Görüşler

Bessie Smith: İmparatoriçenin trajik ölümü

Bessie Smith: İmparatoriçenin trajik ölümü

Geçen yüzyıl başlarında beyaz Amerika’ya meydan okudu. Şarkıları bugün de ırkçılığa karşı bir güç olarak kullanılabilir. Siyah gerçeği arıyor ve yansıtıyor ama onun arayışı aynı zamanda meydan okumaydı. Onun blues anlatıları sanki günümüz sorunları için yazılmış gibidir. Kısacası şarkıları geçmişte kalmamıştır, geçmişten günümüze uzanırlar.

bir “blues imparatoriçesi“ydi. Sosyal normlara meydan okuyan şarkıları hayal gücünü harekete geçiriyordu.Bizden çok uzak bir geçmişte ve ülkede, ama aynı zamanda burada ve bizimleydi. Şüpheniz olmasın, müziğiyle ulaşmak istedikleri arasında bizler de varız. Olur ya, bazen kendinizi aşağılanmış, gururu incinmiş ya da kızgın ve öfkeli hissedebilirsiniz, işte o zaman bu siyah kız kardeşinizi yanı başınızda bulursunuz. Hüzünlü baladlarını kuvvetli ve sert bir rüzgr bizlere taşıyor. Yılları, coğrafyaları aşıyor; bizlere ulaşıyor. Kulak verin kız kardeş Bessie’nin sesine. Müziğinin geçmişte kaldığını,bugünü yaşayanlara söylecek sözü olmadığını düşünenler olabilir. Onlara yanıldıklarını, yanlış düşündüklerini ısrarla söyleyin.

1894’de Chattanooga, Tennesese’de dünyaya gözlerini açtı. Ailesi çok yoksuldu. Sahnelerde 1920’lerin başında boy gösterdi. Ağırlıklı olarak Afro-Amerikalıların gittiği mekanlarda sahne aldı. İzleyicileri arasında beyaz seyirciler de vardı. İlk yıllarını vodvil sahnesinde geçirdi. 1922’de Columbia Record ile sözleşme yaptı. Bir siyah müzisyen açısından oldukça önemli olaydı.1923’te ilk kayıtları zirveye ulaşmıştı. Ülke çapında dört milyondan fazla plak sattı. O günün koşullarında inanılmaz bir rakamdı bu. Güçlü ve etkileyici vokal tarzı daha ilk plağında dikkat çekiyordu. Pek çok şarkıcıyı etkiledi, bazı beyazlar dahil Janis Joplin onun etkisini her zaman kabul etti.

Geçen yüzyıl başlarında beyaz Amerika’ya meydan okudu. Şarkıları bugün de ırkçılığa karşı bir güç olarak kullanılabilir. Anlatıları aradan geçen uzun zamana rağmen güncelliğini korumakta, günümüzle de örtüşmekte. Şarkılarda siyah gerçeği arıyor ve yansıtıyordu; bu arayış gününüzde maalesef sürüyor. İlk dönemlerde sokak şarkıcısıydı.

Kimi zaman popülerleşmiş iş şarkıları, tarla haykırışları, yoksulluk ve emek temalarına odaklanan blues söylüyordu.Güney’in kırsal kesimlerinde, özellikle Mississippi Deltası’ında duyulan şarkıları seslendiriyordu. Popüler eğlence ortamı Afro-Amerikalıların ırksal baskıdan kaçış ve küçük direniş mekanlarıydı; siyahların kendilerini özgür hissettikleri ortamlardı. 1920’lerin ortalarında plak kayıtları popüleritesini büyük ölçüde arttırdı; onu kariyerinin zirvesine taşıdı.Giderek sahne adeta onun yuvası oldu.

James Baldwin’in Bessie Smith’in müziğine büyük yakınlığı iyi bilinir. Smith’in blues estetiğin onun üzerinde güçlü etkisi vardı. Denemelerinde, romanlarında caz, blues ve gospel’den bol bol söz eder. Karakterlerinin önemli kısmı müzisyendir. Bizlere siyahların caz, blues dinledikleri yerlerin beyaz bakışların denetiminin uzağında direniş mekanları olduğunu söyler. Bessie Smith en azından kariyerinin başlangıç evresinde bu tür mekanlarda sahneye çıkmıştı.

Çok sayıda yazar ve şair onu yaratıcı bir ilham kaynağı olarak görmüş; onun otantikliğinde ve trajedisinde cezbedici birşeyler bulmuştur. Onun hayatından, şarkılarından (ki zaten yaşadığı hayatın şarkılarını söylüyordu) ilham almışlardır. Günümüzdede okurun zihninde ve dinleyicinin kulağında canlılığını korumakta ve mirası akademilerde kapsamlı çalışmalara, incelemelere konu olmaktadır. Şarkıları ırkçılığa karşı panzehirdi. Bunlarda hiçliğin, görmezden gelinmenin ve acı çekmenin hüznü vardı. Hissettiği, muhatap olduğu herşeyi şarkıya döküyordu. Herşey gerçekten yaşanmıştı. Hayatın içinden kopup geliyor ve dinleyenin içine dokunuyordu.

Geçen yüzyıl başlarında beyaz Amerika’ya meydan okudu. Şarkıları bugün de ırkçılığa karşı bir güç olarak kullanılabilir. Siyah gerçeği arıyor ve yansıtıyor ama onun arayışı aynı zamanda meydan okumaydı. Onun blues anlatıları sanki günümüz sorunları için yazılmış gibidir. Kısacası şarkıları geçmişte kalmamıştır, geçmişten günümüze uzanırlar. Onun blues’unda hiçliğin, kaybetmenin, görmezden gelinmenin ve acı çekmenin hüznü vardı, tıpkı gerçek hayattaki gibi. Şarkılarında sözünü ettiği herşeyi gerçekten yaşamıştı, çok insanla muhatap olmuştu. Hayal etmiyor, sadece yaşadıklarını, başıdan geçenleri hatırlıyordu. Sesi günümüzde hala yankılanıyor. Kısacası şarkıları geçmişte kalmamıştır; geçmişten günümüze uzanırlar. İnanılmaz ölçüde günceldirler.

Siyahların karşılaştığı toplumsal adaletsizliğe sessiz kalmazdı. Irkçılık ve etik açmaz, insani değerlerin hiçe sayılması ve nihayet çökmesi onun önde gelen sorunuydu. Toplumsal eşitsizliği, siyahların suistimalini işledi. Irkçılığı, toplumsal ayrımcılığı eleştirdi. İlk plağıyla klasik blues’un büyük sesi olarak üstünlüğünü tescilledi ve kariyerinde oldukça başarılı bir dönem geldi. Blues sözleri onun için bir bakıma kendini çözümlemenin, kendi çelişkilerini keşfetmenin, kendini anlamanın bir yoluydu. Şarkılarından bazıları kendini nasıl gördüğüne, kendisi hakkında ne düşündüğüne dair ipuçları veriyordu. Ayrıca şarkılarında ırk, sınıf ve cinsiyet sınırlamalarının ötesine geçiyordu. Siyahlara sesleniyor, onların ruhuna dokunuyor, onlara bir tahammül gücü veriyordu. Yanlızca siyahların anlayabileceği acıları abartısız anlatıyordu.

Belirtilmesi geren birşey daha var: Bessie Smith çok içiyordu. Çoğu zaman sarhoştu ve şarkılarını o haliyle söylüyordu.Böyle abartılı biçimde içmeye ihtiyaç duyuyordu. Çantasında devamlı mısır likörü taşırdı. O çantasına almadan hiçbir yere gitmezdi. İlginçtir, onun sarhoş tavırlarıda ilgi çekiyordu. Ayrıca sarhoşken inanılmaz ölçüde cömert oluyor, paylaşıyordu. Sahnede sarhoş bir “imparatoriçe”.
26 Eylül 1937’de Memphis kentinde (Tennessee eyaleti) bir araba kazasında ciddi biçimde yaralandı. Güney’deki beyaz hastaneler onu kabul etmediler. Hastane hastane dolaştırıldı. Sonunda biri kabul etti; ama çok geçti. Zamanında gereken müdahale yapılmadığı için öldü, yapılsaydı kurtulabilirdi. Hastaneye kaldırıldığında hala yaşıyordu. Esasında ırkçılık öldürdü onu.

