Adolf Hitler, sade yaşam görüntüsü verse de Mein Kampf adlı kitabının teliflerinden büyük bir servet elde etmişti. Ancak ölümünden sonra geride bıraktığı miras, beklenenden çok farklıydı.
1945 baharında, İngiliz İstihbarat Servisi’nde görevli Alman Yahudisi Herman Rothman, kendisine verilen gizli bir görevin ayrıntılarını bilmeden uykusundan uyandırıldı. Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in basın sekreteri Heinz Lorenz, sahte kimlikle yakalanmıştı. Lorenz’in üzerindeki ceketin vatkalarına gizlenmiş belgeler arasında, Hitler’in el yazısıyla hazırlanmış son vasiyeti bulundu.
Belgeler, Hitler’in sadık sekreteri Martin Bormann tarafından Lorenz’e, Berlin düşmeden önce şehir dışına çıkarılması için teslim edilmişti. Rothman ve ekibi, bu belgeleri gizlilik içinde tercüme etti. İlginçtir ki, belgeleri ilk okuyanların tamamı Yahudiydi — ve onlar, yok etmeye kararlı olduğu insanların eline düşen bu metni “tarihin ironisi” olarak tanımladı.
“SAHİP OLDUĞUM HER ŞEY PARTİ’YE AİTTİR”
Hitler’in 29 Nisan 1945 sabahı, ölümünden yalnızca bir gün önce imzaladığı vasiyette, alışıldık nefret söylemleri yer alıyordu. Bunun yanı sıra, ölümünden sonra kurulacak hükümetin yapısını da ayrıntılı biçimde kaleme almıştı. Ancak mal varlığına dair ifadeler son derece sınırlıydı:
“Sahip olduğum her şey, eğer bir değeri varsa, Parti’ye aittir. Parti yoksa Devlet’e, o da yoksa artık karar vermeme gerek yoktur.”
Hitler, Linz kentinde kurmayı planladığı sanat galerisi için topladığı tabloların hiçbir zaman kişisel amaçla edinilmediğini belirtiyor; duygusal değeri olan birkaç eşyayı ise yakın çevresine, özellikle ev hizmetçisi Anni Winter’a bırakıyordu.
Ertesi gün, yani 30 Nisan 1945’te, Hitler Berlin’de intihar etti. Ardında milyonlarca ölü, yıkılmış bir Almanya ve değersiz hale gelmiş bir miras bıraktı.
