Görüşler

Avrupa merkezinde ‘radikal’ sağ

Avrupa merkezinde ‘radikal’ sağ

Fransa’dan İsveç’e, Portekiz’den Hollanda’ya kadar birçok ülkede radikal sağ partilerin güç kazanması; yalnızca milliyetçi dalganın değil, liberal demokrasinin çözülmekte olan yapısal dengelerinin bir sonucudur.

Avrupa siyaseti uzun bir süredir sağa kayıyor ama artık bu kayış marjinal değil, merkezî bir eksen değişimi hâline gelmiş durumda. 2025 Almanya federal seçimlerinde AfD’nin yüzde 20,8 oy alarak ikinci parti konumuna yükselmesi, yalnızca Almanya için değil; Avrupa demokrasisinin geleceği açısından da alarm zillerini çaldı. Bu sonuç, siyasal yelpazenin uçlarındaki hareketlerin artık merkez siyasetin zeminini belirlediğini ve demokratik düzenin “içeriden çözülme” sürecine girdiğini gösteriyor.

YENİ RADİKALİZM: KİMLİK, GÜVENSİZLİK VE REFAH KORKUSU

Radikal sağın bu yükselişi, yalnızca ideolojik bir öfkenin değil; daha derin yapısal dönüşümlerin sonucu. Almanya’da sanayi sonrası dönemin getirdiği ekonomik esneklik, sosyal devletin aşınması ve güvencesizleşme süreci, alt ve orta sınıflarda kalıcı bir belirsizlik ve kaygı üretiyor. Bu kaygı, göçmen karşıtlığıyla birleştiğinde; politik bir öfkeye, sonra da sandıktaki “radikal tercihlere” dönüşüyor.

2015’teki mülteci krizinin ardından, Almanya’ya kabul edilen milyonlarca insanın entegrasyon sürecindeki aksaklıklar; toplumsal gerilimleri artırdı. AfD gibi partiler, bu gerilimlerden siyasî rant devşirerek, kendilerini yalnızca “milliyetçi” değil, “düzen kurucu” bir aktör olarak pazarladı. “Almanya Almanlarındır” gibi etnik temelli söylemler, göçmenleri yalnızca kültürel değil, ekonomik bir yük olarak kodladı.

MERKEZİN EROZYONU: SİYASAL SÖYLEMDE AŞIRILAŞMA

Aşırı sağın başarısı yalnızca kendi seçmen tabanının genişlemesiyle değil; merkez sağın söylem düzeyinde bu alana yaklaşmasıyla da mümkün oldu. CDU/CSU gibi merkez sağ partiler, AfD seçmenini geri kazanmak adına göçmen karşıtı, güvenlik eksenli ve daha milliyetçi bir dile yöneldi. Ancak bu strateji, AfD’nin politik dilini meşrulaştırmaktan başka bir sonuç doğurmadı. Böylece radikal sağ, yalnızca “uç” değil; siyasal bir “alternatif” olarak normalleşti.

SOLUN KRİZİ: KİMLİK SİYASETİ VE EŞİTSİZLİK

Bu süreçte sol ve sosyal demokrat partiler de ciddi bir temsil krizi yaşadı. 1990’lardan itibaren neoliberal politikaları içselleştiren sol hareketler; özelleştirme, kamu hizmetlerinde küçülme ve güvencesiz çalışma modellerini savunur hâle geldi. Bu da geleneksel işçi sınıfı tabanında derin bir hayal kırıklığına neden oldu. Eş zamanlı olarak çevre, cinsiyet ve kimlik politikaları üzerinden yeni bir sol söylem geliştirilmeye çalışılsa da, bu söylem, sınıfsal taleplerin önüne geçince geniş toplum kesimleri tarafından elitist ve uzak olarak algılandı. Bu boşluğu milliyetçi-popülist söylemler hızla doldurdu.

DERİN NEDENLER: EŞİTSİZLİK VE KAYIP KUŞAKLAR

AfD’nin yükselişi yalnızca Almanya’ya özgü bir siyasi kırılma olarak değil, Avrupa genelinde yaşanan çok katmanlı bir krizin sonucu olarak değerlendirilmelidir. Ekonomik eşitsizlik, enerjide dışa bağımlılık, göç akınları, güvenlik korkuları ve siyasal temsil krizinin birleştiği bu süreç, kıta genelinde benzer reflekslerin doğmasına yol açmaktadır. Fransa’dan İsveç’e, Portekiz’den Hollanda’ya kadar birçok ülkede radikal sağ partilerin güç kazanması; yalnızca milliyetçi dalganın değil, liberal demokrasinin çözülmekte olan yapısal dengelerinin bir sonucudur.

Bu sürecin merkezinde, temsil edilmeyen ya da sistemden dışlandığını düşünen geniş toplumsal kesimlerin öfkesi yer almaktadır. Neoliberal politikaların derinleştirdiği adaletsizlik, krizlere karşı gösterilen devlet tepkilerinin yetersizliği ve geleneksel partilerin çözüm üretememesi, halkın ‘sistemin dışındaki’ alternatiflere yönelmesine neden olmaktadır. Radikal sağ, işte bu temsil boşluğunu doldurarak yalnızca bir tepki değil; yeni bir düzen vaadi olarak ortaya çıkmaktadır.

DİJİTALLEŞMİŞ ÖFKE: SOSYAL MEDYADA ALGI VE GERÇEKLİK

Yeni sağın en güçlü araçlarından biri dijital medya. Sosyal ağlar üzerinden yayılan komplo teorileri, korku mesajları, göçmen karşıtı içerikler ve kültürel çatışmalar; geleneksel medya düzeninin dışına taşarak milyonlara ulaşıyor. Algoritmalar, gerçeklikten çok öfke ve korkuyu ödüllendiriyor. Bu da rasyonel tartışmaları boğuyor; yerine duygusal refleksler ve kutuplaştırıcı anlatılar alıyor.

ALMANYA’DAKİ TÜRKLER VE ÇİFTE YÜK

AfD’nin yükselişi, Almanya’daki Türk toplumunu doğrudan etkileyen bir gelişme. Türkler, hem etnik hem de dini kimlikleri nedeniyle hedef tahtasına oturtuluyor. Camilere yönelik saldırılar, ayrımcı yasa teklifleri ve çifte vatandaşlık tartışmaları; Türkiye kökenli göçmenlerin toplumsal barınma hakkını tehdit eder hâle geldi. Irkçılık, yalnızca bireysel bir nefret suçu değil; sistemin içinde kademeli biçimde normalleşen bir uygulama hâlini alıyor.

TÜRKİYE İÇİN UYARI: YÜKSELEN DALGANIN YANSIMALARI

Türkiye bu gelişmeleri dışarıdan izleyemez. Avrupa’daki aşırı sağ yükselişi, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini, göç anlaşmalarını, diplomatik zemini ve diasporanın güvenliğini doğrudan etkiler. Ayrıca Türkiye içinde de bu tür hareketlerin, kimlik siyaseti ve kutuplaşmayı artırıcı yansımaları olabilir. Yani bu yalnızca dış politika değil, aynı zamanda iç barış ve demokratik kültürle ilgili bir mesele.

DİRENÇ Mİ, TESLİMİYET Mİ?

Radikal sağın yükselişi, yalnızca bir seçim başarısı değil; bir medeniyet krizidir. Demokratik reflekslerin, evrensel hakların, çoğulculuğun ve eşit yurttaşlık fikrinin ciddi biçimde sınandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dalganın karşısında direnmek için, daha fazla demokrasi, daha güçlü sosyal devlet ve daha kararlı bir siyasal cesaret gereklidir. Aksi takdirde, Avrupa’daki demokratik boşluğu radikal sağ değil, otoriter karanlıklar dolduracaktır.

RECEP KARAGÖZ KİMDİR?

1999-2001 yılları arasında Almanya merkezli HDR’nin başkanlığını, 2009-2017 yılları arasında ise MAZLUMDER’in Genel Başkan Yardımcılığı ve Genel Sekreterliği görevlerini üstlendi.Recep Karagöz’ün, çok sayıda ulusal ve uluslararası yayında makaleleri yayımlanmıştır.

YORUMLAR (4)
4 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir