü ülkelere devretmeme, tek başlarına bakımını yapmama şartı koymaktadırlar. Rusya’nın S-400’leri “şimdilik” müttefiki olan Çin’e de aynı şartlarla sattığını belirtmekte fayda vardır. Dolayısıyla Kremlin’in NATO üyesi Türkiye’nin de bu konudaki ısrarı karşısında geri adım atmayacağı ve ikinci aşamada olabileceği ileri sürülen “ortak üretimin” gerçekleştirilmeyeceğini de şimdiden söylemek mümkündür.

İlk S-400’lerin yaklaşık iki yıl içerisinde teslim edilmesi planlanmaktadır. Daha Eylül ayının sonunda Türkiye’nin avans ödemesini yaptığı açıklanmıştı. Bununla birlikte tarafların temkinli ve kesin olmayan açıklamalarda bulunmaları ve teslimatın ancak iki yıl içerisinde yapılacağının açıklanması, tarafların anlaşmadan vazgeçebileceğine de işaret etmektedir. Bunun sebebi gerek her iki ülkenin içerisinde konuyla ilgili tartışmaların yapılması gerekse de NATO’dan konuyla ilgili gelen tepkilerdir. Ayrıca bundan sonraki süreçte Türkiye’nin Rusya ve Batı dünyası ile geliştireceği münasebetlerin seyri de anlaşmanın gerçekleşip gerçekleşmemesine etki edecektir. Diğer taraftan varılan anlaşmaya rağmen alımın gerçekleşmemesi, bu tür silahların ihracatında sıkça rastlanan bir olaydır. Birçok kez çeşitli sebeplerden ötürü Moskova; İran, Suriye ve benzeri ülkelere S-300’lerin satımını askıya almış, ertelemiş, hatta iptal etmişti.

Türkiye’de Rusya’dan alınan teknolojilerin mevcut teknolojilere uyum sağlayıp sağlayamayacağı tartışılırken, Rus uzmanların bir kısmı, bundan daha iki yıl önce Rus uçağını düşüren Türkiye’ye bu tür teknolojilerin satılmaması gerektiğini ve bu teknolojilerin NATO’nun eline geçebileceğini ileri sürmekte, bütün bunların Rusya’nın güvenliğini tehdit ettiğini dile getirmektedirler. Diğer taraftan Türkiye’ye S-400’lerin satılmasını savunan Rus uzmanlar da var. Bunlara göre bu adımla Moskova, NATO’nun içerisinde adeta bir “Truva atına” sahip olacak, NATO içerisindeki bütünlüğe zarar verecek, Yunanistan’dan sonra NATO üyesi ikinci bir ülkeye askerî teknoloji satabilecek ve silah pazarında da ABD ile yaşadığı rekabette önemli bir galibiyet elde edecektir (toplam silah satışında ABD’nin payı %33, Rusya’nın %25). Bu bağlamda Arabistan ve Hindistan’a da S-400’lerin satışı, Rusya açısından büyük önem arz etmektedir. Zira bu iki ülke, en fazla silah ithal eden ülkelerin başında gelmektedir. (Hindistan dünyada satılan silahların %14’ünü, S. Arabistan %7’sini almaktadır). Dolayısıyla ABD ve NATO da dâhil olmak üzere Batı’nın Türkiye’nin S-400 alımına karşı çıkmasının sebebi yalnızca Türkiye’yi kaybetme kaygısı değil, aynı zamanda gerek dünya silah pazarında verilen mücadelede gerekse NATO-Rusya rekabetinde geriye düşme ihtimalinin olmasıdır.

Bu anlaşmayı, aynı zamanda hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin Batı ile münasebetlerinde bir koz olarak kullandıklarını da söylemek mümkündür. S-400 alımına dair anlaşma, ABD’den Patriot füzelerinin alımını hızlandırabileceği gibi (bu istek ve talep devam etmektedir), AB’nin Suriyeli mülteciler için yapacağı malî yardıma dair sözünü yerine getirmesini de sağlayabilecektir. Moskova ise her fırsatı, Batı’nın kendisine uyguladığı ambargodan kurtulmak için kullanmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla varılan anlaşmaya ve avans ödenmiş olmasına rağmen S-400 alım anlaşmasının Türkiye-Batı ve Rusya-Batı münasebetlerindeki olumlu gelişmelere göre bozulma ihtimali vardır.

Yine Türk-Rus münasebetlerinin seyri de anlaşmanın akıbetini etkileme potansiyeline sahiptir. Son aylarda uçak krizinin neredeyse bütün izlerinin silinmeye başlandığı görülmektedir. Hatta domates alımı, vize uygulaması gibi “inatçı” konularda dahi sorunların geride kalacağı görülüyor. Suriye konusu da son dönemde Türk-Rus işbirliğinin hayata geçirildiği önemli konulardan biri oldu. Ancak aynı konunun, münasebetleri olumsuz etkileme potansiyeline sahip olduğunu da belirtmek gerekiyor. Suriye konusunda nihai hedeflere yaklaşıldıkça iki ülke arasındaki işbirliğinin, rekabete dönüşme potansiyeli bulunuyor. PYD’nin bu süreçteki ve yeni dönem Suriye’sinde üstleneceği rol, bu bağlamda ön plana çıkan konuların başında gelmektedir. Yine Kırım konusu da ikili münasebetler açısından sorunlu konuların arasında dikkatleri çekmektedir. Hatta Moskova ile Ankara’nın her iki konuyu karşılıklı olarak birbirlerine karşı birer koz olarak kullandığı da görülmektedir. Ankara, bazen Kırım konusunu gündeme getirirken, Moskova da Kürt kartını oynamaktadır. Her ne kadar şimdilik bu konular, Türk-Rus münasebetlerinde ciddi anlaşmazlıklara yol açmasa da genel anlamda Suriye ve Kırım, yalnızca S-400’lerin akıbetini değil, Türk-Rus işbirliğinin geleceğini de etkileyebilecek ve belki de belirleyebilecek konulardır. Dolayısıyla Türk-Rus münasebetleri açısından bu meselelerin bir an önce sonuca bağlanması, büyük önem arz etse de hemen gerçekleşebilecekmiş gibi görünmüyor.

İHRACAT BAŞLADI ÇÜNKÜ...

Sonuç itibarıyla S-400’ler, günümüzde en ileri savunma teknolojilerinin başında gelmektedir. Rusya da bu teknolojilerin bir üstünün üretimine başlayacağından dolayı S-400’leri ihraç etmeye başlamış bulunmaktadır. Çin’in ardından Hindistan ve S. Arabistan gibi bölgesel güçlerin, S-400’lere sahip olmalarının önünde pek bir engel görülmezken, Türkiye için aynı şey söylenemez. Türkiye’nin NATO üyesi olması, S-400’lerin mevcut savunma sistemine uyum sağlayamaması, yukarıda anlatmaya çalıştığımız meselenin çok yönlü siyasi boyutu, bu anlaşmanın hayata geçirilmesini zorlaştıran faktörlerdir. Bununla birlikte asıl sonucu belirleyen husus ise bu faktörlerden ziyade Türkiye’nin önümüzdeki aylarda Batı ve Rusya ile geliştireceği münasebetler olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Milli Savunma Bakanı Canikli: O iş bitti, S-400 füzeleri satın alınmıştır
Türkiye Satranç Şampiyonası başlıyor

Görüşler Haberleri