Usta oyun yazarı Edward Albee Bessie Smith’in Ölümü adlı dramasında ırksal ve toplumsal eşitsizlik temaları, etik çöküş, çarpık insan ilişkileri üzerinde durur. Modern Amerikan toplumunda insani degerlerin çöküşü konusuna vurgu yapar. 1959’da sivil haklar hareketinin, protestoların zirvesinde olduğu dönemde yazdığı oyunda ırkçılığı tüm çıplaklığıyla gözler önüne olayı çok dramatik biçimde işler.
Yirminci yüzyılın ortalarında tiyatro sanatında Samuel Beckett Godot’yu Beklerken‘i ses getirmişti. Albee henen onunla birlikte anılıyordu. Ayrıca Amerikan tiyatrosunda önceki kuşakta Eugene O’Neill, Arthur Miller ve Tennessee Williams vardı. Gerçekçiliği temsil ediyorlardı. Albee bir yandan onlar gibi toplumsal gerçekçiliği takip ederken bir beri yandan da deneycilikle flört ediyordu. Amerika’nın o tarihlerde boğuştuğu ve şiddetli çatışmara yol açan sorunları ele alıyordu.

Albee çoğu karamsar olan oyunlarında Amerikan toplumunun ve yaşam biçiminin sosyal eleştirisini yapıyor, insan ruhunun ve davranışlarının gerisindekini anlamaya ve çözümlemeye çalışmıyordu; ama kesinlikle didaktik bir yazar değildi. Onun oyunları varoluşsal bir dokuya ve vurguya sahipti. Geniş bir açıdan bakıldığında Bessie Smith hakkındaki oyunu da bir istisna degildi. Olayları hiç abartmadan olduğu gibi anlatır. O tarihte özellikle Güney’de siyahlara nasıl davranıldığını gözler önüne serer. Irksal ayrımcılığın toplumu ne kadar derinden etkilediğini, beyazların ırkçılık bağlamında ne kadar zalimce davranabileceğini gösterir. Hastahaneye alınmayan, müdahale edilmeyen, edildiğinde artık çok geç oln Bessie Smith’i aslında ırkçı nefret öldürmüştür. Ölümü ırkçılığın ve eşitsizliğin trajik bir sonuçudur. Albee’nin bunu ortaya koymadaki amacı toplumda ırksal ayrımcılığa karşı bilinç uyandırmaktı.

Amerika’daki ırksal kast sistemi göstermeye çalışmıştır. Ten rengine bağlı toplumsal eşitsizlik oyunun ana temasını oluşturuyor; Albee ırk ayrımcılığının yaygın bir toplumsal sorun olduğunu ortaya koyuyordu.
Ten renginin doğurduğu sorunları Afro-Amerikalıların kendilerini algılamasını derinden etkilemiştir. Irkçılık öz saygıyı zedeleyen bir aşağılamaydı. Beyaz Amerikan güç, zenginlik, ayrıcalık sahibidirler; siyahlar ise bütün bunlardan yoksundular. Albee beyaz üstünlüğüne dayalı bir toplumda siyah olmanın nevrozunu, travma siyahların maruz kaldığı baskı ve aşağılanmayı, bunların doğurduğu psikolojik travmayı eleştirel bir yaklaşımla ele almıştır. Bessie Smith üzerinden kurumsal ırkçılığı sorgulamıştır. Irk ayrımcılığını çok yerinde olarak Amerikan toplumunu etkileyen en önemli tavır sayıyordu. Siyahların maruz kaldığı duygusal istismarı ele aldı. Irkçılığı öncelikle insani değerlerin çöktüğü etik bir sorun olarak işledi. Bessie Smith’in şahsında siyahlarında saygı gösterilmesi gereken insanlar olduğunu, beyazlığın kesinlikle bir ayrıcalık sayılamayacağını ortaya koydu.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir