Resul Emrah Şahan, Türkiye’de yeni bir çözüm sürecinin yürütüldüğünü, komisyonların kurulup görüşmelerin yapılmasına rağmen kendisinin ‘Kent Uzlaşısı’ gerekçesiyle tutuklu olduğunu söyledi.‘Bu bir çelişki değilse nedir?’ diye soran Şahan, ‘Partimizin İstanbul İttifakı, DEM Parti’nin ise Kent Uzlaşısı adıyla attığı temeller, bugün kentlerde kapsayıcı büyük bir modele dönüşebilirdi. Bu ittifak, belediye meselesinden çok daha fazla; Türkiye’nin yeni siyasal iklimine dair güçlü bir işarettir’ diyor.
“Şehirlerin de bir ruhu vardır; insanlar zamanla yaşadıkları şehrin ruhuyla özdeşleşirler.” İbn Haldun
Bir kente —sokaklarına, binalarına, havasına, suyuna, toprağına, kedisine— can veren, içinde taşıdığı hayatların toplamıdır. Şişli Belediye Başkanlığı da, İstanbul gibi kadim bir şehrin en katmanlı ilçesinde; inişli çıkışlı sokakların, kaosun ve sakinliğin, yüzyıllara yayılan birlikte yaşam kültürünün tam ortasında benim için büyük bir sorumluluktu. Bu sorumluluk, bir şehir plancısının mekâna dair üreteceği teknik bir çalışmanın çok ötesinde; kimlikleri, inançları, değerleriyle bu zor ülke koşullarında nefes almaya çalışan her bir yurttaşın derdiyle dertlenmeyi gerektiriyordu. Güncel siyasetin samimiyetsizliklerine inat; Türkün, Kürdün, Alevinin, Sünninin, Rumun, Ermeninin derdini göz hizasında dinlemeyi gerektiriyordu.
Hikâye tam da burada başlıyor.
2019 seçimlerini kentin pazarlarından yükselerek İmamoğlu’na kazandıran İstanbul İttifakı, 2024’te Türkiye İttifakı-Kent Uzlaşısı’na dönüşerek büyük bir rızayı ve birlikteliği yarattı.
Ben, Şişli Belediye Başkanı olarak bu anlayışı mecliste sahada, yönetimde, projelerde ve vizyonda benimsediğim için bugün tutukluyum. Birlikte olma, Şişli’yi birlikte yönetme; yaralarımızı bilerek, travmalarımızı görerek hareket etme fikrini gerçeğe dönüştürmenin tarihsel ve mekânsal ağırlığı büyüktür. Millî Mücadele’nin başladığı, Cumhuriyet’in en kritik demokrasi kavşaklarına tanıklık etmiş bir ilçeden yükselen bu söz, bugün “barış” konusunda herkesin aradığı sorulara küçük ama güçlü yanıtlar verebilir.
Ve biliyorum ki Cumhuriyetimizi yeni bir eşiğe taşıyacak olan şey, daha çoğul, daha adil, daha eşit bir millet olma iradesidir. Çünkü yeni dönem kapsayıcılıkla, müzakereyle ve ortak akılla kurulacaktır. Birbirimizin içini görerek yakınlaşacağımız, hemhâl olacağımız, eşitleneceğimiz bir geleceğin mümkün olduğuna inanıyorum.
Bugün 12 metrekarelik bu hücrede içinde bulunduğum hal teslim olma hali değil; umut etme, yeniden kurma ve dayanma sürecidir.
Ülkede “demokrasi” ve “barış” başlıklarıyla yeni bir süreçten söz ediliyor; komisyonlar kuruluyor, görüşmeler yapılıyor. Ancak tüm bunlar olurken ben, “Kent Uzlaşısı” gerekçesiyle tutuklanmış bir siyasetçi olarak bu süreci demir kapının ardından izliyorum. Bu bir çelişki değilse nedir? Bir halkın, bir kentin, bir ülkenin geleceğine dair umutlu sözler, kırık bir ışık gibi hücremin duvarlarına vurup dağılıyor.
Yine de kendime soruyorum: “Bu sürece benim sözüm nasıl değebilir?” Cevap her gün biraz daha belirginleşiyor: Umut ederek, vazgeçmeyerek, ucunu bırakmayarak.
Ama duvarımdaki ışığın arasına düşen gölgeler de var: İftiralar, akla ve hukuka sığmayan suçlamalar… Bir yıl önce barışın adını anmak yasakken; toplumsal barışa ilişkin en küçük çağrı bile soruşturma konusuyken, bugün aynı çevrelerin demokrasi savunucusu kesilmesi tarihin ironisi değil de nedir?
