Görüşler

Doç. Dr. Ahmet Talimciler yazdı: Sporda şiddetin çaresi var mı?

Doç. Dr. Ahmet Talimciler yazdı: Sporda şiddetin çaresi var mı?

Ankara’daki maçta Amedsporlu yöneticiler darp edildi, arkasından Trabzonsporlu bir taraftar çizgi hakemini yumrukladı. Dünya medyasında manşetlere taşınan şiddet, futbol terörünü bir kez daha gündeme getirdi. Peki ama çare ne? Futbol sosyolojisi üzerine çalışmaları ile bilinen Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ahmet Talimciler kaleme aldı.

[Karar]
AHMET TALİMCİLER

Derinleşen ekonomik eşitsizlik ve diğer sosyal sorunlar, küreselleşmenin tetiklediği milliyetçi ve etnik temelli kimlik kavgaları da futbolda yansımasını bulmakta ve taraftar savaşları bazen bu kimlikler üzerinden yürütülebilmektedir. Çağımızda futbol, artık sadece futbol olmadığı gibi, seyirci de sadece seyirci olarak kalmamaktadır. Örgütlü fanatik grupların ortaya çıkışıyla futbol seyircisinin de profili önemli ölçüde değişmektedir. Futbol maçları ölüm kalım savaşına dönüşürken, karşı takımın taraftarları da ‘düşman’ olarak görülmektedir. Taraftar teriminden çok fanatik ve holiganlardan söz edilmektedir. Bu gelişmeler sonucunda bugün futbol, bir spor olayı olmanın yanı sıra taraftar sorunları, yani fanatizm ve holiganizm sorunları ile birlikte anılmaktadır. Saldırganlık ve şiddet futbolla birlikte anılır hale gelmiştir. Bir başka ifade ile şiddet, adeta sporun bir parçası olarak algılanmaya başlamıştır. Aynı zamanda bir sosyal sorun olarak ele alınan fanatizm ve holiganizm, tribünde ve dışarıda çeşitli şiddet olaylarına neden olduğu için, toplumsal düzeni bozucu bir etki yapmaktadır. Yaralanma ve ölümlü olayların yanı sıra çok sayıda maddi zarara neden olan bu şiddet olayları toplumda derin bir huzursuzluğa da neden olmaktadır.

Şiddetle bağlantılı sportif karşılaşmalar genel olarak takım halinde yapılmakta olanlardır. Rakip takım ya da ‘öteki’ imgesi rekabet-yarışma çerçevesinde şiddetin yaşanmasında etkili olmaktadır. Takım halinde yapılan müsabakalarda sporcuların fiziksel temasının daha fazla oluşu da saldırganlıkla ilgili yüklemeleri yukarıda belirttiğimiz izleyici faktörünün de etkisi ile artırmaktadır. Futbol maçları en büyük kitle hareketlerinden bir tanesidir ve futbol maçlarına giden kitle, ortak özelliklerde odaklanmış olmalarının yanı sıra ortak kimlik ve aidiyet duygusu taşırlar. Toplumun küçük bir minyatürünü sunan futbol/spor aynı zamanda var olan gerilim ve çatışmaların da yansıdığı bir alandır. İşte bu açıdan spor/futbol sahalarında ortaya çıkan şiddet konusunda çalışmaların özel bir önemi bulunmaktadır.

Futbol ve futbol sahalarında yaşananlar aslında olayın görünen ya da başka bir deyişle görünmesine müsaade edilen boyutudur. Asıl gerçeklik için daha derinlere inmek ve olan biteni yakalamak gerekmektedir. Bu yapılmadığı müddetçe de çıkartılan ya da çıkartılacak yasalarla futbol sahalarındaki şiddetin önüne geçilemez. Olayları çıkartanları belirsizleştirme anlayışı ile şiddet ortadan kalkmaz tam tersine şiddet kullanan grupların kendilerini altlarındaki genç kitlelerin gözünde daha önemli hale getirecek etkiler yaratılır. Bu öylesine büyük bir kartopu etkisi yaratır ki, ‘bizim istediğimizi yapmazsanız sahayı kapattırırız, olay çıkartır ceza aldırırız’ gibi eylemleri tetikleyebilir. Bu anlayışın meşrulaştırılmasına olanak sağlayan seyircisiz oynama cezası gibi uygulamalar da işin tuzu biberi niteliğindedir. Güvenlik güçlerinin sayısının artırılması ya da rakip takım taraftarlarının stadyumlara, spor salonlarına alınmaması spor sahalarındaki şiddeti ortadan kaldırmamaktadır. Şiddetle mücadele edeceksek hep birlikte topyekûn bir anlayış içerisinde adaleti ve eşitliği ön plana çıkartacak bir stratejiyi hayata geçirmek durumundayız. Yaşanan tüm gelişmelerin odak noktasını stadyumlarda ve spor sahalarındaki taraftarların/insanların haklarının korunması olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.

