Çin’de yaşanan ekonomik dalgalanma piyasaları tepetaklak ederken, yuan, son 10 yılın en büyük değer kaybını yaşadı. Bu çöküş, 1997’de bütün Asya’ya yayılan krizi hatırlattı. Peki Çin, 1997-1998 finansal krizinden neler öğrendi? İşte The Wall Street Journal’ın gözünden bu sorunun cevapları…
1/5
DÖVİZ BORCU AZ OLMALI: Özellikle özel sektörde aşırı döviz alarak borçlanma 1997 krizinin yaşanmasını hızlandırdı. Dış borç oranının milli gelire oranla düşük olması ve şirketlerin kısa vadede dış borçlarını daha az açıklamaları bu kez Asya ekonomilerine yarar sağlamıştı. Buna karşın, özellikle emlak sektöründe, bir kısım kredi ve anapara yanlış bir şekilde tahsis edilmişti. Finansal Planlama Hizmetleri veren Nomura’da çalışan analist Rob Subbaraman, konuyla ilgili olarak “Asya’nın en zayıf noktası, 1996 yılında, borç-milli gelir oranının birçok ülkeden daha yüksek olmasıydı” derken, bunun, Asya’da faiz oranları yükselirken, kredilerin sıkılması ile sonuçlanabileceğinin altını çiziyor.
2/5
DÖVİZ KURLARI ESNEK OLMALI: 1996 yılında, Asya’daki para birimlerinin çoğu Amerikan dolarına bağımlıydı. Bu da, merkez bankalarını, limitli dövizlerini korumak için rezervlerini çekmeye itiyordu. Bugün, Asya dövizleri çok daha fazla esnek. 1997’de yaşanan krizden en çok zarar gören Tayland, Endonezya, Malezya ve Güney Kore’nin para birimleri, doların karşısında yüzde 50’den fazla değer kaybetmişlerdi. Fakat bunların son bir yıldaki değer kayıplarına bakıldığında yüzde 15 gibi bir oranla karşılaşılıyor. Öte yandan, Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed), Eylül ayındaki toplantısında faiz artırımına gitmesi, dolar üzerinden borçlanan şirketlerin zarar etmesine, daha kırılgan olanlar üzerindeki baskının artmasına, hammadde ihraç eden ülkelerin düşük kömür, cevher, petrol fiyatlarından ve üretime dönüşmeyen borçlarından zora girmelerine yol açabilir.
3/5
DÖVİZ REZERVLERİ YÜKSEK OLMALI:1997 yılında, birçok ülkenin, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), ülkeye yönelik kurtarma planı hazırlamasına karşı çıkması ile birlikte, Asyalı karar alıcıları hapı yutmuş oldu. IMF’nin kemer sıkma politikalarını güçlendirmesinin ardından, eleştiriler ağırlaştı, kriz arttı ve hükümetler düştü. Daha sonraki yıllarda, Asya ekonomileri, döviz rezervlerini güçlendirmek için çalıştılar ve bunu bir tampon gibi kullanmaya karar verdiler.
4/5
BÜYÜK CARİ AÇIKLAR VERİLMEMELİ:10 Asya ülkesinden 7’sinde borçlanma var iken, bugün Asya ülkelerinin birçoğunda cari hesap fazlası bulunuyor. Nomura’ya göre, bu da, anapara çıkışlarını telafi ediyor. Asya’daki ülkelerin büyük bir bölümü emtia ürünleri ithalatçısı olduğu için emtia ürünlerindeki fiyat düşüşü bölge için bir avantaj olabileceği dile getiriliyor. Endonezya Ticaret Bakanı Tom Lembong, bunun, kısa vadede, piyasaların kendi halinde ilerleyebilmesine yardımcı olabileceğini kaydediyor. Örneğin, Endonezya para biriminin değer kaybetmesinin, ticari açığın düzeltilmesi için yararlı olduğu belirtiliyor. Bu noktada karşılaşılan sorun ise şu: Ülkenin ihracatındaki güçlü düşüşlerin, bazı ana maddelerde stokların oluşmasına yol açmış olması. Öte yandan, başka ülkelerde, imalat sektöründe üretimi artıran fakat doğru konumlandırılamamış yatırımlar, ticaretin potansiyelini sınırlı tutarken; çalışma yaşındaki nüfusun azalmasının da ülkenin gelecekteki GSYİH’ı üzerinde baskı oluşturacağı düşüncesini yaratıyor.
5/5
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE HATA YAPILMAMALI: 1997 yılından bu yana, Asya ülkeleri, çok taraflı döviz takası anlaşması yaparak, kısa vadeli likidite sorunlarını kontrol altına aldılar. Bununla birlikte, birçok ülkede şeffaflık, para hareketleri hakkında yayınlanan raporlar ve iktisadi politika kontrolleri arttı. Mesela, Endonezya’daki politik karar alıcıların kredilerin yanlış konumlandırılmasını fark ettiklerindeki yavaş davranmaları, kısmen, işlerin yavaşlamasına da sebep oluyor. Morgan Stanley’e göre, bu da borcun kontrol altında tutulmasını engelliyor ve “üretim bazlı” bir büyümeye geçme sürecini geciktiriyor.