Partimizin İstanbul İttifakı, DEM Parti’nin ise Kent Uzlaşısı adıyla attığı temeller, bugün kentlerde kapsayıcı büyük bir modele dönüşebilirdi. Ancak görüyoruz ki demokrasiden korkanlar, bu dönüşümün önüne (şimdilik) demir kapılar ve duvarlar koymaya çalışıyorlar.
Bu ittifak, Türkün, Kürdün, Alevinin, Sünninin, Ermeninin, Lazın, Ezidinin, Gürcünün, Romanın bin yıllık ortaklığını siyasetin çatısı altında yeniden buluşturmayı amaçlar. Çünkü Anadolu, aldığı tüm yaralara rağmen hâlâ aynı çorbanın kokusunu, aynı rüzgârda kuruyan heybelerin dokusunu, aynı ağıtın farklı dillerde söylenişinin zenginliğini taşır.
Biz sosyal demokrat bir parti olarak, bir ütopyanın değil, bu ülkenin gerçekliğinin peşine düştük. Bu ortaklığı belediye meclislerine taşıdık. Birlikte yönetmenin mümkün olduğu kadar gerekli olduğuna inanarak yola çıktık. Halk da 31 Mart 2024’te milyonlarca oyla bu hakikati tescilledi. İstanbul olduk ve adım adım Türkiye olmaya yürüdük.
Bu ittifak, belediye meselesinden çok daha fazlasıdır; Türkiye’nin yeni siyasal iklimine dair güçlü bir işarettir. Eşit ve demokratik bir zeminde siyaset üretmenin ilhamını, ben de bir Belediye Başkanı olarak Türkiye İttifakı’ndan aldım. Böylece birbirini duyan, sözünü kesmeyen, birbirinin varlığında çoğalan bir anlayışı inşa ettik.
Bu pratiğin gösterdiği şey çok açıktır: Türkiye’de yeni bir siyaset kültürü mümkündür ve bu kültür ancak yerelde hayat bulur.
Bizim insanımız; Adıyaman’da tütün, Karadeniz’de fındık toplayan emekçi de, evde Kürtçe okulda Türkçe konuşup kamusal hayatta kendini görünmez hisseden genç de, kırk yıllık çatışmanın ardından barış umuduyla yüreği dolan anne de, “Vatan sağ olsun, ama artık kimse ölmesin” diyen şehit babası da, Ekrem Başkan’a sevgisini pazarda karşılaştığında Kürtçe anlatan teyze de…
Bizim insanımız herkes.
Evet, buna niyet eden bir siyasete, bir Belediye Başkanı olarak evet dediğim için tutukluyum. Şafak baskını… Çocuğumdan ve çalışma arkadaşlarımdan koparılışım… Ardından Şişli halkının iradesinin kayyumla gasp edilmesi… Hepsinin nedeni aynı: “Barış ama nasıl?” sorusunun cevabı olan herkesle, tüm yurttaşlarla birlikte olma ve yönetme fikri.
Çocukluğumdan aklımda kalan bir söz vardır: “Kendine yaslanan yıkılmaz.”
Bu millet, Anadolu, yüzyıllardır kendine yaslanarak ayakta durdu. Hücremde kimsesizken yaslandığım “kendim” de tam olarak budur: Hakikatin, “biz” olmanın ta kendisi. Bu halktır. Bu millettir. Toplumsal barışın hakikatidir.
Çünkü barış, dünyanın en büyük yalnızlıklarını bile birbirine bağlayacak kadar güçlü bir umuttur. Ve bunu yanımızdaki de bilsin; karşımızdaki de… Biz bu topraklarda Cumhuriyet’in en büyük ideali olan eşit yurttaşlıktan ve barıştan vazgeçmeyeceğiz. Geleceğimizi hiçbir karanlık, operasyoncu aklın yargı senaryolarına terk etmeyeceğiz. Milletin bekasını kendi bekasına feda edenler geride kalacak.
Bizlerse, en güzel gelecek planını Silivri’den; başta Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem Başkan ve tüm siyasi tutsaklarla, Genel Başkanımız Özgür Özel’in liderliğinde, CHP ve ülkede barıştan-demokrasiden yana tüm siyasi partilerle, aktörlerle birlikte, yan yana mücadele ederek yeniden çizeceğiz. Planımızda, paftayı barışın, demokrasinin ve adaletin çizgileriyle işleyeceğiz.
“Karanlık, içinden çıkacak ışığın vaktini bekler.”