‘Şiddet yasaları’ sonucu verilen cezalarda tüm taraftarların cezalandırılması mantığı özü itibariyle olay çıkartanların işine yaramaktadır.

Ülkemizdeki futbol sahalarında yaşanan ve oradan bütün spor sahalarına sıçrayan şiddeti azaltabilmenin yolu, şiddetin net bir biçimde tanımlanması ve olaylara karışanlar hakkında tutarlı yaptırımlar uygulanabilmesinden geçmektedir. Bunun ilk adımı yasal düzenlemeler oluşturmaktan ziyade oluşturmuş olduğunuz yasaları uygulayabilme kararlılığıdır. Güvensizliğin had safhada olduğu bir toplumsal iklimde gerilim ve şiddet, toplumsal hayatı sürekli olarak tehdit edecektir ve bu tehdit spor sahalarında da uygun atmosfer içerisinde hızla yayılacaktır. Kitlelerin adalet algıları üzerinde yaşadıkları ikilem futbol sahalarında da kendi adaletlerini gerçekleştirme biçimine bürünebilmekte ve futbol üzerinden yaşanan tartışmalar, üretilen komplo teorileri her geçen gün biraz daha fazla artmaktadır. Adalet algısının en net biçimde zedelendiği alan hakemler ile federasyonun ilgili organlarının vermiş olduğu kararların yarattığı çifte standart duygusudur. Bu duyguya medyanın yayınlarındaki çifte standardı ve fanatizmi besleyen dilini de eklediğinizde karşınıza her geçen gün ‘ötekileştirilen’ taraftar ve takımlar çıkmaktadır.

Olayların önlenmesi için çıkartılan ‘şiddet yasaları’ sonucunda verilen cezalarda topluca tüm taraftarların cezalandırılması mantığı, özü itibariyle olay çıkartan kesimlerin işine yaramakta, mağduriyet psikolojisini/edebiyatını güçlendirmektedir. Oysa olaylara karışmayan ve takımını desteklemek isteyen taraftarlar ise yaşananlar sonrasında verilen cezalarla daha fazla mağdur edilmektedirler. Cezaların olayları çıkartanlara yönelik hale getirilmesi ve bunun dışında kalan kitleleri etkilemeyecek düzenlemelere geçilmesi, federasyonun sürekli vurguda bulunduğu ‘marka değeri’nin inandırıcılığı açısından da önem taşımaktadır. Türkiye’de futbol sahalarının, toplumsal hayatın içindeki şiddetin yansıtıldığı mekanlar olarak kullanıldığını ve bu doğrultuda çıkan olaylar ile bu olayları çıkaranlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız gerektiği gerçeği artık görülmek zorundadır. Bu kişiler kimlerdir? Gündelik hayatlarında nasıl davranmaktadırlar? Alkol, uyuşturucu vb. maddeler kullanıp kullanmadıkları ile şiddete yaklaşımlarının nasıl olduğu saptanmalıdır. Bu açıdan taraftarlara ve taraftar gruplarına yönelik bilimsel çalışmaların sayısının artırılması hatta federasyon bünyesinde futbol sahalarındaki şiddeti izleyen bir birimin oluşturulmasına öncelik verilmelidir. Güvenlik güçlerinin taraftarlara yönelik tutumları konusunda da yeni stratejilere ihtiyaç bulunduğu, yaşanan olaylarla bir kez daha ortaya çıkmıştır. 2000 yılında İstanbul’da 2 Leeds United taraftarının öldürülmesi sonrasında mahkemede ‘Türkiye sizinle gurur duyuyor’ sloganları atanlardan, 2016 yılında Trabzon’da sahaya girip hakeme saldıran genci ‘Trabzon seninle gurur duyuyor’ diye karşılayan kitle arasında belirgin bir bağlılık söz konusudur. Özellikle şike süreci sonrasında yaratılan mağduriyet psikolojisinden beslenen ve yaşananları normalleştiren bir genç taraftar kitlesi ile karşı karşıya bulunmaktayız ki, bundan sonrası açısından çok daha sıkıntılı bir süreç bizleri beklemektedir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir