Görüşler

Bayramların ekonomi-politik tahlili

Bayramların ekonomi-politik  tahlili

Murat Çemrek “Bayramlar af dilemek için olduğu kadar bireysel, toplumsal ve evrendeki anlamımızı sorgulamak üzere durup düşünmek için küçük molalardır” değerlendirmesinde bulunuyor.

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Sezai Karakoç, “Sürgün Ülkeden Başkentler
Başkentine” 1971-2

2008’de Tunus’a ilk gidişimde, katıldığım konferans bittikten sonra Lübnanlı bir antropoloji profesörünün vesile olmasıyla Kartaca müzesine gitmiştim. Bize eşlik eden müze görevlisine küçük tuğla büyüklüğündeki bileyleme taşlarına benzeyen kara taşların ne olduğunu sorduğumda, sunak taşları yanıtını alınca garipsemiştim. Cahil patavatsızlığımla Fenikelilerin tanrılarına domates mi kurban ettiğini sorduğumda, görevli, vakarını bozmadan Fenikelilerin sonraki çocukların sağlıklı olması için doğan ilk erkek çocuklarını kurban ettiklerini söylemişti. Boğazıma oturan yumruyla ağabeyimin doğduğu gün ölmesiyle evin ilk erkek çocuğu, anne ve babamın ailelerinin de ilk erkek torunu olarak Fenike’de doğsaydım belki ağabeyim kadar bile uzun ömürlü olamayabileceğimi düşündüm. Sonrasında aklıma Hz. İbrahim’in (AS) oğlunu kurban etmesinin nasıl modern insan için şizofrenik görünse de kendi bağlamında anlamlı olduğu ve Durkheim’ın dinin kaynağının toplumun bizatihi kendisi olması yaklaşımı geldi. Her Kurban Bayramı’nda da gayr-i ihtiyarî müzede yaşadıklarımı ve bu esnada aklıma gelenleri yeniden hatırlarım.

Hac Suresi 37’nci ayette de ifade edildiği üzere kurbanların etleri ya da kanları değil, takvamız Allah’a ulaşır. Bundan hareketle kişinin Rabbine yakınlaşabilmesi, kendisine nimet olarak sunulan dünyada değerli şeyleri feda edebilmesiyle mümkün olacak ve ayette belirtilen müjdeye nail olabilecektir. Kısacası, ahiretin tarlası olan dünya ve içindekiler bir başlarına anlamsız ve değersiz olup ancak öbür dünya için değerlendirildiğinde anlam kazanacaktır. Hz. İbrahim’in (AS) oğlu Hz. İsmail’i (AS) kurban etme kısassını elbette mot-a-mot okumak mümkün ama kendi adıma remzî bir okumayı tercih ediyorum. Zira kıssada da belirtildiği üzere artık bir çocuk sahibi olmasının biyolojik olarak imkânsızlığı giderilen ve böylece tekrar baba olabilen Hz. İbrahim’in (AS) bu nimeti tekrar Rabbi için kurban etmesi, hem onun hem de oğlunun bu çetin sınama karşısında gösterdikleri sabır açısından dikkate şayandır. Bu sabrın ödüllendirilmesi de aslında her birimizin her gün dünyanın zorlukları karşısında göstermemiz gereken tutumu normatif bir çerçevede anlatmaktadır. İşin özü, illa dinsel bir okuma yapmadan, imtihan ne kadar zorsa ödül de nimet-külfet dengesi gereği bir o kadar yüksektir ve bu ödüle giden yol sarp ve çetin olduğu kadar yüksek bir inanç ve sadakat gerektirmektedir.

DİNSEL VEYA SEKÜLER MEŞRUİYET KAYNAĞI OLARAK BAYRAMLAR

Bir siyaset bilimci olarak -mesleki deformasyonumun da bir sonucu olarak- kıssanın teolojik kısmıyla profesyonel anlamda ilgili değilim, lakin -buradaki yazılarımdan da anlaşılacağı üzere- herhangi bir mevzuda iktidar ve bu muktedirliği mümkün kılan ekonomik arka planı incelemeye değer buluyorum. Bundan hareketle elbette dinî/uhrevî ve/ya ulusal/milli/dünyevî günler/bayramlar söz konusu olduğunda bayramların bir fenomen olarak nasıl bir dinsel veya seküler meşruiyet kaynağı olduğu ve bunu mümkün kılan ekonomik çerçeve temel ilgi alanımı oluşturuyor.

Karakoç’un epigraftaki şiirinde ifade edildiği gibi “Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında” bütün özel günler ve bayramlar af dilemek için olduğu kadar bireysel, toplumsal ve evrendeki anlamımızı sorgulamak üzere durup düşünmek için küçük molalardır. Tespit edebildiğim kadarıyla Türkiye’de kutlanan önemli gün ve haftaların sayısı 114 ve her günümüz kabaca bu önemli gün ve haftaların birine tekabül ediyor. İşin özü, bu sorgulama için epey de vesilemiz var. Dünya Sigarayı Bırakma Günü (9 Şubat) sigara tiryakilerinin veya sigara karşıtlarının çoğu tarafından bilinmese de Sevgililer Günü’nü (14 Şubat) hatırlamamak bazılarımız için oldukça pahalıya mal olabilir. Aslında dinî veya ladinî bütün bayramlar her biri birer özel gün/ler olarak, yaşadığımız hayatın zorlukları karşısında, yukarıda değindiğim üzere, birer es verme zamanıdır. Hatta İngilizcede bugün “tatil” anlamına gelen “holiday” eski İngilizcedeki “kutsal gün” anlamındaki “haligdæg” (halig+dæg) sözcüğü kökenlidir. Sadece kutsal günün tatile dönüşmesi bile ister etimolojik ister fiilî anlamda olsun moderniteyle gelen profanlaşmayı daha güzel anlatamazdı kanaatimce.

Benden yazının geri kalanında “ah eski bayramlar” nostaljisi bekliyorsanız, elbette bunu yapmayacağım, zira modern insanın kutsal gün/ler yerine tatil beklentisinin ziyadesiyle farkındayım. O yüzden Kurban Bayramı çerçevesinde dokuz (9) günlük tatilin sadece sıla-ı rahim için deruhte edilmediği, fakat başta yerli turizmi hareketlendirerek bu sektöre bir can verme gayreti olduğundan haberdar olmayacak kadar izansız değilim. Çocukluğumda İran-Irak Savaşı esnasında her iki ülkenin de halkının kahir ekseriyeti farklı mezhep mensubu olsalar da ortak din paydasında birleşmelerinden dolayı Ramazan ve Kurban Bayramlarında uyguladıkları ateşkesleri, dinî bayramların nasıl da savaşı bile bir süreliğine durdurabilecek güçlü teneffüsler olduğunu hatırlıyorum. Bu çerçevede Yemen İç Savaşı esnasında her gün birkaç saat gat çiğnemek için verilen aranın bendeki yeri ayrıdır.

İşin özü, hayat hepimiz için hayatta kalmakla yükümlü olduğumuz bir savaş olarak oldukça zor ve hassaten küresel/bölgesel/ulusal/yerel ekonomik/sosyal/politik kriz dönemlerinde daha da çekilmez oluyor. İşte bayramlar vesilesiyle verilen bu kısa aralar bizi sonraki cephelere daha iyi hazırlamak için anlamlıdır, yoksa Kurban Bayramı ne bir hayvansal kaynaklı protein transferidir ne de özel havuzlu villada şezlonga uzanıp tembellik etmek için avareliktir. Hatta tam tersine hayata ve getirdiği yeni cephelere daha iyi bilenmek içindir. İşte sunak taşlarının bileyleme taşlarına benzemesi de hayatın başka bir paradoksal cilvesi olarak bizi hikmet yolculuğumuza daha fazla bağlar.

BUGÜN BAYRAM ÇOCUKLAR!

Hangi din olursa olsun bütün bayramlarda çocuklara özel bir itina gösterilir ve böylece gelecek nesillerin belleğinde geleneğin yeniden üretilmesi için bilinçaltlarına olumlu bir imaj bırakmak gayreti hiç de yadsınamayacak düzeydedir. Bu, 23 Nisan gibi Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda veya 20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi sonrasında kutlanmaya başlanan Dünya Çocuk (Hakları) Günü gibi seküler olanlarda da belirgindir. Tekstil ürünlerinin gelire oranla şimdikinden daha pahalı olduğu 40 sene öncesi Türkiye’sinde orta sınıf çocukları için Ramazan ve Kurban bayramları haricinde -çok zaruri değilse- yeni kıyafet alınmazdı. Türk siyasetinde de önemli bir deyim olan “Bir bayramlık bir de idamlık gömleği olmak” deyimi de bir bakıma bu çerçevede daha anlamlı hale gelir. Çünkü gündelik (casual) kıyafet eskiden kabaca kirleninceye kadar her gün giyilen kıyafet olduğundan, bayramlar ve düğünlerde giyilen kıyafetler, gelin ve damat haricinde aynıydı. Babaannemin sadece düğünlerde ve bayramlarda giydiği siyah çiçekli kadife elbisesi bu yüzden halen aklımdadır.

Çocuklara verilen bayram harçlıkları da aslında bayram ekonomisinin can damarıdır. Adeta israf edilmek üzere verilen bu harçlıkların elde edilmeleriyle harcanmaları arasında en fazla nanosaniye kadar bir zaman geçerdi. Harçlık, ya abur cubur ya da yakındaki bir panayırda varsa çarpışan otolarda veya benzeri sair eğlencelerde ezilirdi. Aslında bayram harçlığı bir çocuk için İslam ümmetine aidiyet kazanmanın en kolay yolu olduğundan, baba ve sağ ise dede ile beraber bayram namazının yolu tutulur ve büyük bir heyecanla el öpme pratiğinin arkasından verilecek harçlık Hz. İsmail (AS) sabrıyla beklenirdi. İşin gerçeği bu geleneğin gelecek nesillerde üreticisi olduğumuzu fark ederdik, çünkü biz de büyüdüğümüzde çocuklara harçlık verecektik. Modern zamanlarda bayramlarda ve diğer özel günlerde kredi kartlarının kullanım istatistikleri de bu anlamda kapitalizmin yabana atılmayacak derecede inançlar ve gelenekler dahil nasıl da her şeyi paraya tahvil edilebilir kıldığının bir belirtecidir. Aslında kapitalizmin kendini biteviye üretmesini mümkün kılan, eşyayı bir simyacı marifetiyle metalaştırması değil bunu bize aslî ihtiyacımız gibi dayatabilmesidir. O yüzden kapitalizm inancın düşmanı değil onu dönüştürmenin peşindedir ve bu, ister bayramlardaki alışveriş çılgınlığıyla ister inanç turizmiyle kendine bir su yolu bulur.

Sonuç olarak, insan var oldukça hayata karşı bir dinlenme ihtiyacı da hep var olacaktır. Bu yüzden ister uhrevî ister dünyevî, bayramların olmaması düşünülemez. Bayramlar salt bir kutlamanın ötesinde dönemsel ekonomik canlanmanın olduğu kadar siyasal ve sosyal meşruiyetin de parçası olacaklardır. Bu vesileyle inananların Kurban Bayramı’nı can-ı-gönülden tebrik ederim.

MURAT ÇEMREK KİMDİR?

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde lisans, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarını tamamladı. Bilkent, Atatürk Alatoo (Kırgızistan) Selçuk, El Farabi (Kazakistan) Üniversitelerinde ve Polis Akademisi’nde dersler verdi. Ahmet Yesevi Uluslararası Üniversitesi’nin (Kazakistan) Avrasya Araştırma Enstitüsü’nün Kurucu Müdürlüğünü yaptı. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Bölüm Başkanlığı yürütmektedir.

ortak-yayin.jpg

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir